Bülent Ersoy Evren'e öfke kustu
Abone olSanatçı Bülent Ersoy, müziği ve yaşadıkları ile ilgili 15 yıl aradan sonra ilk kez konuştu. Sanatçı, kendisini yasaklayan Kenan Evren'e ise adeta ateş püskürdü..
İşte Ersoy`un Milliyet`ten Ahmet Tulgar`a yaptığı
açıklamalar...
Neden kendinizi müzikal açıdan ``günah çıkarmak`` zorunda hissediyorsunuz?
Ben daha sıska, eti kemiğine yapışmış bir çocukken sahneye ilk çıktığımda klasik eserler okumuştum. O zamanki dev sanatçıların hepsi, Sayın Zeki Müren Beyefendi, Allah selamet versin, benden alsın ona uzun ömür versin Behiye hanım, Behiye Aksoy, efendim Gönül Akkor, Sevim Tuna, dünya iyisi bir insandı, sizden iyi olmasın, onların arasından bırakın vücudumu kafamı gösterebilmek için, onlar yeni eserler okuyor diye ben de klasik eserler okuma cihetine gittim. Konservatuvar İcra Heyeti konserleri yapılırdı o zamanlar sabah 11`de Şan Sineması`nda Münir Nurettin Selçuk idaresinde, üç yardımcısıyla birlikte. Radife Ertem, Mefaret Yıldırım ve benim hocam Melahat Pars ustalar. Ben o konserlerde icra edilen eserleri içkili, bir yerde ``kibar meyhane`` diyeceğiz tabii ki, Maksim de olsa, işte o bardaklı adam kimdi, Günay, onda da olsa, ne olursa olsun, işte Bebek Belediye, Bebek Maksim, hepsi kibar meyhane bunların, oralara taşıdım ben o klas, klasik musikiyi. Reform yaptım, onun için reformist bir kadınım ve insanım. Ve sonra kendi yaptığımı kendim çelmeledim.
``Gençtim, her şeyin en lüksü bende de olsun istedim``
Yani ticari müzik yapmaya başladınız, değil mi? Neden? Aslında cevabı çok açık ya.
Birgün baktım ki, ben assolist olarak çalıştığım halde ayda 15 bin lira alıyorum, Ajda Pekkan benim altımda çıkıyor, gecede 27 bin lira alıyor. Diğer taraftan bu sanat hayatına girince herşeyin en iyisini, en lüksünü görmeye başlamıştım etrafımda ve gençtim, benim de olsun istiyordum. Tabii ben de o zaman ticari eserlere yöneldim. Ve kendi yaptığımı kendim bozmuş oldum. Önce açık Türkçe ile yazılmış, sonra biraz daha ileriye giderek hatta ve hatta arabesk tarzı eserleri seslendirdim. Ve dinleyici kitlem namütenahi gelişti, büyük bir yelpaze oluşturdu. Ondan sonra da ``Ablan kurban olsun sana``, ``Sefam olsun``, ``Enişten bilmem ne olsun``, hepsini okudum artık evvelini, ahirini, yedi ceddini. Büyük paralar kazandım.
Oysa başlangıçta plaklarınızda bile sadece klasik şarkılar okuyordunuz, değil mi?
Tabii. İlk long play`imde Buhurizade Mustafa Itri Efendi`nin segah yörük semaisi okundu. Vaki değil, Türkiye tarihinde böyle bir elpi (LP) vaki değil, ilk defa ben okudum. Böyle klasik bir elpi hiç vaki değil, gelmiş geçmiş kimse okumadı. Ha, radyolarda, konserlerde okunuyor tabii, ama elpiler de hiç böyle bir şey yapılmadı. Ve sahneye de ``Tuuti mucize`` ile çıkmıştım sabit mikrofonla. Münir Nurettin Usta gibi bir nota sehpasıyla, bir konsersist eda ile, efendim, okumuştum eserlerimi. Bebek Maksim`de çıkmıştım, 98 gün sürmüştü programım, üç kadro değişmişti altımda. Evvela kimseleri pek girmek istemedi kadroma, ``Kimdir, neyin nesidir?`` dediler. ``Zeki Müren`i kaybederiz`` diyorlardı. ``Zeki bey kızar, sonra bizi altına almaz`` diyorlardı.
``Zeki bey beni hiç sevmedi, bende onu çok sevmedim``
Zeki Müren sizi sevmez miydi?
Zeki bey beni hayatta hiç sevmedi. Ama ben ona her zaman saygı duydum. Bir de şuna inanıyorum: İnsanlar birbirlerini cici kuku sevmeye mecbur değiller. Ama saygı duymaya mecburlar. Ben çok saygı duyardım ve Allah gani gani rahmet eylesin, kendisi de bana, her ne kadar sevmiyorsa da, saygı duyardı. ``Nereden anladınız?`` diyecekseniz, söyleyeyim, son zamanlarda kimse ile görüşmüyordu, Müzeyyen Senar hepimizin üstadı, o bile aradığı vakit onun telefonuna çıkmıyordu ama ben doğum gününde veya efendim kandillerde aradığım vakit telefonuma çıkardı. Hatta o zamanlar rahmetli cumhurbaşkanı Turgut Özal beyefendi reca etmişti, kendisi bir kanal almıştı, Kanal 6, orada program yapıyordum, orada sayın hocam Melahat Pars üstadım ile sayın Safiye Ayla ustayı davet etmiştim, orada tabii Safiye hanımefendiye layık olduğu şekilde hürmetimi esirgeyemezdim; sonra da kandilde sayın Zeki Müren beyefendiyi aradım ve kandilini kutladım, bana kızdı Safiye hanıma o kadar hürmet ettim diye. Safiye Ayla`yı da sevmezdi Zeki bey. Ben severdim. Ama soramadım yine de ``Neden Safiye hanıma karşı bu kadar agresifsiniz?`` diye.
Siz sever miydiniz Zeki Müren`i?
Ha, ben de çok sevmedim. Ama çok büyük saygı duydum. Çünkü layıktı. Ve ben o büyük insanın arkasından, o da çok reformistti, onu da belirteyim, hakikaten çok büyük bir insandı, işte bu insanın arkasından bazı haddini bilmez insanlar çıktılar haddini aşan konuşmalar yaptılar. Belki ben öldüğüm vakit de yapacaklar, en azından cinsiyet change`imi mevzuu edecekler, gündeme getirecekler. Örneğin sayın Zeki Müren beyefendinin cinsel tercihlerini gündeme getirdiler. E yahu, adama sorarlar, derler ki, ``Bu insan hayattayken önünüzü ilikliyordunuz bir buçuk kilometreden, `Paşam, paşam` diyordunuz, e bu adam sizin dediğiniz gibi bir haleti ruhiyede ise, ben bilmiyorum, böyle bir şeyi gözümle görmedim, siz faraziye ile bunu nasıl konuşuyorsunuz? Bu bir. O zaman size soruyorum: Siz mi beraber oldunuz ki bu kadar emin konuşuyorsunuz? O hayattayken karşısında bir buçuk kilometreden önünüzü ilikliyordunuz, şimdi kendini müdafaa edemezken, şimdi mi toplumu etkileyeceğini dişünüyorsunuz?`` Sonra ben milyar versem, trilyonlar versem, katrilyonlar versem birine, desem ki ``Bu şekilde bir pozisyonu yaşamak ister misiniz?`` o kişi eğer heteroseksüel bir erkekse böyle bir şeye kalkışır mı? O zaman niye etkileniyor insanlar? Niye etkilensin? Eğer her seyredilen şeyden etkileniliyorsa, o omzu düşük mafyaların dizileri kol geziyor, o zaman herkesin yanında tabanca taşıyıp, birbirinin alnında ``tak tak`` diye delik açması lazım. O etkilenmiş gibi görünenlerin zaten içinde bulunan duygulardır bunlar.
``Kendi kendime konuşur, muhasebe yaparım``
Tekrar klasik şarkılara, klasisist tavra dönmeye ne zaman ve niye karar verdiniz?
Sayın Sabancı çok kıymetli, kadim bir dostumdu. Sanata ve sanatkara hürmet ederdi ve bizlerden de çok büyük bir saygı görürdü. Amerika`ya gitti, isteseydi uzaya da giderdi, namütenahi bir servete sahipti, ama yukarıdaki en büyük yönetmen onun ölüm fermanının altına imzasını atmıştı, dünyadaki rolünün bittiğine dair, dünyayı eğer teatral bir sahne olarak alırsak. Ve böbrek, oradan karaciğere sıçradı ve bitti. Demek ki ne para, ne şöhret, servet, hiçbirşey o en büyük yönetmeninin kararını ertelettiremiyor. Ve adam öldü. Zaten bildiğimiz bir şeydi: Bu dünya ölümlü, devamlı surette bir sirkülasyon. Bir baktım, bütün ustalar, Münir Nurettinler, Selahattin Pınarlar, Zeki Arifler, Şevki Beyler, Hacı Arif Beyler, Lemi Beyler, Dedeler, Zekai Dede, Hamamizade İsmail Dede, Hafız Post, Abdülkadir Meragi, 13. asır, musikinin başlayışı, Abdülkadir Meragi ile başlar musiki, hepsi öldü. Ama eserleriyle hayattayken bıraktıklarıyla, maddi, manevi eserleri ile anılıyorlar.
Ölüm korkusu sizi bu tür bir karara yöneltti yani?
Ben öldüğüm vakit ne diyecekler? ``80 senesinde cinsiyet değiştirdi, evella musikeye çok iyi başladı, bir reform yaptı, efendim, sahnelere ve içkili gazinolara konser salonlarında icra edilen musikiyi getirdi, ondan sonra kendi yaptığını kendi bozdu`` diyecekler. Ki o zamanlar Zeki Müren ``İbibikler öter ötmez`` ile kastaniyet çalarak program açardı, ben 360 derece, 180 değil, 360 derece tam tersine, dedeler, hacılar, hocalar getirdim gazinolara, içkili meyhanelere, ondan sonra kendi yaptığımı kendim bozdum. Ben biraz çatlağımdır. Kendi kendimle konuşur, muhasebe, muhakeme yaparım, bu muhasebe, muhakemeler esnasında ``Benim acilen, zararın neresinden dönülürse kardır misali bir yerde gerçek anlamdaki musikiye gönül vermiş çok çok azınlık bir dinleyici dahi olsa, onlardan bir özür, musikiden esasında bir özür, gerçek musikiyle helalleşmek adına bir atılım yapmam lazım`` dedim. Sonunda doğruyu görüp yanlıştan vazgeçip asla rücu, aslıma rücu etmem gerekiyordu. Yani kendim bozduğumu kendim tamir etmek gibi bir şey oluyor bu. Ve şimdi Allah nasip ederse Şişe Cam`ın himayelerinde, maddi tüm olanaklarını açıyorlar, tamamiyle 13., 14. asırdan başlayarak günümüze gelemiyoruz, ancak 18. asıra kadar klasik musikinin öncü bestekarlarından bir CD yapacağım.
Sponsorunuz mu karşılayacak bütün masrafları, masrafalrınızı ?
Ben bir lira bile almayacağım. Şişe Cam sazları, stüdyoyu ödeyecek. Ama bu CD`nin tanıtım konserini bile bedava yapacağım ben. Bu konserde giyeceğim tuvaletleri de, iki tuvaletin fiyatı 30 milyar, onları da cepten vereceğim, ben zaten cepten vermeye alışığım, sevgililerime de verdim, efendim, neyse böyle bir şey oluştu.
Arşiv çalışması yapacaksınız biraz da artık, öyle mi?
Bu çok önemli, çünkü benim TRT`deki o konserde okuduğum eserlerin çoğunun notası bulunamadı. Mübalağasız, sorabilirsiniz. Mesela bir tanesinin ismini söyleyeyim: Si, do, re, re, do, re, si, si, fa, sol, re, re, do, do, si, re, do, si, si, la, do, si, sol, la, si. ``Sinenin aşıkı şuredesidir buselerin`` diye bir eseri Lemi Atlı`nın. Bulunamadı notaları.
O konserin sonunda takma kirpikleriniz söküşünüz de çok hoştu. Neden yaptınız bu hareketi?
Tikli insanım ben, ``Ay buramdan bu oynayacak, insanların göz zevkini bozacağım`` dedim. Hoş, insanların göz zevkini okşaşayacak gibi de değilim, 90-60-90 değilim ya. ``Yine de mümkün mertebe onların ruhlarını karartmamak, içlerini bozmamak adına çıkarayım da bari`` dedim. Çünkü benim görüntüyle işim yok, benim servetim, zenginliğim gırtlağımda.Eyvah, makyajım akacak, ağlıyorum.
Artık görüntünüzün, paranın sizin için önemi kaldımı?
Şimdi artık para, pul umrumda değil.Yeter ki yaptığım hayatı kendim yine tamir edeyim.Musiki bana hakkını haram etmemeli. O zaman daha rahat can veririm. Bundan sonra kazansam ne olur, kazanmasam ne olur. Her türlü lükse sahip oldum.Tek başına bir insanım. Babam 78, annem 70 yaşında, ben 53 yaşındayım. Ee? Neyin ne kadar devam edeceğini kimse bilmiyor. Allah`a aydınlık, bize karanlık bir muamma.
Bağışlayacak mısınız servetinizi?
Ben tahsile çok meraklıyım. Onun için kuvvetle ihtimal Eğitim Vakfı`na, bir de şanlı ordumuza, onlara. ``Nasıl olur, ordu seni yasakladı`` demeyin, beni ordu yasaklamadı, o Marmaris`teki ressam yasakladı beni.O ressamla ordunun alakası ne?
Neden kendinizi müzikal açıdan ``günah çıkarmak`` zorunda hissediyorsunuz?
Ben daha sıska, eti kemiğine yapışmış bir çocukken sahneye ilk çıktığımda klasik eserler okumuştum. O zamanki dev sanatçıların hepsi, Sayın Zeki Müren Beyefendi, Allah selamet versin, benden alsın ona uzun ömür versin Behiye hanım, Behiye Aksoy, efendim Gönül Akkor, Sevim Tuna, dünya iyisi bir insandı, sizden iyi olmasın, onların arasından bırakın vücudumu kafamı gösterebilmek için, onlar yeni eserler okuyor diye ben de klasik eserler okuma cihetine gittim. Konservatuvar İcra Heyeti konserleri yapılırdı o zamanlar sabah 11`de Şan Sineması`nda Münir Nurettin Selçuk idaresinde, üç yardımcısıyla birlikte. Radife Ertem, Mefaret Yıldırım ve benim hocam Melahat Pars ustalar. Ben o konserlerde icra edilen eserleri içkili, bir yerde ``kibar meyhane`` diyeceğiz tabii ki, Maksim de olsa, işte o bardaklı adam kimdi, Günay, onda da olsa, ne olursa olsun, işte Bebek Belediye, Bebek Maksim, hepsi kibar meyhane bunların, oralara taşıdım ben o klas, klasik musikiyi. Reform yaptım, onun için reformist bir kadınım ve insanım. Ve sonra kendi yaptığımı kendim çelmeledim.
``Gençtim, her şeyin en lüksü bende de olsun istedim``
Yani ticari müzik yapmaya başladınız, değil mi? Neden? Aslında cevabı çok açık ya.
Birgün baktım ki, ben assolist olarak çalıştığım halde ayda 15 bin lira alıyorum, Ajda Pekkan benim altımda çıkıyor, gecede 27 bin lira alıyor. Diğer taraftan bu sanat hayatına girince herşeyin en iyisini, en lüksünü görmeye başlamıştım etrafımda ve gençtim, benim de olsun istiyordum. Tabii ben de o zaman ticari eserlere yöneldim. Ve kendi yaptığımı kendim bozmuş oldum. Önce açık Türkçe ile yazılmış, sonra biraz daha ileriye giderek hatta ve hatta arabesk tarzı eserleri seslendirdim. Ve dinleyici kitlem namütenahi gelişti, büyük bir yelpaze oluşturdu. Ondan sonra da ``Ablan kurban olsun sana``, ``Sefam olsun``, ``Enişten bilmem ne olsun``, hepsini okudum artık evvelini, ahirini, yedi ceddini. Büyük paralar kazandım.
Oysa başlangıçta plaklarınızda bile sadece klasik şarkılar okuyordunuz, değil mi?
Tabii. İlk long play`imde Buhurizade Mustafa Itri Efendi`nin segah yörük semaisi okundu. Vaki değil, Türkiye tarihinde böyle bir elpi (LP) vaki değil, ilk defa ben okudum. Böyle klasik bir elpi hiç vaki değil, gelmiş geçmiş kimse okumadı. Ha, radyolarda, konserlerde okunuyor tabii, ama elpiler de hiç böyle bir şey yapılmadı. Ve sahneye de ``Tuuti mucize`` ile çıkmıştım sabit mikrofonla. Münir Nurettin Usta gibi bir nota sehpasıyla, bir konsersist eda ile, efendim, okumuştum eserlerimi. Bebek Maksim`de çıkmıştım, 98 gün sürmüştü programım, üç kadro değişmişti altımda. Evvela kimseleri pek girmek istemedi kadroma, ``Kimdir, neyin nesidir?`` dediler. ``Zeki Müren`i kaybederiz`` diyorlardı. ``Zeki bey kızar, sonra bizi altına almaz`` diyorlardı.
``Zeki bey beni hiç sevmedi, bende onu çok sevmedim``
Zeki Müren sizi sevmez miydi?
Zeki bey beni hayatta hiç sevmedi. Ama ben ona her zaman saygı duydum. Bir de şuna inanıyorum: İnsanlar birbirlerini cici kuku sevmeye mecbur değiller. Ama saygı duymaya mecburlar. Ben çok saygı duyardım ve Allah gani gani rahmet eylesin, kendisi de bana, her ne kadar sevmiyorsa da, saygı duyardı. ``Nereden anladınız?`` diyecekseniz, söyleyeyim, son zamanlarda kimse ile görüşmüyordu, Müzeyyen Senar hepimizin üstadı, o bile aradığı vakit onun telefonuna çıkmıyordu ama ben doğum gününde veya efendim kandillerde aradığım vakit telefonuma çıkardı. Hatta o zamanlar rahmetli cumhurbaşkanı Turgut Özal beyefendi reca etmişti, kendisi bir kanal almıştı, Kanal 6, orada program yapıyordum, orada sayın hocam Melahat Pars üstadım ile sayın Safiye Ayla ustayı davet etmiştim, orada tabii Safiye hanımefendiye layık olduğu şekilde hürmetimi esirgeyemezdim; sonra da kandilde sayın Zeki Müren beyefendiyi aradım ve kandilini kutladım, bana kızdı Safiye hanıma o kadar hürmet ettim diye. Safiye Ayla`yı da sevmezdi Zeki bey. Ben severdim. Ama soramadım yine de ``Neden Safiye hanıma karşı bu kadar agresifsiniz?`` diye.
Siz sever miydiniz Zeki Müren`i?
Ha, ben de çok sevmedim. Ama çok büyük saygı duydum. Çünkü layıktı. Ve ben o büyük insanın arkasından, o da çok reformistti, onu da belirteyim, hakikaten çok büyük bir insandı, işte bu insanın arkasından bazı haddini bilmez insanlar çıktılar haddini aşan konuşmalar yaptılar. Belki ben öldüğüm vakit de yapacaklar, en azından cinsiyet change`imi mevzuu edecekler, gündeme getirecekler. Örneğin sayın Zeki Müren beyefendinin cinsel tercihlerini gündeme getirdiler. E yahu, adama sorarlar, derler ki, ``Bu insan hayattayken önünüzü ilikliyordunuz bir buçuk kilometreden, `Paşam, paşam` diyordunuz, e bu adam sizin dediğiniz gibi bir haleti ruhiyede ise, ben bilmiyorum, böyle bir şeyi gözümle görmedim, siz faraziye ile bunu nasıl konuşuyorsunuz? Bu bir. O zaman size soruyorum: Siz mi beraber oldunuz ki bu kadar emin konuşuyorsunuz? O hayattayken karşısında bir buçuk kilometreden önünüzü ilikliyordunuz, şimdi kendini müdafaa edemezken, şimdi mi toplumu etkileyeceğini dişünüyorsunuz?`` Sonra ben milyar versem, trilyonlar versem, katrilyonlar versem birine, desem ki ``Bu şekilde bir pozisyonu yaşamak ister misiniz?`` o kişi eğer heteroseksüel bir erkekse böyle bir şeye kalkışır mı? O zaman niye etkileniyor insanlar? Niye etkilensin? Eğer her seyredilen şeyden etkileniliyorsa, o omzu düşük mafyaların dizileri kol geziyor, o zaman herkesin yanında tabanca taşıyıp, birbirinin alnında ``tak tak`` diye delik açması lazım. O etkilenmiş gibi görünenlerin zaten içinde bulunan duygulardır bunlar.
``Kendi kendime konuşur, muhasebe yaparım``
Tekrar klasik şarkılara, klasisist tavra dönmeye ne zaman ve niye karar verdiniz?
Sayın Sabancı çok kıymetli, kadim bir dostumdu. Sanata ve sanatkara hürmet ederdi ve bizlerden de çok büyük bir saygı görürdü. Amerika`ya gitti, isteseydi uzaya da giderdi, namütenahi bir servete sahipti, ama yukarıdaki en büyük yönetmen onun ölüm fermanının altına imzasını atmıştı, dünyadaki rolünün bittiğine dair, dünyayı eğer teatral bir sahne olarak alırsak. Ve böbrek, oradan karaciğere sıçradı ve bitti. Demek ki ne para, ne şöhret, servet, hiçbirşey o en büyük yönetmeninin kararını ertelettiremiyor. Ve adam öldü. Zaten bildiğimiz bir şeydi: Bu dünya ölümlü, devamlı surette bir sirkülasyon. Bir baktım, bütün ustalar, Münir Nurettinler, Selahattin Pınarlar, Zeki Arifler, Şevki Beyler, Hacı Arif Beyler, Lemi Beyler, Dedeler, Zekai Dede, Hamamizade İsmail Dede, Hafız Post, Abdülkadir Meragi, 13. asır, musikinin başlayışı, Abdülkadir Meragi ile başlar musiki, hepsi öldü. Ama eserleriyle hayattayken bıraktıklarıyla, maddi, manevi eserleri ile anılıyorlar.
Ölüm korkusu sizi bu tür bir karara yöneltti yani?
Ben öldüğüm vakit ne diyecekler? ``80 senesinde cinsiyet değiştirdi, evella musikeye çok iyi başladı, bir reform yaptı, efendim, sahnelere ve içkili gazinolara konser salonlarında icra edilen musikiyi getirdi, ondan sonra kendi yaptığını kendi bozdu`` diyecekler. Ki o zamanlar Zeki Müren ``İbibikler öter ötmez`` ile kastaniyet çalarak program açardı, ben 360 derece, 180 değil, 360 derece tam tersine, dedeler, hacılar, hocalar getirdim gazinolara, içkili meyhanelere, ondan sonra kendi yaptığımı kendim bozdum. Ben biraz çatlağımdır. Kendi kendimle konuşur, muhasebe, muhakeme yaparım, bu muhasebe, muhakemeler esnasında ``Benim acilen, zararın neresinden dönülürse kardır misali bir yerde gerçek anlamdaki musikiye gönül vermiş çok çok azınlık bir dinleyici dahi olsa, onlardan bir özür, musikiden esasında bir özür, gerçek musikiyle helalleşmek adına bir atılım yapmam lazım`` dedim. Sonunda doğruyu görüp yanlıştan vazgeçip asla rücu, aslıma rücu etmem gerekiyordu. Yani kendim bozduğumu kendim tamir etmek gibi bir şey oluyor bu. Ve şimdi Allah nasip ederse Şişe Cam`ın himayelerinde, maddi tüm olanaklarını açıyorlar, tamamiyle 13., 14. asırdan başlayarak günümüze gelemiyoruz, ancak 18. asıra kadar klasik musikinin öncü bestekarlarından bir CD yapacağım.
Sponsorunuz mu karşılayacak bütün masrafları, masrafalrınızı ?
Ben bir lira bile almayacağım. Şişe Cam sazları, stüdyoyu ödeyecek. Ama bu CD`nin tanıtım konserini bile bedava yapacağım ben. Bu konserde giyeceğim tuvaletleri de, iki tuvaletin fiyatı 30 milyar, onları da cepten vereceğim, ben zaten cepten vermeye alışığım, sevgililerime de verdim, efendim, neyse böyle bir şey oluştu.
Arşiv çalışması yapacaksınız biraz da artık, öyle mi?
Bu çok önemli, çünkü benim TRT`deki o konserde okuduğum eserlerin çoğunun notası bulunamadı. Mübalağasız, sorabilirsiniz. Mesela bir tanesinin ismini söyleyeyim: Si, do, re, re, do, re, si, si, fa, sol, re, re, do, do, si, re, do, si, si, la, do, si, sol, la, si. ``Sinenin aşıkı şuredesidir buselerin`` diye bir eseri Lemi Atlı`nın. Bulunamadı notaları.
O konserin sonunda takma kirpikleriniz söküşünüz de çok hoştu. Neden yaptınız bu hareketi?
Tikli insanım ben, ``Ay buramdan bu oynayacak, insanların göz zevkini bozacağım`` dedim. Hoş, insanların göz zevkini okşaşayacak gibi de değilim, 90-60-90 değilim ya. ``Yine de mümkün mertebe onların ruhlarını karartmamak, içlerini bozmamak adına çıkarayım da bari`` dedim. Çünkü benim görüntüyle işim yok, benim servetim, zenginliğim gırtlağımda.Eyvah, makyajım akacak, ağlıyorum.
Artık görüntünüzün, paranın sizin için önemi kaldımı?
Şimdi artık para, pul umrumda değil.Yeter ki yaptığım hayatı kendim yine tamir edeyim.Musiki bana hakkını haram etmemeli. O zaman daha rahat can veririm. Bundan sonra kazansam ne olur, kazanmasam ne olur. Her türlü lükse sahip oldum.Tek başına bir insanım. Babam 78, annem 70 yaşında, ben 53 yaşındayım. Ee? Neyin ne kadar devam edeceğini kimse bilmiyor. Allah`a aydınlık, bize karanlık bir muamma.
Bağışlayacak mısınız servetinizi?
Ben tahsile çok meraklıyım. Onun için kuvvetle ihtimal Eğitim Vakfı`na, bir de şanlı ordumuza, onlara. ``Nasıl olur, ordu seni yasakladı`` demeyin, beni ordu yasaklamadı, o Marmaris`teki ressam yasakladı beni.O ressamla ordunun alakası ne?