Bülent Ecevit'e böyle yalan söyletmişler
Abone olTürkiye'nin 10 yıl önce yaşadığı ekonomik depremin tanığı İTO eski Başkanı Mehmet Yıldırım'dan çarpıcı açıklamalar...
Türkiye'nin 10 yıl önce yaşadığı ekonomik depremin
şahidi Mehmet Yıldırım krizin perde arkasını Zaman
Gazetesi'ne anlattı. "9 hükümet, 7 başbakanla çalıştım." diyen
dönemin İTO Başkanı Yıldırım'a göre sorunun altında zayıf koalisyon
hükümetleri yatıyor. Yıldırım o dönemi anlatırken, Ecevit'le gili
de çok çarpıcı bir bilgiyi anlatıyor..
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından dünya ekonomileri kendilerini reforma tabi tutarken, Türkiye 1990'lı yıllara siyasî istikrarsızlıklarla girdi. Turgut Özal'ın 'tartışmalı bir ölümle' siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından peş peşe yönetime gelen zayıf koalisyon hükümetleri de, iktidarı müdahaleye açık hale getirdi. Fırtınalı döneme, Türkiye'nin en önemli iş dünyası örgütlerinden İstanbul Ticaret Odası'nın başkanı olarak tanıklık eden Mehmet Yıldırım, 2001 krizinin 1995'li yıllara dayandığına dikkat çekiyor. Zayıf koalisyon hükümetlerinin yol açtığı istikrarsızlığın, ekonomik krizi tetiklediğini vurguluyor.
"10 yıllık görevim boyunca 9 hükümet, 7 başbakanla çalıştım." sözleri ülkenin içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor. Özellikle askerin her şeye karıştığını ve bazı reformların yapılmasına engel olduğunu belirten Yıldırım, bu duruma itiraz ettiğini, 'gelsinler, ekonomiyi de düzeltsinler' dediği için Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandığını hatırlatıyor. Ordunun o dönem darbeye hazırlandığının altını çizen Yıldırım, sermayeye renk verilerek getirilen yasakların da bir diğer yanlışı oluşturduğunu ifade ediyor. Dönemin İTO Başkanı, Ankara'da sendikalardan kurulu 'beşli çete'yi ise şu sözlerle anlatıyor: "TİSK, TOBB, Türk-İş, TŞOF ve DİSK başkanları askeriye ile birlikte hareket ediyordu. Kriz, beşli çeteyi bitirdi. Hükümetin de başını yedi. Bir gecede faizden milyonlar kazananlar, iktidarın gitmesi için çalıştı."
Ordunun bu dönemdeki fiili müdahale hazırlıklarına da değinen
Yıldırım, şu önemli değerlendirmelerde bulunuyor:
"Nihayetinde Türkiye ordusu bir NATO ordusudur. NATO'nun da
patronu belli. ABD yeşil ışık yakmadan Türkiye'de hiçbir zaman bir
ihtilal olmamıştır. 1960, 71 ve 1980'de ABD, o dönemde orduya böyle
bir müdahale yetkisi vermiştir. Nihayetinde ihtilalin ardından iki
gün sonra ordunun maşaları yine oradan gelmiştir. 28 Şubat ve
akabinde 2001'de ordu müdahaleye hazır durumdaydı. Kendisini buna
hazır hissediyordu. O dönemki genelkurmay başkanı (Hüseyin
Kıvrıkoğlu) ve diğer paşalarla yaptığımız görüşmelerde 'ordu buna
hazır' mesajı verdiler. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve
sivil toplum örgütleri ihtilale karşıydı. Biz İTO olarak buna karşı
olduğumuzu defalarca dile getirdik."
Eski İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım, kriz
çıkmasının ardından piyasaları rahatlatmak için başvurulan ilginç
yöntemleri de anlattı. Başbakan Bülent Ecevit'in iş dünyasını
Ankara'da topladığını vurgulayan Yıldırım, toplantıda yaşananlar
hakkında şu bilgileri veriyor: "Neler yapılması gerektiği
konusunda bilgimize başvurdu. Ben de hemen devalüasyona gidilmesi
gerektiğini dile getirdim. Ayrıca IMF'nin ağzıyla bir açıklama
yapılmasının piyasaların ateşini alacağını belirttim. Başbakan da
pazartesi günü 'IMF çarşamba gelecek. Onlarla 11 milyar dolarlık
yardım konusunda anlaştık.' açıklamasını yaptı. Ancak ortada
yapılmış böyle bir anlaşma söz konusu değildi. Piyasaları soğutmak
için bu gerekliydi. Neticede de başarılı oldu."
ABD BÜYÜKELÇİSİNE 'BİRİNi BULUN' DEDİK
Eski İTO Başkanı Mehmet Yıldırım, kriz döneminde Amerikan büyükelçisinin kendisini ziyaret ettiğini ve 'Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası size 25 milyar dolar verecek. Siz bu parayı askere mi vereceksiniz?' diye sorduğunu belirtiyor. Yıldırım ise bu paranın yönetimi için Türkiye'ye birisini bulmasını istediklerini, bir ay sonra da Kemal Derviş'in Amerika'dan Türkiye'ye geldiğini ifade ediyor. Yıldırım, "O günkü dönemde Kemal Derviş iyi bir karardı. Biçilmiş kaftandı. Çünkü 17 banka battı, diğerleri bunu engelleyecek bir altyapıdan yoksundu. Bugünkü bankaları denetleyecek sistemler o gün oluşturuldu. Bunda Derviş'in büyük etkisi oldu. Kurallar sayesinde Türkiye bir düzene geldi." diyor.
KRİZ YAŞANMASAYDI RİFAT HİSARCIKLIOĞLU OLMAZDI
Eski İTO Başkanı Mehmet Yıldırım, Derviş'in getirilmesinin ABD,
IMF ve Türk hükümetinin ortak kararı olduğunu, bakanlık verilerek
reformları daha etkili yapmasının sağlandığını vurguluyor:
"Krizin kendine münhasır tarafları da vardı. Dönemin
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Fuat Miras biraz
iktidara oynadı. Sanayi bakanı da MHP'li olduğu için biraz bundan
rahatsız oldu. Miras'ın bir gecelik istifası da pahalıya mal oldu.
Kriz olmasaydı Rifat Hisarcıklıoğlu olmazdı. Tabii orada Fuat'ın da
bazı hataları oldu. 100 milyon dolar ihracatçıya aktarılsın diye
yönetimde bazı sorunlar oluştu. Sanayi Bakanlığı da bunu iyi
yönetti. Ankara'da beşli çete vardı. Askeriye ile birlikte hareket
ediyordu. Dönemin Türkiye İşveren Sendikası Başkanı Refik Baydur,
TOBB Başkanı Fuat Miras, Türk-İş Başkanı Bayram Meral, Türkiye
Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Başkanı Derviş Günday,
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Rıdvan Budak. Kriz
beşli çeteyi bitirdi. Ayrıca hükümetin de başını yedi. Bir gecede
faizden milyonlar kazananlar da hükümetin gitmesi için birtakım
girişimlerde bulundu. Kriz dönemlerinde kimin ne yapacağından
ziyade kimin öne çıkacağı önemlidir. Krizde herkes kendine göre
birtakım hesaplar yaptı. Bazıları bulanık suda balık tutarız diye
planlar yaptı. Ancak asıl balığı AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan tuttu. Birlik ve beraberliği olan bir parti
ortaya çıktı."
İşin aslı, o dönem bir şeyler oldu, kriz çıkmayabilirdi
Temmuz 2001'de Fon'a devredilen Kentbank'ın sahibi Mustafa
Süzer, krizde zor günler geçiren işadamlarından biri. Süzer'in
yaptığı karşılaştırma, iş dünyasının geçen 10 yılda kat ettiği yolu
gözler önüne seriyor:
"O dönem işadamları nerede fırsat varsa o sektöre giriyordu. Herkes
her işi yapıyordu. Şimdi her sektörün belli bir derinliği var."
Aradan geçen zamanda Süzer'i en çok sevindiren olaylardan biri,
kendi ifadesiyle 'IMF'nin Türkiye'deki yok oluş süreci'. "Şimdiki
hükümetin IMF ile anlaşmamasını takdirle karşıladım." diyen Süzer,
Bülent Ecevit'in 1977'de IMF'nin hiçbir dediğini yapmayarak ülkeyi
krize sürüklerken, 2000'de ise her dediğini yaparak krize yol
açtığı görüşünde.
Süzer kararın yanlışlığını şahit olduğu birkaç olayla özetliyor:
"Kirizden sonra para işinin başındakilerle görüşüp 'Neden bizi
krize soktunuz?' diye sordum. Bana "Net İç Varlıklar Hesabı'nı
(para tabanı+Merkez Bankası emisyonu+bankacılık sektörünün Merkez
Bankası nezdindeki TL mevduatları) tutturmamız gerekiyordu, Merkez
Bankası para vermedi." dediler.
"Net İç Varlıklar Hesabı'nı tutturması mı yoksa Türkiye'nin krize
girmesi mi daha önemli!" diye çıkıştığımda ise "Biz hükümete
söyledik, IMF ne istiyorsa onu yapın cevabını aldık." karşılığını
verdiler. Merkez Bankası'nın bankalara para vermemesini IMF
istemiş."
Süzer, Net İç Varlıklar Hesabı'nın hiç tutmadığına işaret ediyor:
"Zaten çok önemli bir şey değildi. İşin aslı, o dönem bir şeyler
oldu. Ki artık ne olduğunu bilmek dahi istemiyorum. Özeti, kriz
çıkmayabilirdi." Dönemin Ekonomi Bakanı Güneş Taner'in de IMF
başkanına 'Kardeşim benim ülkemi benden daha mı iyi bileceksiniz?'
diye sitem ettiğine şahit olduğunu söyleyen Süzer, o dönem Fon'un
Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin Ecevit ile görüşmesini ve
Başbakan'ın "Bugün Cottarelli ile çok verimli bir toplantı
gerçekleştirdik." demesini içine sindiremediğini vurguluyor.
Cottarelli gibi bir memurun en fazla daire başkanıyla görüşmesi
gerektiğini söylüyor. Süzer, şimdiki hükümetin ise makul bir
strateji izlediğini dile getiriyor. Fon'un her dediğini
reddetmediğini, görüştüğünü ama her dediğini yapmadığını ifade
ediyor.
Gelinen noktada Türkiye'nin kredi notunun 'A' olması gerektiğini vurgulayan Süzer, "Ama şu an 'BBB' bile yapmadılar." diyor. Buna rağmen Türkiye'nin gerekli adımları atmaya devam ettiği kanaatinde: "Pratik zekâlı, girişken, iyi diyalog kuran insanlara sahibiz. Şimdi bunların önünü açarak bütün dünya ile iyi ilişkiler kurmak lazım. Şu an bu yapılıyor zaten. Her tarafta vizeler kalktı, bunlar güzel şeyler."