Bülent Arınç'tan türban çıkışı
Abone ol"Türban meselesi bizim namusumuzdur" diyen Meclis Başkanı Bülent Arınç'tan ilginç çıkış. Arınç, türban meselesini hata olarak yorumladı. Arınç'ın ilginç açıklaması şöyle:
TBMM Başkanı Bülent Arınç, ''Başörtüsünü siyasallaştıran da hata etmiştir, bu meseleyi istismar eden de hata etmiştir'' dedi. Arınç, TBMM'de İnanç Platformu üyelerini kabulünde yaptığı konuşmada, başörtüsünün Türkiye'de çözülemeyen kronik bir sorun haline geldiğini söyledi. Bu sorunun kronik hale getirilirken yanlışlıklar yapıldığını anlatan Arınç, şunları söyledi: ''Bu meseleyi siyasallaştıran da hata etmiştir, bu meseleyi istismar eden de hata etmiştir. Birkaç oy için bu konu üzerinde istismar kokan sözler ve davranışlarla konuyu bugün içinden çıkılmaz hale getirenler nasıl suçluysa nasıl kabahatli ise bunu siyasallaştırarak bugün maalesef istismarla ikisi arasında kalmış ve bocalama durumunda Türkiye'nin çok büyük bir bölümünü rahatsız eden konuma getirenler de hata etmişlerdir diye düşünüyorum. Anketler, kim yaparsa yapsın ateistinden sosyalistine kadar, sosyalistinden İslamcısına kadar, kendini herhangi bir düşünce ile ifade etmeyen toplum kesimlerine kadar özellikle bu yasağın anlamsız olduğunu, özellikle üniversitelerde kendini böyle tanımlayanlara karşı bir yasak uygulanmaması gerektiğini düşününler yüzde 75'in altında çıkmıyor. Peki halkın yüzde 75'i buna sıcak bakıyor da niçin çözülemiyor derseniz. Bu iş maalesef, çözülemeyen ve bu noktalara kadar gelen bir sorun oldu. Şimdi daha akılcı, daha rasyonel düşünmeli ve daha samimi davranmalıyız. Mazlum-Der'in organize ettiği İnanç Platformu'nun bence sürekli hale gelmesi, demokratik usul ve yöntemlerle düşüncelerini bağırıp çağırmadan, kimseyi itham etmeden, kimseyi suçlamadan, Türk toplumunun yabancılık çekeceği birtakım yöntem, usul ve kıyafetleri üzerimizde taşımadan bu işi sürdürmeliyiz'' İNAT UYARISI Arınç, bu işin inatla çözülemeyeceği uyarısında bulunarak, ''bu sorun inatla çözülme noktasında değil. Bu sorun, inatla çözülecek, belli yerlerle, belli kurumlarla, belli gruplarla, belli odaklarla didişerek, bağırarak, çağırarak çözülecek bir sorun olmaktan çıktı. Bu sorunu kamplara bölerek de çözemeyiz. Ben bu taraftayım, sen o taraftasın, sen istiyorsun sen istemiyorsun, sen zaten şöylesin, sen zaten böylesin...Bu kamplaşmalarla çözmek mümkün değil'' şeklinde konuştu. Bu sorunun ''bir koz olarak da kullanılmamasını'' isteyen Arınç, bunun artık koz olmaktan çıktığını söyledi. İktidar, muhalefet, meclis dışı partilerin konuyu konuştuğu ancak çözüm için adım atılamadığını ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''Çözülmesini istiyorsak bu esasları kabul edelim. Kamplaşmadan, bunu bir koz olarak kullanmadan, kimseyle hatta kendimizle inatlaşmadan bu işi belki çözebilirdik diye düşünmeliyiz. Bunlar insani değerlere ters olan şeylerdir. Toplumun içinde yalnız yaşayamayız. Bu toplum, bizi çerçeveleyen adeta teneffüs ettiğimiz bir ortam gibi. Bu sorunu da görmezden gelemeyiz. Bu sorun var, çözülmesi gerekli. Nasıl çözeceğimiz konusunu görüşmeliyiz. Meclis'e gelmekle doğru yapıyorsunuz. Siyasetçi, zaten toplumun sorunlarını çözen adam demektir. Siyasetçi sorunları konuşan adam değildir. O küçük siyasetçi... Büyük siyasetçi, işsizlik gibi, bu sorun gibi, enflasyon gibi, bölgeler arasındaki dengesizlik gibi, vergideki adaletsizlik gibi yani toplumun grup grup tek tek şikayetçi olduğu konuları önüne alan, bunları akılcı biçimde çözen insan da gerçek siyasetçi...'' TBMM'nin bu konuda pek çok kanun teklifine sahne olduğunu hatırlatan Arınç, bunlardan sonuç alınamadığını söyledi. Arınç, girift, karmaşık bir yumak halinde karşılarında duran bu sorunun zaman içinde ve bazı şartlarda çözülebileceğini kaydetti. ''EMİNİM Kİ MECLİS ÇÖZÜM BULACAK'' Bu konuda bir mutabakat ve uzlaşma arandığını ama sorunun acısını çekenlerden başka kimsenin de bir şey yapmadığını, bir şey yapmak istemediğini de üzülerek gördüğünü belirten Arınç, TBMM'nin özellikle son iki yıldan bu yana büyük reformlar yaptığını hatırlattı. ''Bu kadar değişiklikler yapan adımlar atan bu Meclis bu konuda çözüm bulamaz mı? Eminim ki bulacaktır'' diye konuşan Arınç, Türkiye'de tabu haline gelen bazı sorunların çözüldüğünü bildirdi. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''(Dokunulmaz, üzerinde konuşulmaz aman cıss... Sakın yakınlaşma, sakın bu konuda söz söyleme) şekilde geleneksel korkulardan Türkiye yavaş yavaş kurtuluyor. Korku üzerine ülke yönetilmez. (Bunları yapmayın ha arkasından şu gelir, rejim tehlikeye girer, ülkede kaos çıkar, herkes birbirine düşer...) Tüm bu korkuların, tabuların ne kadar temelsiz, ne kadar yanlış olduğunu son iki yıl içerisinde hepimiz gözlemliyoruz.'' İdam cezasının kaldırıldığını ve kıyamet kopmadığını ifade eden Arınç, ''DGM'ler vardı bugün yok. DGM'ler yok diye Türkiye'de bir kaos çıktı mı? Hayır... Tabular gidiyor, önümüz biraz daha açılıyor'' diye konuştu. Arınç, demokrasinin korkulardan kurtulma rejimi olduğunu ifade ederek, her hastalığın ilacının bulunabileceğini, ancak korkunun ilacının henüz keşfedilmediğini söyledi. TCK'da pek çok değişiklik yapıldığını anlatan Arınç, kendisinin de 1985 yılında İzmir DGM tarafından 4 yıl 2 ay hapse mahkum olduğunu ve Yargıtay'da beraat ettiğini hatırlattı. Arınç, ''Türkiye'de özgürlüğün bedelinin ucuz olmadığını'' belirterek, ''Bir beyaz sayfa açmaya ihtiyaç var'' dedi. Arınç, TBMM'de İnanç Özgürlüğü Platformu'nu kabulünde, artık ortada ne DGM'nin, ne eski 163. maddenin, ne terörle mücadele kanununun, ne de 312. maddenin bulunduğunu anımsattı. Bazı ülkelerde dönüşüm ve değişimin çabuk ve daha güçlü olduğunu vurgulayan Arınç, ''Türkiye gibi ülkelerde ise bu iş, sabır işi, biraz mücadele işi. Türkiye'de özgürlüğün bedeli ucuz değil'' diye konuştu. Türkiye'de artık insanların düşüncelerini ifade ederken daha özgür olduklarını, TCK ve CMUK'un değiştiğini belirten Arınç, şunları söyledi: ''Türkiye'de demokrasi bütün sorunları çözecek güce gelmeye başladı. Güçlendiği zaman toplumdaki bu arayışlar, bu istekler ve talep karşılanacaktır. Buna, adımın Bülent Arınç olduğu kadar eminim. Ne zaman? Niçin şimdi değil? Bir defa, bir beyaz sayfa açmaya ihtiyacımız var. Bu, o kadar suiistimal edilen, o kadar istismar edilen, o kadar kamplara ayrılarak birbirimize karşı geldiğimiz bir konuma geldi ki şimdi toplumda, bu meselenin biraz soğutulmasına, biraz farklı eylemlerle yöntemlerle meselenin inanç ve ifade özgürlüğü kapsamına alınmasına ihtiyaç var. Her ülkede bu tür inanç ve fikir özgürlüklerini savunan kişiler ve kurumlar olmuştur. Yıkarak, dökerek , bağırarak, çağırarak, birbirlerini yok etmeye çalışarak değil, sevgiyle samimiyetle, fikirle sözlerle ve sabırla meselelerini anlatanlar zaman içinde başarıya kavuşmuşlardır. Bu konu üzerinde konuşulmasında yarar var. Şu anda başkanlık sistemi konuşuluyor. Seçim sistemi üzerinde bazı konuşmalar var. Demokrasi, konuşma sistemidir. Herkes cebir ve şiddeti kullanmadıktan, cebir ve şiddeti vasıta yapmadıktan sonra her düşüncesini açıkça ifade etmelidir. Bu konuşma üzerinde bir sonuç meydana geldiğinde Türkiye'de Anayasa'ya göre yasama organı sadece TBMM'dir. Bu konuda bir düzenleme yapılacaksa bu, Meclis'te yapılacaktır. 'Anayasa Mahkemesi kararları var, bu sebeple bu kararlar bir yasak getiriyor. Bu yasağa herkes uymak zorundadır' diyen hukuku da bilmiyor, Anayasa'yı da bilmiyor, Anayasa Mahkemesi'ni de bilmiyor. Anayasa Mahkemesi, sadece kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetler. Kanunun iptal ettiği maddeleri yerine hüküm koyamaz. Anayasa Mahkemesi, hüküm koyucu bir organ değildir.'' MECLİS ''Bir yasak konulacaksa Meclis koyar, bir yasak kalkacaksa Meclis kaldırır'' diyen Arınç, yasama yetkisinin TBMM'ye ait olduğunu vurguladı ve hiç kimsenin bunun üzerinde kendisine bir pay biçmemesini istedi. Meclis'te çoğunluğun, başörtüsü yasağının kaldırılması için iyi düşüncelere sahip olduğunu kaydeden Arınç, şöyle devam etti: ''Aydınlarımız bu konuda konuşmalıdır. Tahrik etmeden, kimseyi suçlamadan, bağırıp çağırmadan, toplumun kabullerine ters düşmeden, toplumun temiz fertleri olarak bu konuyu götürmeliyiz. Siyasi partilerimiz konuşmalı, milletvekillerimiz konuşmalı, devletin kurumları konuşmalı. Bu konuda sözü olan herkes konuşmalı. Sivil veya askeri kesimler çekinceleri varsa söylemeli, düşünceleri varsa ifade etmeli, önerileri varsa getirmeli. Suçlayarak değil, konuşarak kendi içimizde bir konsensüs meydana getirmeye çalışırız ve bu sorunu çözmeye gayret ederiz. Sabırsız olmayınız, sabırla bekleyiniz. Devlete küsmeyiniz, topluma küsmeyiniz, polise, jandarmaya küsmeyiniz. Toplumda kendini ifade etmek için çile çeken insanlar vardır. Sizler, onlar kadar çile çekmiyorsunuz onu da açıklıkla söyleyeyim. Bu toplumda hiç kimse başörtülü olanlara bir imtiyazlı muamele yapılmasını istemez. Siz de istemezsiniz. 'Biz toplumun bir ferdiyiz. İmtiyaz istemiyoruz ama ayrımcılık yapılmasını da istemiyoruz' diyeceksiniz. Dilekçelerle, konuşarak, ziyaretler yaparak, propaganda broşürleriyle konuştuğunuz herkese fikirlerinizi söyleyin. Neticesinin çok hayırlı olacağına inanıyorum.''