Bülent Arınç adeta döktürdü!
Abone olArınç'tan önemli açıklamalar. "DEP'lileri siyaset sahnesinde görmeye hazırız" diyen Arınç, Derviş'e de sahip çıktı, "Bir zamanlar AB'ye karşıydım" itirafında bulundu
Meclis Başkanı Bülent Arınç Sabah muhabiri Aslı Aydıntaşbaş'a konuştu. İşte o röportaj... Meclis Başkanı'ndan SABAH'a: Şimdiki aşkımın nedeni, AB'nin birey haklarının teminatı olması. Arınç halkın AB yönündeki değişimine kendisini örnek gösterdi: "Ateşli bir AB aleyhtarıydım. Şimdi biliyorum ki AB bir hukuk ve demokrasi standardı." 'DEP'lilere Meclis'te görmek için hazırız' Meclis Başkanı Türkiye'nin DEP'lileri yeniden siyaset sahnesinde görmeye hazır olduğunu söyledi: "Altyapısı var ki yeni siyasi hareket başlatılıyor." Aşkın temeli özgürlük Ateşli bir AB aleyhtarıydım. Ama Türkiye şu anda başka yere gidemez. Bu bir standart: Hukuk ve demokrasi, bireyin güçlenmesi... Aşkımızın temelinde bu yatıyor; Temel haklar, ifade ve düşünce özgürlüğü, güvence altına alınmış bireyin daha da özgür olması... DEP'lilerin 'Türkiyelilik' üst kimliği beyanlarına bakarak, yeni bir siyasi hareketin Türkiye'de eğer yapılacak ise tam zamanıdır diye düşünüyorum. Eski DEP'li milletvekilleri yeni bir siyasi parti kuracakları sinyalini verdiler. TBMM Başkanı ne düşünüyor? Verdikleri genelde olumlu mesaj. Siyasi partiler anayasamız gereğince demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları. Halkı, halkın düşüncelerini temsil ediyorlar. Partilerin yaşaması gerekli. Böyle bir siyasi hareketliliğin Türkiye'ye zenginlik katacağını, değişim ve dönüşüm noktasında yararlı olabileceğini düşünüyorum. Kendi ifadeleriyle 'Türkiyelilik' üst kimliği içerisinde farklı düşüncelerin temsil edildiği ve şiddete reddedilmesi gibi önemli hususlar var. Ben sadece bu beyanlara bakarak, yeni bir siyasi hareketin Türkiye'de eğer yapılacaksa zamanıdır diye düşünüyorum. * Türkiye hazır mı DEP'lileri yeniden siyasette görmeye? Hazır. Türkiye'de çok süratli bir değişim yaşanıyor ve bu süreçte böyle bir siyasi hareketin alt yapısı var ki, buna cesaret ediyor. * Mevcut parlamentonun yüzde 10 barajı nedeniyle ciddi bir temsil sorunu olduğu başından beri söyleniyor. Meclis Başkanı olarak rahatsız oluyor musunuz? Rahatsızlığımız şuradan. Anayasamızda bir hüküm var: "Seçim kanunları temsilde adalet, yönetimde istikrarı sağlamalıdır." Sihirli bir cümle. İkisini birlikte temin edebilirseniz, seçim kanunun başarılı olur. Birine ağırlık verdiğiniz zaman, bir zafiyet ortaya çıkar. Hassas bir denge. Yönetimde istikrar önemli. Ama ben bugün temsilde adaletin noksan kaldığı düşüncesindeyim. * Buna karşın insanlar siyasi istikrarı özlemişti... Tabii iki partili bir parlamento siyasete, ekonomiye bir istikrar getirdi. Ancak temsilde adaletin daha fazla önemsenmesi lazım. Bu yönetimdeki istikrara mani olmaz. AB ülkelerinde baraj Türkiye'deki kadar yüksek değil. Öyle bir seçim sistemi olabilmeli ki, barajları muhafaza etmekte zaruret varsa, o zaman temsili adaleti sağlamak için partilerin birbirleriyle ittifak yapmaları ya da tercihli oy veya daraltılmış bölge sistemi düşünülmeli. Bunları bir ham düşünce olarak ortaya atıyorum. Siyasi partilerin aktif olması ve AB'den "barajı düşürmelisiniz" talebi gelmeden kendi halkı için yeni düzenleme yapması lazım. * "Türkiye milletvekilliği"ne nasıl bakıyorsunuz? Hepsi düşünülebilir. "450 artı 100" milletvekili veya farklı oranlar olabilir. Millet egemenliğinin Meclis'te temsil edilmesi, demokrasilerde vazgeçilmez bir unsur. Ama yeni bir sistem getirmenin zamanı 2005'tir. Sandığın ayak sesleri gelince bu konuda sağlıklı düşünemeyebiliriz. * Sandığın ayak sesleri henüz yok. 2006'da erken seçim beklentiniz var mı? Bugünkü şartlar sürerse Türkiye'de ilk defa 5'inci yılın sonunda seçim yapılacağını gösteriyor. * Türkiye'de eskiden beri siyasetin kirinden söz edilir... Ne kadar kirli? Siyaset temizleniyor. Büyük bir süratle temizleniyor, güç kazanıyor. Toplumsal olayların çözümünde daha büyük rol oynamaya başlıyor parlamento. 2 yılda 460'ya yakın kanun çıkarmışsa, 800 saatten daha fazla çalışmışsa, geçmiş yıllardan farklı olarak Türkiye'yi yeniden inşa etmek gibi adeta bir görevi üstlenmişse, bu siyaset kurumunu elbette yükseltir. Anketlerde parlamento saygınlıkta 9'uncu sıradan 4'e yükseldi. * Garip bir çelişki var ama. Meclis egemenliğini arttıran süreç, sonuç itibariyle "egemenliğin paylaşımı" anlamına gelen AB'ye giriş süreci... Türkiye 1963 yılından beri AB'ye girmek istiyor. AB'ye tam üye olabilmek için Türkiye'de halkıyla parlamentosuyla bürokrasisiyle siyaset kurumuyla bir konsensüs var. Egemenliğin devri, paylaşılması ya da ortak egemenlik AB sürecine kabul ettiğimiz bir olgu. AB'ye üye olan 25 ülke de egemenliklerin bir kısmını AB'ye devrederken, karşıdan da bir miktar almış. Türkiye'nin parlamentosu elbette kalacak. Kendi yönetimi olacak. Ama ortak karar mekanizmasında ortak kararların alınabilmesi için de yetki devrine kısmen ihtiyaç var. Bunlar tartışılmaya devam edilecek. Ama biz egemenliğimizden vazgeçmiyoruz. Ortak egemenliğe karar vermiş durumdayız. * Siz bu noktaya gelirken bir değişim yaşadınız mı? Ben ateşli bir AB aleyhtarıydım. Ama bir hedefe doğru bir projeye doğru gitmek zorundasınız. Türkiye Avrupa'ya ait bir ülke. Tarihimizle, coğrafyamızla, kurumlarımızla, devrimlerle, laik yaşam biçimiyle ve modernizmi ile Türkiye başka yere şu anda gidemez. Bu bir standart. Hukuk ve demokrasi standardı. Bunun içerisinde bireyin daha güçlenmesi söz konusu. Aşkımızın temelinde bu yatıyor. * AB'yi "birey" için istiyorsunuz... Temel haklar, onların teminat altına alınması, ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, insanı esas alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde temelinde güvence altına kavuşmuş bireyin daha özgür olması. Aşkımızın temelinde bu var. * Milletvekilleri ya da kamu görevlileri için dokunulmazlıkların sınırlandırılması çok tartışılıyor. Nereden başlamalı? Yasama dokunulmazlığı, yüzlerce yıl öncesinden parlamenterlere verilmiş bir haktır. Ayrıcalık değil. Milletvekilinin kürsüdeki konuşmaları dışında suç işlemesi halinde yargılanabilmesi için 1961 ve 80 Anayasası'yla belirlenmiş bir prosedür vardır. Genel Kurul karar verir. Burada süreci kısaltacak formül bulabiliriz. Ama hakkında bir iddia varsa milletvekilinin, hemen yargı önüne çıksın denilirse, bu yanlıştır. Basit bir iftira ile beni bir kazanın savcısı önüne çağırarak, bir kazanın hakimi de bana anında karar verecekse, bu benim için bir güvence olmaktan çıkar. Milletvekili "Beni hemen bir iddia ile yargıç, savcı önüne çıkaran düzen, niye Yargıtay üyesini, YÖK üyesini, hakimi, valiyi, avukatı, belediye başkanını çıkarmıyor?" demekle haklı değil mi? İsmi dokunulmazlık olsun, "yargı duvarı" olsun, bütün dokunulmazlıkları en aza indirgeyen müşterek bir formül üretebiliriz. * Ama CHP önce milletvekillerinden başlayalım diyor... Yapılabilir. Ama ekran önünde tek taraflı monologlarla değil. Bunun konuşabileceği tek yer TBMM'deki "uzlaşma komisyonu"dur. Dönem başından beri CHP'nin uzlaşma komisyonuna üye vermemesi nedeniyle çalışmıyor. * Bürokraside reform paketlerine karşı ciddi bir direnç var... Olacak. Ama hallolacak. Sular bulanmadan durulmaz. Kamu için çıkarılmış bir yasayı uygulamamaları söz konusu değil. Kafaların zihinlerin veya ezber bozulması gibi işin şaşkınlığa yol açmasını tabii. Süratten korkmuyoruz. Biz sürati severiz * Başbakan'ın "sessiz devrim" ifadesine katılıyor musunuz? Pek sessize benzemiyor canım. Herkes katılımcılık, çoğulculuk düşünüyor ilk defa. Düşünün ne büyük cesarettir Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün kaldırılması. Ben "demokratik devrim" diyorum. Buna karşı çıkan ezilir gider... Derviş'in soykırımı beyanatı abartıldı. TBMM Başkanı Arınç, CHP'li Kemal Derviş'in Ermeni soykırımı konusunda Fransız Le Monde gazetesine verdiği demece tepkiyi ise 'abartılı' bulduğunu söyledi. Arınç'a yönelttiğimiz soru ve yanıtı şöyle: * Derviş'in Le Monde'a demeci ile başlayan tartışmayı nasıl yorumluyorsunuz? Röportajın tamamını okudum. Sayın Derviş'in, iddia edildiği gibi Ermeni sorunu konusunda Türkiye'ye zarar verecek bir beyanatı olmamıştır. Sorunun iki taraflı görülmesi konusuna değinmiştir. Soykırımı kabul ettiği yönündeki iddiaları biraz abartılı.Bir milletvekilinin düşüncelerini açıklama konusunda kendini özgür hissetmesini önemsiyorum. Yanlış bir şey de söyleyebilirdi. Ama bununda dolayı hemen yargılamak, mahkum etmek, suçlamak doğru değil. Söyleşi: Aslı Aydıntaşbaş Kaynak: Sabah Gazetesi