Bugün, eski bakanların hesap günü
Abone olTürkiye Büyük Millet Meclisi, bugün eski Başbakan Mesut Yılmaz ve bazı eski bakanlar hakkında verilen Meclis Soruşturma önergelerini görüşerek oylayacak..
Hüsamettin Özkan'a göre, Kemal Derviş de bakan olduğu dönemde,
Ziraat Bankası yöneticileri hakkında soruşturma izni vermemişti.
Çünkü, soruşturma izni verip vermemek tamamen takdire bağlı bir
husustu ve bakan bundan dolayı sorumlu tutulamazdı. Oysa, 4483
sayılı kanun, âmir konumundaki kişiye, savcılığın soruşturma
talebini incelemesini, müspet veya menfi kararını savcılığa
bildirmesini öngörmekte. Nitekim, Kemal Derviş, Ziraat Bankası
yöneticileri hakkındaki iddiaları, Hazine kontrolörlerine
incelettirdi. Soruşturma için izin vermediğini de gene savcılığa
bildirdi. Hal böyle olunca, savcılığın Danıştay'a itiraz hakkı
doğuyor. Halbuki, Hüsamettin Özkan, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu'nun ve Bankalar Yeminli Murakıpları'nın iddialarını
sürüncemede bıraktı. 1996'ya ilişkin iddialar 1996 yılına ilişkin
raporlarda şöyle bir yöntem benimsedi: Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu, 14 konuda Halk Bankası yönetimini sorumlu görmüştü. Konu,
Bankalar Yeminli Murakıpları'na intikal etmiş, murakıplar,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu görüşü doğrultusunda karar
alarak, Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'in imzasıyla,
doğrudan savcılığa suç duyurusunda bulunmuşlardı. Savcılık, Halk
Bankası'yla ilgili Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'dan yargılama
için izin talep etti. Bu arada, konu Hürriyet gazetesinde Emin
Çölaşan'ın sütununa şöyle yansıdı: "Elimde iki Bankalar Yeminli
Murakıbı tarafından yazılmış üç rapor var. Yazan devlet
görevlilerinin isimleri Zafer Dedemen ve İbrahim Aydınlı.
Raporların tarihi 15 Ocak, 23 Ocak ve 5 Şubat 1998. Yani mürekkebi
kurumamış devlet belgeleri. Devlet bankasının parasıyla özel Paris
turları yapılıyor, tur için otobüsler kiralanıyor. Yapılan
incelemede, aşağıda dökümünü verdiğim malların da devletin
parasıyla yurt dışından satın alındığı ortaya çıkıyor. Gömlek,
oyuncak, sprey, deodorant, örgü, çorap, el çantası, parfüm, puro,
içki, şampuan, jel, vitamin, oyuncak... Rapordaki liste sayfalar
boyu devam ediyor ve bunlardan çoğunun yurda giriş çıkış duty free
dükkanlarından alındığı belirtiliyor. Bankalar Yeminli Murakıpları,
bu harcamaların genel müdür ve diğer ilgili yöneticilere zimmet
çıkarılması gerektiğini vurguluyorlar. Bankalar Yeminli Murakıbı
Zafer Dedemen ve İbrahim Aydınlı tarafından hazırlanan 5 Şubat 1998
tarihli raporda aynen şu ifade yer alıyor: Banka Yönetim Kurulu
Başkanı Yenal Ansen ile Genel Müdür Yardımcısı Barbaros Olcay,
banka mali kaynaklarını kendilerinin veya üçüncü kişilerin
çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için gerektiğinde gerçek dışı
belge ve beyanlara dahi başvurabilmişlerdir. Bazı zamanlar çok
küçük sayılabilecek tutarlar için bile bu şekilde gerçek dışı
bildirimlere başvurulmuş olması, adı geçen kişilerin güvenilirliği
konusunda çekince düşülmesini gerektirmektedir. Bu nedenle,
bankanın trilyonlarca liraya ulaşan kaynaklarını yönetme
yetkisinin, güvenilirlikleri konusunda şaibe oluşan bu kişilere
bırakılmasının ciddi sakıncalar yaratabileceği ve ağır bir
sorumluluk gerektirdiği düşünülmektedir." Bunun üzerine Hüsamettin
Özkan, Devlet Bakanı Güneş Taner'e 4 Mayıs 1998'de sert bir yazı
gönderdi. O yazıda 4 Nisan 1998 tarihinde Emin Çölaşan'ın sütununda
çıkan "Bir devlet bankası nasıl soyuldu" başlıklı makale de
eleştiriliyor, "Kişisel ve politik hırs ve kaprislerin hangi
boyutlara ulaştığının bir sorun olarak orta yerde durduğu"
belirtiliyordu. Hüsamettin Özkan, Taner'e gönderdiği uyarı
yazısında, Halk Bankası yöneticilerini koruyor, müfettişleri ise
eleştiriyordu: "Raporların, memuriyet, ciddiyet ve vakarına uygun
bir üslûpla ve adları raporda geçen kişi ile kuruluşları rencide
edebilecek sıfat ve sözler kullanılmaksızın yazılmasına özen
gösterilmelidir. Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu Başkanı halen
bulunduğu göreve gelmeden önce, Halk Bankası'nda çeşitli görevler
üstlenmiş, banka ile yakın ilgisi ve banka çalışanları ile yoğun
teması olmuştur. Bu ilgi ve temas devam etmektedir. Raporlarda
yasaya aykırılığı ileri sürülen olay ve işlemlerin gerçekleşmesinde
kasıt bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Olaylara tek taraftan
bakmak yerine gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için savunma hakkına
gereken saygı gösterilmelidir. Bankaların denetimi ile görevli
olanlardan, objektiflik ve tarafsızlıklarını yitirdikleri,
yetkilerinin arkasına sığınıp, görevlerini kişisel zaaflarına alet
ettikleri belirlenenler için, makamınızın aynı duyarlılığı
göstermesini bekliyoruz. Söz konusu raporlarda isnad edilen
suçların bir bölümü, genelde, yöneticiye tanınan takdir hakkının
kullanılması ile suistimal arasındaki ince ayırımda yer almakta,
bir kısmı ise, ortadan kalkabilecek, düzeltilebilecek nitelikteki
usulsüzlük ve ihmaller ile ilgili görülmektedir. Konaklama ve oto
kiralama ile ilgili örneklerin harcırah sistemindeki yetersizlikten
dolayı ortaya çıkmış olması muhtemeldir. Yine mevduat toplamaya
dayalı bireysel bankacılık uygulamasında, rekabet gereği,
müşterinin memnun olacağı her türlü hediye (parfüm, çocuk oyuncağı)
bankalarca satın alınıp, müşterilere dağıtılmaktadır. Yapılan
objektif değerlendirmeler sonucunda, bankaya ödetilmiş kişisel
harcamalar varsa, bunların ilgililere tanzim ettirilmesi, takdir
hakkı kapsamına giren hususların ise, emsal bankaların da
uygulamalarına bakılarak, hakkaniyete uygun bir sonuca
bağlanmasının daha doğru olacağı şüphesizdir." Hüsamettin Özkan,
Güneş Taner'in istifası ve Hazine'nin doğrudan Başbakanlık makamına
bağlanması üzerine, gene, Halk Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen ve
arkadaşlarını savunmak amacıyla Başbakan Mesut Yılmaz'a resmi bir
yazı göndermiş ve Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu raporlarını
şikâyet etmişti: "Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer almış ve
TBMM'nin denetimine de tutulmuş olan bu konularla ilgili olayların,
tekrar tekrar rapora bağlanarak ısrarla gündeme getirilmeye devam
edilmesi, zaman zaman basına da yansıtılması, Halkbank ile ilgili
konularda yetkili merci olan bakanlığımın bilgisi dışında savcılığa
intikal ettirilmesi, daha önce Halkbank'ta çalışmış olan
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu
Başkanı'nın, banka genel müdürü ile, eski dönemden kaynaklanan bir
husumeti olduğunu akla getirmektedir. Halkbank ile ilgili olarak,
bakanlığımın bilgisi ve onayı olmaksızın yetkisiz bir şekilde
işleme konulmuş, ancak henüz iade edilmemiş bulunan tüm dosyaların
Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan geri istenerek, bu raporda eleştirilen
konuların emsal kamu bankalarının benzer uygulamalarında yapılan
işlemler de göz önünde tutulmak suretiyle, objektif ve tarafsız bir
şekilde yeniden değerlendirilmesinde büyük ihtiyaç duyulmaktadır."
Görüldüğü gibi Hüsamettin Özkan, Halk Bankası'na ilişkin işlemlerin
yanlışlığını anlatan 1996 yılı raporlarını savcılığa göndermemekte
direnmiş, Halk Bankası yöneticilerini korurken, raporu kaleme alan
murakıpları Halk Bankası yönetimine husumet beslemek ve objektif
davranmamakla suçlamıştır. Bankalar Yeminli Murakıpları'nın
raporları, daha sonra Başbakanlık müfettişlerine incelettirildi.
Başbakanlık müfettişleri, 16 Temmuz 1999 tarihinde incelemeyi
tamamladı ve murakıp raporlarının haklılığını tescil etti. Buna
rağmen, Hüsamettin Özkan, 1 Şubat 2000'de, Başbakan'dan yeni bir
onay alıp, Başbakanlık müfettişlerine ikinci bir inceleme
yaptırttı. O sırada Halk Bankası'nın alt düzeydeki memurları
yargılanıyordu; mahkemelerden onlara ceza çıktı. İddialar yoğun bir
şekilde gazetelere yansıdı. Hüsamettin Özkan 1996 yılını kapsayan
iddialar için, ancak Ekim 2000'de soruşturma izni verdi. 1997 -
1998 raporları Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu'nun, Halk
Bankası'nın 1997 ve 1998 yıllarına ilişkin faaliyetlerini kapsayan
raporlarını ise, Hüsamettin Özkan işleme koymadı. Ancak Kemal
Derviş, Hazine'den sorumlu bakan olup, Halk Bankası da ona
bağlanınca, soruşturma izni çıktı. Hüsamettin Özkan'ın Halk
Bankası'ndan sorumlu ilgili Devlet Bakanı olarak göreve başladığı
1997 yılı sonunda, 12 trilyon lira seviyesinde bulunan takip
tutarı, görevden ayrıldığı yıl sonu 375 trilyon liraya, görevden
ayrıldıktan sonraki 2001 yılında ise, sorumlu olduğu dönemde
verilen ve daha önce temerrüde uğradığı halde takibe intikal
ettirilmeyen kredilerin, takibe intikal ettirilmesi ile 1.1
katrilyon liraya çıkmıştır. Bu rakamlara faiz ve kur farkı dahil
değildir. Faizleriyle birlikte takip tutarı 3.5 katrilyon liraya
ulaşmıştır. Hüsamettin Özkan, müfettişlerin olumsuz raporlarına
rağmen, 1995'te işbaşına gelen yönetimi görevde tutmuş, Yenal Ansen
2001 yılı Nisan ayına kadar genel müdür olarak kalmış, yönetim
kurulu üyeleri de bir iki değişiklik hariç, kredilendirme
işlemlerinin eleştirildiği tüm dönemlerde (1996-2001) makamlarını
muhafaza etmişlerdir. Bu husus, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu'nun Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'na gönderdiği 23.5
2003 tarihli yazıda açıkça belirtilmektedir. Ayrıca
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca düzenlenen rapora göre,
"Yıllardır ağır suçlamaların muhatabı olan sorumlular hakkında
hiçbir işlem yapılmamış, adı geçen şahıslar görevlerine devam
etmiştir. Haklarında bu kadar iddia bulunan banka yöneticilerinin
uzun süre ısrarla görevde tutulması ile tahsil edilemeyen kredi
tutarları ve korunup kollanan kredi borçluları arasında doğrusal
bir ilişki bulunduğu sonucuna varılmıştır." Kredi yolsuzluğu ve
örnekler Bir örnek vermek gerekirse, yurt dışından nakit sağlamaya
çalışan firmalara komisyon karşılığı aracılık eden Raif Zihnali'nin
sahip olduğu Tancot ve Maddox şirketlerinin İstanbul temsilcisi
Hüsnü Barbaros Olcay, Halk Bankası'na yönetim kurulu üyesi ve
kredilerden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak atanmış, burada
bir çok usulsüz kredi işleminin yanı sıra, eski patronu Raif
Zihnali'nin aracılık ettiği kredi işlemlerine de imza atmıştır.
Yüksek Denetleme Kurulu'nun soruşturma talebine rağmen, Kula
Mensucat AŞ'ye 1999'da Halk Bankası tarafından ilâve kredi
verilmiştir. Oysa o tarihte Ziraat Bankası'nın Kula Mensucat
aleyhine takibata geçtiği bilinmektedir. Bir başka örnek Favori
Dinlenme Yerleri şirketiyle ilgilidir. Bu şirket 3.2 trilyon
liralık borcunu ödeyemeyince, yeni krediler tahsis edilmiş ve eski
borçlar, bu kredilerden tahsil edilmek suretiyle ödenmiştir.
Sonuçta, firmanın borcu 43 trilyon liraya çıkmıştır. Ekinciler Dış
Ticaret AŞ hakkında diğer bir kamu bankasının icra takibine geçmiş
olmasına rağmen, Halk Bankası 23.12.1999'da, bu firmaya, 15 milyon
dolar ilâve kredi vermiştir. Oysa o tarihte Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu raporunda, Ekinciler Dış Ticaret AŞ'nin net
işletme sermayesinin negatif, özkaynak borç oranının ise olumsuz
olduğu belirtilmekteydi. Yılmaz hesap veriyor Mesut Yılmaz, Türk
Ticaret Bankası'nın Korkmaz Yiğit'e verilmesi amacıyla büyük gayret
sarfetti; ihaleden bir gece önce Kamûran Çörtük'ü konuta çağırarak
Zorlu Grubu'nun vereceği azami fiyatı ona açıkladı. Hatta iddiaya
göre Güneş Taner'i aracı kılarak Erol Aksoy'a "Hakkında dosyalar
var, bunlar sonra açığa çıkar; ihaleden çekil" haberini gönderdi.
Korkmaz Yiğit ile Çakıcı ilişkilerini görmezden geldi. Çakıcı'nın
ihaleye karıştığına dair İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün hazırladığı
raporları dikkate almadı. Sorular: a)İstanbul Emniyet Müdürlüğü,
biri 13 Mayıs 1998'de, diğeri 8 Haziran 1998'de olmak üzere, Çakıcı
ile Korkmaz Yiğit'in irtibat halinde olduğunu gösteren iki rapor
düzenledi mi? Bu raporlar, İstanbul Valisi Kutlu Aktaş'a ulaştı mı?
Aktaş, raporları Mesut Yılmaz'a iletti mi? Raporlar hakkında
Yılmaz'a bilgi verildiyse, o tarihte başbakan olan Yılmaz, neden 4
Ağustos'taki Türkbank ihalesine Yiğit'in girmesine yeşil ışık
yaktı? Yoksa Aktaş, Mesut Yılmaz'dan aldığı talimat üzerine mi, o
bilginin resmi yollardan Ankara'ya ulaşmasını engelledi? b)4
Ağustos 1998 tarihli aynı mahiyetteki bir Emniyet raporunun da
Başbakanlık Özel Kalemi'nde kaybolması tesadüf müydü? c)Türkbank
ihalesi 4 Ağustos'ta tamamlandı ama, Hazine, ancak 8 Eylül 1998'de
Türkbank'ın devri için Yiğit'e ön izin verdi. Sabah gazetesinden
Güngör Mengi'nin Ekim 1998 tarihli makalesinde, bir parti liderinin
(muhtemelen Deniz Baykal'ın) ağzından yazdığı olay doğru mu?
Mengi'nin makalesinde yer alan iddialar şöyle: Merkez Bankası,
Türkbank ihalesini yaparken, Emniyet'e "Kulağımıza gelen mafya
dedikoduları gerçek mi?" diye sordu; Emniyet'ten "Evet" cevabı,
(ihaleden 1-2 saat sonra) 4 Ağustos'ta gelince, Merkez Bankası
"ihaleyi tamamlayamam" diye kenara çekildi. İş, Hazine'ye kaldı.
Güneş Taner, Emniyet'in böyle bir yazısı varken, satışa onay
veremeyeceğini beyan etti. Başbakan, MİT Müsteşarını çağırdı ve o
bilgilerin değiştirilmesini istedi. 28 Ağustos'ta (1998), Başbakan
Mesut Yılmaz, ekonomi kurmaylarıyla toplandı. Güneş Taner, Mesut
Yılmaz'a sordu: "Gazetelerde çeşitli spekülasyonlar var. Arkadaşlar
bu hususta rahatsız. Ne yapacağız?" Yılmaz aynen şu cevabı verdi:
"Elimizde, Yiğit'in Çakıcı'yla ilişkili olduğunu gösteren somut
delil yok. Üstelik Güven Erkaya'ya da sordum. Yiğit'in fevkâlade
muteber bir adam olduğunu söyledi." Halbuki, İstanbul Emniyet
Müdürlüğü'nün 13 Mayıs 1998 ve 8 Haziran 1998 tarihli yazıları ile
4 Ağustos tarihli "kozmik rapor" bu ilişkileri belgeliyordu. Mesut
Yılmaz, Korkmaz Yiğit'in medya patronu olmasını istiyordu. Bu
yüzden Türkbank'ı ona vermeye çalıştı. Nitekim, Yiğit'in satın
aldığı Milliyet'in başına Yalçın Doğan'ı geçirmesini tavsiye etti.
Kanal 6'nın yönetimine Turan Akköprülü'nün atanmasını sağladı.
Yılmaz, şimdi Meclis'e hesap veriyor. TBMM Genel Kurulu bugün Mesut
Yılmaz ile Güneş Taner hakkında Türkbank ihalesi, Cumhur Ersümer ve
Zeki Çakan hakkında enerji ihaleleri, Hüsamettin Özkan ile Recep
Önal hakkında da Halkbank'tan usulsüz kredi verilmesi konusundaki
Soruşturma önergelerini görüşecek TBMM bugün eski Başbakan Mesut
Yılmaz ve eski bazı bakanlar hakkında verilen Meclis Soruşturma
önergelerini görüşerek oylayacak. Meclis, eski Başbakan Mesut
Yılmaz ile Devlet Eski Bakanı Güneş Taner hakkında Türkbank
ihalesi, Enerji Eski Bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan
hakkında enerji ihaleleri, Eski Başbakan Yardımcısı Hüsamettin
Özkan ile Devlet Eski Bakanı Recep Önal hakkında Halkbank'tan
Usulsüz kredi verilmesi konusundaki 3 ayrı Soruşturma önergesini
görüşecek. YILMAZ GELMEYECEK Meclis İçtüzüğü'nün 108. maddesine
göre, Meclis Soruşturması açılıp açılmaması hakkında yapılacak
görüşmeler sırasında, önerge sahiplerinin yanı sıra, hakkında
soruşturma açılması istenen Başbakan ya da Bakan, Genel Kurul'a
gelip konuşma yapabilecek. Daha sonra, TBMM Genel Kurulu'nda gizli
oylama yapılacak. Genel Kurul'a gelip konuşmayacağı bildirilen
Yılmaz'ın yakın çevresine, "önergeler siyasi" dediği bu sebeple
savunma yapmak istemediği öğrenildi. Ancak Özkan, Önal ve Çakan'ın,
haklarındaki iddiaları cevaplandırmak üzere Genel Kurul'da
konuşabilecekleri belirtildi. SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK? Meclis
İçtüzüğü'nün 109.maddesine göre de soruşturma açılmasına karar
verilmesi halinde, her bir komisyon için, Genel Kurul'da isim
çekilecek ve 15'er kişiden oluşan birer komisyon kurulacak.
Soruşturma Komisyonları, raporunu kuruluşundan itibaren 3 ay
içerisinde vermek zorunda olacak. Soruşturma Komisyonu'nun
çalışmalarının bitirilememesi durumunda, 1 aylık yeni ve kesin bir
süre daha verilecek. Daha sonra rapor, Meclis Başkanlığı'na sevk
edilecek. İçtüzüğün 112. maddesine göre de rapor Meclis
Başkanlığı'na verildikten itibaren 10 gün içinde bastırılarak TBMM
üyelerine dağıtılacak. Sonraki 10 gün içinde de görüşülecek.
Görüşmeler sırasında yine komisyonun muhatabı bakan ya da eski
başbakan süre sınırı olmaksızın konuşabilecek. Görüşmeler
tamamlandıktan sonra komisyon raporu, Genel Kurul'da yine "gizli"
oyla karara bağlanacak. TBMM Yüce Divan'a sevk kararını üye tam
sayısının salt çoğunluğu ile alabilecek. Yüce Divan'a sevk kararı
onaylanırsa, dosya en geç 7 gün içinde Meclis Başkanlığı'nca
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na gönderilecek. Siyasi parti
gruplarında, soruşturmayla ilgili herhangi bir karar ise, içtüzük
yasağı sebebiyle "resmen" alınamayacak. DOKUNULMAZLIK DOSYALARI Öte
yandan, TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu, raporunu bu
hafta tamamlarsa, Meclis Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu,
dokunulmazlık dosyalarını raftan indirecek. TBMM Anayasa ve Adalet
Karma Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Meclis Dokunulmazlıkları
Araştırma Komisyonu'nun raporu çıkmadan, önünde bulunan 107 dosya
için işlem yapmayacaklarını bildirmiş, bu durum CHP'lilerin
eleştirilerine neden olmuştu. Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu
Başkanı Hüsrev Kutlu da yargı bağımsızlığı konusunda endişeleri
bulunduğunu, bu sebeple önce bu konuyu çözmek istediklerini, daha
sonra dokunulmazlıkları sınırlandırmaya dönük Anayasa değişikliği
yapmak istediklerini açıklamıştı. TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma
Komisyonu'na geçen hafta üniversitelerden görüşler gelmiş, Hukuk
Fakülteleri'nin hazırladığı görüş yazılarında, kürsü
dokunulmazlığının kalması, ancak suçlarla ilgili dokunulmazlıkların
zırh olmaktan çıkarılması gerektiği ifade edilmişti. Kaynak:
Tercüman