İlkokula gittiğim 70’li yılların sonunda “bilgili” insanlara;
80’li yıllarda “bilgili-akıllı” insanlara; 90’lı yıllarda
“bilgili-akıllı-zeki” insanlara önem verir, hayranlık
duyardım..
2000’li yıllarda ise bilgi, akıl ve zekanın tek başına yeterli
olmadığını; bunların yanında “ufku geniş” insan olmanın da bir
zorunluluk olduğunu gördüm..
Yaşınılan olaylar, gösterilen tavırlar, dışa vurulan duygular da
gösteriyor ki; bir toplumun ilerleme kaydedebilmesi için, özellikle
aydın kesimin “ufuk sahibi” olması şarttır..
Kendi alanında büyük bir bilgiye sahip olan insan elbette akıllı
insandır..
Başka alanları da merak edip kurcalayan ve tahlil edebilen insan
zeki insandır..
Ancak, Türkiye’de bırakınız at gözlüğü takmayı, hem gözlerini hem
de kulaklarını kapatan insanların bugün ciddi bir statüde
olduklarını görünce insanın gözleri faltaşı gibi açılıyor!
Sosyolojik, kültürel, dini ve siyasi olayları yorumlarken gözlerini
ve kulaklarını kapatmakta hiçbir beis görmeyen bu “gözü açıklar”;
iş çeneye geldiği zaman mümkün olduğu kadar çenesini
“yayvanlaştırmaktan” ve mümkün olduğu kadar dilini “uzatmaktan”
kendilerini alıkoyamıyorlar..
Ufuk genişliğinin elbette yaş ile ilgisi yoktur..
(Hayır kinaye yapmadım; buradaki “yaş”ın “YAŞ” ile ilgisi yoktur!
Hatta, bu köşenin bazı zeki okurları, “yaş” kelimesinden hareketle
“kuru” bir yorum yaparak benim bazılarına “fasülye” dediğimi de
düşünmesinler!)
Evet, ufuk genişliğinin yaş ile ilgisi yoktur ama yürek ve beyin
ile ilgisinin olduğu muhakkaktır..
Beyin ve kalp ilişkisi deyince aklıma geldi..
Bir grup içinde bulunan insaların biri hariç hepsi şeytana külahını
ters giydirecek kadar beyni iyi çalışıyorsa ve o gruptan biri çıkıp
dürüstlük “taslıyorsa”, diğerlerinin nezdinde bu dürüst adamın
sıfatı “bizim akıllı”dır!
Peki, cesareti şiar edinen insanların “yürekliliğine” karşı dışlama
operasyonuna girişen insanların “kalpsizliği” karşısında ne
yapacağız?
Bir “köpeği” köşe yazarı yapan insanların hayvan sevgisi elbette
kutlanacak bir tavırdır!
Aynı tavrın “insana” da gösterilmesini talep etmek çok mu
ayıptır?
Bu toplumun bir kesimini “ikinci sınıf insan” yerine dahi koymayıp
“hayvan” yerine koymanın gerekçesi bu hayvan sevgisinden mi
kaynaklanmaktadır?
Kedi gibi nankör; akbaba gibi ganimetçi; tilki gibi kurnaz; horoz
gibi erken ötücü; tavşan gibi korkak; yılan gibi kıvrak olanlardan
“insani” değerler beklemenin insansı zaafını taşımak ne feci bir
yazgıdır!
Evet ufuk genişliği derken at gözlüğüne; atgözlüğü derken hayvan
sevgisine geldik!
Geriye dönersek; ufuk genişliğine sahip olanlara “göz
açtırmayanlar”; bu metodla kendilerinin “herşeyi görebildiğini”
düşünüyorlar..
Ülkenin ufku geniş insanlara olan ihtiyacı her geçen gün artıyor;
bilgi ve akıl artık tek başına bir anlam ifade etmiyor..
Bazıları dağın arkasını dahi görebilirken; bazılarının “burnunun
ucunu” dahi görmesi mümkün olmuyor..
Üstelik “burnu göz hizasına kadar kalkık” olmasına rağmen!!