Bu yaşananlar ne çabuk unutuldu!
Abone olHizbullah üyelerinin tahliye olması, akıllara 2000 yılı ocak ayında Türkiye'yi dehşete düşüren ancak unutulan domuz bağı cinayetlerini getirdi.
Tutukluluk sürelerini düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 102'nci maddesindeki değişiklik sonrasında 10 yıldır tutuklu yargılanan Hizbullah üyelerinin tahliye olması, akıllara 2000 yılı ocak ayında düzenlenen Hizbullah operasyonları ile ortaya çıkan ve Türkiye'yi dehşete düşüren ancak unutulan domuz bağı cinayetlerini getirdi.
9 SORUDA CMK TAHLİYESİ
Her şey Ocak 2000'de Üsküdar'da bir villaya yapılan polis baskınıyla başladı. Baskında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu ölü olarak ele geçirilirken örgütün yaptığı vahşetin boyutları sonraki günlerde daha net ortaya çıktı. Kısa sürede domuz bağı ile öldürülüp mezar villalara gömülmüş 188 kişinin cesedine ulaşıldı.
Operasyonlarda yakalanan Hizbullah üyelerinin verdiği ifadeler sonrasında, domuz bağı ile vahşice öldürülen kişilerin gömüldüğü pek çok mezar ev ortaya çıkmıştı. İslami feminist yazar Konca Kuriş'in cesedi de Konya'da üç katlı bir villanın bodrum katında bulunmuştu. Meram İlçesi'nin gözde bölgelerinden Yunus Emre Mahallesi'ndeki villada kalan Hizbullah üyeleri, üç katlı villanın ikinci katını işkence ve sorgu için bodrum katındaki kömürlük ise mezarlık olarak kullanmıştı.
Cesedinin bulunmasından 18 ay önce evinin önünden kaçırılan Kuriş, 35 gün işkenceli sorgulamanın ardından domuz bağı ile öldürülüp villanın bodrum katına gömülmüştü. Bu vahşetten on yıl sonra, Kuriş ve 188 kişinin domuz bağı ile öldürülmesinde suçlu bulunan ve müebbet hapis cezasıyla cezalandırılan ancak dosyaları Yargıtay'da bulunan Hizbullah üyeleri ise tutukluluk süresini düzenleyen yasal değişikliğin ardından geçtiğimiz gün halaylar ve tekbirler eşliğinde serbest bırakıldı.
"ÇIKARSAM AYNISINI YAPARIM" DEMİŞTİ
CMK'nın 102'nci maddesindeki değişiklik sonrasında tahliye olan Hizbullah'ın sözde askeri kanat sorumlusu olan Hacı İnan, yargılandığı sırada, yaptıklarından pişman olmadığını, çıkarsa yine aynı şeyleri yapacağını söylemişti.
Cesedinin bulunmasının ardından Hürriyet, Konca Kuriş'in hayat hikayesi ile ilgili 24 Ocak 2000 tarihli sayısında şunları yazmıştı:
"KONCA KURİŞ'İN DRAMI"
KONUYLA İLGİLİ DETAY DİĞER SAYFADA...
TIKLAYIN...
Konca Kuriş, başörtülü, tombulca ve sempatik. İnatçı, kavgacı ve direnen bir feminist. 4 çocuklu, modern yaşayan, sosyal aktivitelerin içindeki bir ailenin çocuğuydu. 16 yaşındayken, 1978 yılının 4 Ocak günü Mersin'in Kurtuluş Günü'nde evlendi. Sürekli okuyan, araştırmacı olan 5 çocuk annesi Kuriş, kayınpederi 75 yaşındaki Abdullah'ın ısrarlarıyla örtündü. Din ve tarikatlarla çok yakından ilgilendi. 1987 yılından 1998'e kadar İslám dinini derinlemesine araştırdı. Kuriş, araştırmasını yaparken dindeki fraksiyonlara da girdi. Hizbullah örgütü ve Nakşibendi tarikatına katıldı. 1996 yılında davetli olduğu Dünya Müslüman Kadınlar Günü nedeniyle İran'a gitti, burada Hizbullah'ın toplantısına katıldı. Bir süre sonra İnsan ile Allah arasına hiçbir şeyin giremeyeceğini savunarak Hizbullah'tan ayrıldı. ''Verilen dersler hiç aklıma yatmadı'' diyen Kuriş, tarikatlarla da ilişkisini kesti. Hizbullah'tan ayrılması Kuriş'in sonunu hazırladı.
FAHİŞEYE YARDIM
Kadın haklarının savunuculuğu da yapan Kuriş, Mersin'de Bağımsız Kadın Derneği ve Kadın Sığınmaevi faaliyetlerine katıldı. Spastik özürlüler için araç alma girişiminde bulundu. Bir hayat kadınını intihardan kurtardı. Kuriş, özgür düşünceleri ve radikal çıkışlarıyla yurt içinde ve yurtdışında kısa sürede adını duyurdu.
HİZBULLAH'IN HEDEFİ OLDU
Dikkat çeken görüşlerini şöyle dile getirdi: ''İbadet Türkçe yapılmalıdır. Kadın adet dönemindeyken namaz kılıp oruç tutabilir. Kuran kadınların sadece göğüslerini kapatmasını emrediyor. Kuran'da çarşaf yok. İnsanlar; erkeklerin Kuran'da daha üstün olduğu mesajının verildiğine inanıyorlar. Ama böyle bir ayet yok. Kadınlar ve erkekler cuma ve cenaze namazını birlikte kılabilirler.'' Hatta; bu çıkışları nedeniyle onu Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'e benzetenler oldu 'Dişi Yaşar Nuri' diyenler oldu. Ancak Konca Kuriş, bu çıkışlarıyla özellikle Hizbullah örgütü ve tarikatların hedefi haline geldi.
AĞABEYİN FERYADI
Konca Kuriş kaçırıldıktan sonra öncelikle Mersin, Tarsus ve Gaziantep'te arandı. Oysa Kuriş'in ağabeyi Mehmet Genç, kardeşine ulaşılamamasında Emniyet Müdürlüğü'nü suçlarken bir şüpheliye ve bu şüphelinin kaçtığı Konya'ya dikkat çekti. Ancak kimse bu uyarıyı umursamadı. Sonunda Kuriş'in cesedi Konya'da çıktı. Ağabey Genç, dikkate alınmayan şu iddialarda bulunmuştu: ''Konca'nın kaçırılma olayından önce, onu tehdit eden bir kişi vardı. Kardeşimin eski tanıdığıydı. Bu kişi Konca'nın arabasını sokak lambasının altına bırakıyor. Görgü tanıkları, arabayı bırakan iki kişiden birinin o olduğunu belirliyor. Çünkü bu adamın yürüyüş bozukluğu var. Zanlı o gece mal almak için Konya'ya gittiğini söylüyor. Ama Ticaret Odası'nda kaydı yok. Dahası bu kişi şüphelilerden birinin robot resmine yüzde 80 benziyor. 9 şahit o kişiyi kaçırıldığı gün gördüğünü söylüyor, fakat salıveriliyor.''
İRAN'A GİTMEMELİYDİ
Ailesi, Konca Kuriş'in hep yaşadığına inandı. Ta ki, cumartesi günü Konya'da mezar evden çıkarılan ceset teşhis edilene kadar. Yakınları Konca'nın hep hücre cezası ile kurtulacağını umut etti. Bir ihbar üzerine Gaziantep'te 15 kuyu teker teker arandı. Kendi ailesi ile kocası arasında zaman zaman sürtüşmeler oldu. 'Anlaşmalı kaçırma' iddiaları gündeme geldi. Ve cesedi dahi güçlükle teşhis edilebildi. Kayınpederi 75 yaşındaki Abdullah Kuriş'e göre, ''Konca İran'a gitmemeli, bu işlere bu kadar bulaşmamalıydı.''