Bu ölülerin gözü üzerimizde olacak!
Abone olTuzla'daki tersanelerde iş kazalarıyla yitip giden Şükrü, Bayram, Hüseyin, Durmuş ve Recep'in gözleri bizim üzerimizde olacak.
İNTERNETHABER.COM
(ÖZEL)
Yaşam hakkı ve insanca çalışma koşulları.
Türküler söylenirken düşünüyorum bu kadar basitti işte
talepleri.
Giden gitti kaldı hayalleri.
Gece dalgalarda yüzleri
Şükrü, Bayram, Hüseyin, Durmuş, Recep……
Dilerim iktidardakilerin rüyalarına girer gözleri.
Yukarıdaki insanın yüreğine bıçak gibi saplanan tespitler
ressam Sevinç Altan'a ait.
Artık gazetelerde sıradan haber kadar ancak yer bulabilen
'iskeleden düşme, elektrik çarpması,
zehirlenme, oksijen tüpü patlaması, sac altında kalma, üstüne 18
tonluk blok düşmesi' gibi nedenlerle yiten canların
anısına Tuzla'ya giden Sevinç Altan, bölgede etkin bir
sendikacılık örneği veren Limter İş'in 35. yıl kutlamalarına
katıldı.
Altan bu kez fırça yerine eline kalemi alarak
izlenimlerini işte böyle resmetti:
Geçtiğimiz Pazar akşamı LİMTER-İŞ’ in 35. Yıl
kutlamalarına gittim. Kamber ile Cem sağ olsunlar, arayıp davet
ettiler (Kamber Saygılı Limter-İş Başkanı, Cem Dinç yönetim kurulu
üyesi). Kartal Hasan Ali Yücel Tesislerinde gerçekleşen gecede
türküler söylendi, halaylar çekildi, kutlama mesajları okundu; ama
hep ‘elde var -dı bir- hüzün’.
Onları 2008 Haziran’ında yaşam hakkı ve insanca yaşama koşulları talebiyle
gerçekleştirdikleri grevde tanıdım; Kamber ve Cem. Heyecanlı iki
çocuk adam.
Tanıdığım, televizyonlarda ateşli konuşmalarıyla mangalda kül
bırakmayan sendikacılara benzemiyorlardı; lafları sade, yüzlerinde
o bürokratik kabuk yoktu. Tanışmak üzere yaklaştığımda arkalarından
gelen güneş, iyice saydamlaştırmıştı yüzlerini ve bir yolunu bulup
gözlerine yansımıştı; su ve ateş olarak gördüm.
Gencecik insanların, tersanelerdeki iş cinayetlerinde
vicdanlarımıza düştüğü yıldı 2008. Sadece o yıl içinde tersanelerde
28 kişi hayatını kaybetti. Nasıl kolay, nasıl çaresiz ölümlerdi ve
nasıl hazin bir umursamazlık hakimdi her cenahta.
‘Bu kadar üretim olurken bu kadar zayiat doğaldır’
cümlesini kurabilen patronların cüretkarlığıyla, hiçbir güvenlik
önleminin alınmadığı, önemsenmediği çalışma koşullarında; . İş
cinayetleri, taşeronluk cehennemi.
Ancak LİMTER-İŞ’ in, o bir avuç kadar küçük sendikanın büyük
mücadelesi ve çıkardığı gür sesle, hüzünlü yüzler ekranlara düşmeye
başlayınca görünürlük kazanmıştı. Ağır koşullarda ciddi mücadele
verdiler. Öyle ki başbakana ‘yatıyoruz, kalkıyoruz
Tuzla’ dedirtene kadar uğraştılar.
Hükümetin tersaneler için meclis araştırma komisyonu kurması,
dönemin Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in kendi makamında tersane
patronlarıyla ve LİMTER-İŞ yöneticileriyle toplantı yapması,
cumhurbaşkanlığına bağlı devlet denetleme kuruluyla görüşmeler,
TOBB’nin tarafları bir araya getiren toplantıları, meclis araştırma
ve meclis insan hakları komisyonunun iş cinayetinde kurban giden
işçi aileleriyle ve sendikayla meclis koridorlarında toplantılar
düzenlemek zorunda kalması, tersane kapatma cezaları, taşeronluk
sistemi ile ilgili olarak hem o gün hem de bu günkü Çalışma
bakanları tarafından Tuzla’ya özel taşeronluk düzenlemeleri
yapmaları yıllardır adeta iğneyle kuyu kazarcasına inatla ve
sabırla, hiçbir tehdide boyun eğmeden verilen mücadelenin
sonucudur.
Gecede Kamber’e tersanelerdeki örgütlenmeler ve LİMTER-İŞ ’in
tarihi ve bugün gelinen nokta ile ilgili sorular sordum...
TERSANE İŞÇİLERİN TARİHİ 1453'DE BAŞLAR
Altan'ın soruları ve Kamber Saygılı'nın yanıtları için ikinci
sayfaya geçiniz
‘İlk grevi birikmiş ve
ödenmeyen ücretleri almak için 1872 yılında gerçekleştiren tersane
işçilerinin tarihi 1453 yılında haliç tersanesinin kurulmasıyla
başlar.
Sendikalaşma tarihi ise tarihi boyunca tersane işçilerine ihanet
eden 1947 yılında kurulmuş olan DOK GEMİ-İŞ sendikasıyla başlar.
Sonra 1970 yılında sarı sendikacılığa karşı kurulan ancak 12 Mart
faşizminin baskıları sonucu kapanan TERSANE-İŞ var.
Sarı sendikacılığa karşı sınıf sendikacılığı bayrağını açan
sendikamız LİMTER-İŞ ise 1976 yılında bağımsız bir sendika olarak
kuruldu, 1978’de DİSK’in üyesi oldu.12 Eylül darbesiyle kapılarına
kilit vurulan sendikamız bu tarihe kadar birçok direnişe greve imza
attı ve TİS yaptı.’
1991 yılında tekrar açılan LİMTER_İŞ 1985 yılında Haliçten Tuzla
havzasına taşınan hemen hepsi taşeronluk üzerine kurulu özel
tersanelerde, zor koşullarda çok kısıtlı imkanlarla da olsa bu güne
kadar kesintisiz mücadelesini sürdürmüş.
GREVİMİZ EMEKÇİLERİN VİCDANI OLDU
‘1985 yılından bu güne 141 işçinin iş cinayetine kurban gittiği,
neoliberal politikanın tam bir labratuarı durumunda olan
tersanelerde insanı esas alan sendikamızın, mücadelemizin
merkezinde doğal olarak hep yaşam hakkı olmuştur. Bu amaçla onlarca
farklı eylemlerin yanında 2000 yılında 2000’i aşkın işçiyle yol
keserek GİSBİR ’in kapısına, 16 Haziran 2005’de sendikamız
öncülüğünde 4000 işçi TORGEM tersanesinin kapısına dayanmıştır.2008
yılında ise art arda yaşanan iş cinayetlerine karşı
konfederasyonumuz DİSK ile birlikte 27-28 şubatta iki günlük yaşam
hakkı grevini örgütleyen sendikamız, yine aynı yıl bildiğinden
şaşmayan tersane patronlarına, onların sırtını sıvazlayan hükümete
ve bürokrasiye karşı yaşam hakkı ve insanca çalışma koşulu
taleplerimiz için 16 haziranda bir günlük grev gerçekleştirdi.
Taşeronluk sistemiyle yüzlerce parçaya bölünmüş esnek çalışmanın ve
kuralsızlığın kural haline geldiği tersane patronlarının iki
dudağından çıkan sözlerin kanun olduğu tersanelerde gerçekleştirmiş
olduğumuz her iki fiili ve meşru grevimizle kuyunun dibindeki işçi
çığlığını kuyunun yüzüne çıkarmıştır, coğrafyamızın ve dünya emekçi
kamuoyunun vicdanı haline getirmiştir.
Limter İş Genel Başkanı Kamber Saygılı
'HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK' DEDİK
Mücadelemizin etkisi tersanelerde de etkisini göstermiş tersane
patronları kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalmış ve asla
akıllarından dahi geçirmedikleri işçi sağlığı iş güvenliği
tedbirleri almak zorunda kalmışlardır. Grevlerimizle birlikte
‘Tuzlada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’
demiştik. Nitekim de öyle oldu. Grevlerimizin ardından 9-10-11
saate varan çalışma saatleri 7,5 saate çekildi, iskeleler nizami
bir şekilde kurulmaya başlandı, sigortalar alınan ücretler
üzerinden olmasa da yatırılmaya başlandı, elektrik panoları
değiştirildi, kablolar yenilendi, yüksekten düşmelere karşı fileler
çekildi. Örnekleri çoğaltabiliriz ancak en önemlisi GİSBİR Başkanı
Murat Bayrak’ın ‘biz
işçileri insan gibi görmüyoruz’ diyerek itirafta bulunması ve
işçilerin insan muamelesi görmeye başlamalarıdır. Tabii ki
grevlerimizle birlikte işçi arkadaşlarımızın tribünlerden sahaya
inmesi kırık dökük de olsa patronlara karşı top koşturmaya
başlanması yani zayıf da olsa bir işçi iradesinin ortaya çıkması
bizler açısından altın değerindedir.
Grevden sonraki kazanımlarımızı örgütlülüğe çevirme çabamız ise
2008 yılının son aylarında başlayan ve altında kaldığımız krizle
birlikte bıçakla kesilir gibi kesildi. Her ne kadar üye sayımızda
artış olsa da patronların kazandığımız hakları tekrardan
gaspetmelerinin önüne geçemedik. Krizin ardına sığınan tersane
patronları % 30 ücretleri düşürdüler, işçi sağlığı iş güvenliğini
maliyeti arttırıcı masraf olarak görmeye başladılar, 40 bine
yaklaşan işçi arkadaşımızı işten attılar.
Tabii ki mücadelemizin ivmesinde bir düşüş oldu. Ancak 35 yıldır
tersanelerde mücadele eden geleneksel sendikal anlayıştan hem
teorik, hem pratik hem de ideolojik olarak kopan yeni sendikal
anlayışı temsil eden sendikamız bu günlerin geçici olduğunun
bilincinde olup o büyük güne, hürriyetin işçi tulumuyla salına
salına gezeceği günlere olan inancıyla ve bir an önce denize
ulaşmak isteyen nehir misali coşkulu akmaya devam edecektir.’
İKTİDARDAKİLERİN RÜYALARINA GİRER GÖZLERİ
Yaşam hakkı ve insanca çalışma koşulları.
Türküler söylenirken düşünüyorum bu kadar basitti işte
talepleri.
Giden gitti kaldı hayalleri.
Gece dalgalarda yüzleri
Şükrü, Bayram, Hüseyin, Durmuş, Recep……
Dilerim iktidardakilerin rüyalarına girer
gözleri.