Ruhların yazdırdığı söylenen ve 54 sene kasada saklanan bir kitap yayınlandı. Yayınlandı yayınlanmasına ama kimse ne sırrını anladı ne gerçekliğini. Türk “spritüalistler”in yani “ruhçular”ın çoğu, yarım asır boyunca gizli kalan ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan bu kitabın “evrenin sırlarını verdiğine” inanıyorlar oysa. 1959 yılında “Önder” adındaki “yüksek bir ruh” tarafından bir medyuma yazdırılan ve Türkiye’de “ruhçuluğun kurucusu” olarak bilinen Dr. Bedri Ruhselman tarafından düzenlenen “İlâhî Nizam ve Kâinat” isimli kitap 54 sene boyunca noter ve banka kasalarında muhafaza edilmiş. Bir grup “ruhçu”, bu kitabın geçtiğimiz günlerde yayınlanması ile, evrenin bilinmeyen birçok sırrının ortaya çıkacağına körü körüne inanıyor. Peki bu kitap ne kadar doğru ne kadar gerçek. “İlâhî Nizam ve Kâinat” isimli bu esrarlı kitap, tamamlanmasından tam 54 sene sonra, geçtiğimiz günlerde yayınlandı ve meraklıları muradlarına erdiler… Kitap, iddia edildiğine göre aslında “yazılmamıştı” ve “yüksek âlemler” tarafından verilen bilgilerin bir derlemesi idi. Türkiye’de “ruhlarla temas” akımının başlatıcısı olan Dr. Bedri Ruhselman tarafından 1950’li senelerin sonlarında düzenlenen ruh celselerinde, yani bir medyum vasıtası ile ruhlarla ilişki kurulduğuna inanılan toplantılarda “Önder” adını kullanan bir ruh tarafından verilen bu “bilgiler” 54 sene boyunca saklanmış ve nihayet kitap olarak ortaya çıkmıştı… Dr. Bedri Ruhselman, Türkiye’de metafizik çalışmalarının başlatıcısıdır, 1898’de İstanbul’da doğar ve 16 Şubat 1960’ta yine ayni yerde vefat eder. Dr. Ruhselman, ruhçuluk işine küçük yaşlarında iken “Cinlerle Muhaberat” isimli bir kitabın etkisi altında kalarak girer, ruhsal denemeler ve “celseler” yapmaya başlar. Çekoslovakya’da konservatuvar bitirerek keman icracısı olur, 1926’da Türkiye’ye döner, bir müddet müzik öğretmenliği yapar, daha sonra da Tıp Fakültesi’ni bitirir, doktor olarak Afganistan’da bulunur, Türkiye’de de senelerce doktorluk yapar, mesleğini uzun seneler boyunca sürdürürken medyumlar vasıtası ile binlerce ruh celsesini idare eder ve 1946’da “Ruh ve Kâinat” isimli üç ciltlik meşhur eserini yayınlar. Dr. Ruhselman, sonraki senelerde ardarda çıkarttığı “Ruhlar Arasında”, “Allah” ve “Mukadderat ve İcâbât” gibi kitaplarla çok sayıda kişinin ruhçulukla ilgilenmesini sağlar. “Ruh nedir, insan ölünce nasıl bir âleme gider, öteki dünyada hayat nasıldır, yeniden doğuş hangi şartlar altında gerçekleşir ve ruhlarla nasıl konuşulur?” gibi konulardan bahsettiği kitapları “ruhçuluk edebiyatının klasikleri” hâlini alacak, Türkiye’de bu işlere merakı daha da arttıracaktır. İstanbul’da faaliyet gösteren “Metapsişik Tetkikler ve İlmî Araştırmalar Derneği”nin de kurucusu olan Dr. Bedri Ruhselman’ın, 1950’lerin sonlarına doğru yaptığı celselere “Önder” ismini verdikleri bir “yüksek ruh” gelir. “Önder”, celselerin medyumu Attila Güyer’e bazı “yüksek bilgiler” verir. Dr. Ruhselman “Önder”in tebliğlerini üç nüsha halinde daktilo ettirir, noter kasasına konmasını vasiyet eder ve kendisi de birkaç ay sonra “spatyom” dediği “ruhlar âlemine” göçer… Metapsişik Tetkikler ve İlmî Araştırmalar Derneği, 54 sene boyunca bu işlerle uğraşanların merakını çeken, “büyük sırları açıkladığına” inanılan ve noter kasalarından banka kasalarına nakledilen kitabı, geçtiğimiz günlerde yayınladı. “Ruhsal tebliğlerden” meydana geldiğine inanılan ve Dr. Bedri Ruhselman’ın düzenlediği “İlâhî Nizam ve Kâinat” isimli kitabın öyküsü, işte böyle… İŞTE O MERAKLILARININ BEKLEDİĞİ VE BİR RUHUN YAZDIĞINA İNANILAN O KİTAPTAN BİR BÖLÜM Yarım asır saklanan kitaba bakılırsa insanlığı berbat bir gelecek bekliyor. DR. Bedri Ruhselman’ın 54 sene kasalarda saklandıktan sonra geçenlerde yayınlanan eseri, insanlığın geleceği hakkında hiç de parlak bir tablo çizmiyor… “Önder” isimli ruhun medyum vasıtası ile verdiği tebliğlere bakılırsa iklimler değişecek, depremler artacak, kuraklıklar başgösterecek, 2050’den itibaren buzullar erimeye başlayacak ve dünya son derece ısınacak… Daha sonraki senelerde tabiat çok büyük ölçüde değişecek, insanlar kütleler halinde ölecek, “Önder”in ifadesi ile “dünyada yaşamak çok ıstıraplı ve zahmetli bir hâle gelecek”, kıt’alar batacak, yeni kıt’alar ortaya çıkacak ve insanlık eski ilkel zamanlarına dönecek! Ama merak etmeyin, bütün bu felâketler dünya hayatı ile sınırlı kalacak, “yüksek planlara” yani “öbür tarafa” geçmeyecek, ölenler öldükleri anda bu felâketlerin hepsini unutmuş olacaklar. İşte 54 sene boyunca kasalarda saklanan “İlâhî Nizam ve Kâinat” isimli kitaptan bazı alıntılar; DÜNYA DIŞINDA HAYAT VAR MI? “…Güneş sistemimizin en mütekâmil (gelişmiş) gezegeni dünyamızdır, arz küresidir. Ve zannedildiği gibi meselâ Merih’te veya sistemin diğer gezegenlerinde veya güneşinde dünyadakinden daha mütekâmil varlıklar yoktur. Zira, hakikaten güneş sistemimizin mütekâmil plânetlerinden birisi de Merih olduğu halde, buradaki varlıklar dünyadakilerden daha az mütekâmildir. Sistemimizin en geri gezegenlerinden birisi Plüton’dur. Bu gezegenin en mütekâmil varlığı, dünyamızın en geri varlığı olan küften daha geridir. Keza, güneş de sistemin geri bir küresidir. Esasen güneş maddesinin bu basitliği yüzündendir ki manipülasyonu kolay olduğu için, sistemin diğer seyyarelerini (gezegenlerini) ve bilhassa dünyayı idare eden vazifeliler, daha ziyade güneşte bulunurlar. Fakat söylediğimiz gibi, bu vazifeliler diğer planetlerde de dolaşabilirler ve her kürede vazife görebilirler. Demek ki, güneş sistemimizde hidrojen âleminin inkişaf merhalelerini (gelişme aşamalarını) ikmal edip (tamamlayıp) oradan diplomasını alarak üst âleme terfi edecek varlıkların toplandıkları yer dünyadır. Dünyamız, Mu devrinin kapanışını müteakip (kapanışının ardından) geçen yetmiş bin sene zarfında artık bu devredeki vazifesini bitirmek üzere bulunan, üzerinde taşıdığı insanlara, lâyık oldukları âlemlerin kapılarını açmak ve imkânları tükenmiş hidrojen âlemi kapısını da arkalarından kapamak hazırlıklarına başlamıştır”. GELECEĞİMİZ FELÂKETLERLE DOLU: “…Yeni dünyanın, eski batan kıtaların deniz üzerinde bakiye kalan kısımlarına ait bâzı adalar ve takımadalarla, denizin dibinden yükselerek meydana çıkan yeni büyük kıtalardan müteşekkil olacağını (meydana geleceğini) söylemiştik. Keza, geçen dünyadan kalan insanlarla meskûn bu adaların, kayalıklardan ibaret olacağını, buralarda toprağın bulunmayacağını da belirtmiştik. Binaenaleyh ilk insanların muhitinde nebat (bitki) hayatı henüz mevcut olmayacaktır. İşte bu halde bulunan yeni dünyanın ilk durumu kısa bir zamanda vahşileşmeye başlayacaktır. Her şey basitleşecek, iptidaîleşecek (ilkelleşecek), vahşileşecektir. Eski dünyada mevcut olan, zirveleri yuvarlak dağlar ve tepeler yeni dünyada görülmeyecek, onların yerine tepeleri sivri, testere şeklini almış dağlar ve sıradağlar meydana gelecek, keskin vadiler görülecek, her şey sivrileşecek, keskinleşecek ve haşin bir çehre alacaktır. Varlıkların, yaşamakta oldukları muhitlere (çevrelere) uymalarının zarurî olduğundan evvelce bahsetmiştik. Dünyaya gelecek varlıklar ancak, içinde bulundukları muhitin maddelerinden bedenlerini kuracakları için, yeni dünyaya intikal etmiş olan insanların ve hayvanların da nesilleri üredikçe kabalaşacakları, kaba olan muhitlerine uyacakları tabiîdir. Onların bu kaba muhite intibakları (uyumları) neticesinde, bedenleri süratle kabalaşacaktır. Geçen dünyadan yeni dünyaya intikal eden hayvanların ve insanların bedenlerinde görülecek bu kabalaşma hâli, iptidaî muhitlerine (ilkel çevrelerine) ait ihtiyaçlarına bağlı olarak nesilden nesle artacak ve uzun müddet devam edecektir. Meselâ nesiller ilerledikçe büyük cüsseli hayvanlar zuhur edecek (ortaya çıkacak), bu hayvanlar vahşi olacak, adalarda toprak ve binnetice (sonuçta) nebat olmadığı için, geçen dünyanın ot ve nebat yiyen munis hayvanlarına burada tesadüf edilmeyecektir”.