Bu isimler neden saklandı?
Abone olPolis, Peker'in ses kayıtlarını açıkladı. Ancak o kayıtlarda, ünlü bir politikacının yeğeni ile bir AK Partili Başkan'ın danışmanının da sesleri vardı. Peki bu isimler kim
O isimleri, Gözcü Gazetesi yazarı Saygı Öztürk yazdı.. Öztürk'ün
yazısı: TELEFONU DİNLENEN ALİ, ÜNLÜ BİR POLİTİKACININ YEĞENİ
Mahkeme kararı olmadan kişilerin telefonlarını dinleme ve bunları
belli yerlere “servis” yapma İstanbul Emniyet Müdürlüğü
yetkililerinin başını çok ağrıtacak gibi gözüküyor. Mahkeme kararı
olmadan telefonu dinlenenler arasında ünlü bir politikacının yeğeni
var. O yeğeni, sıkça televizyonlarda ünlü politikacının en
yakınında görürsünüz. İşte basına “Ali diye biri” geçen Ali,
politikacının yeğeni olan Ali. Yaşar Durmuş’un, politikacı yeğeni
Ali ile yakınlığını herkes biliyor. Telefonları dinlenen Yaşar
Durmuş’la, Ali arasında 16 Mayıs 2004 tarihinde yapılan telefon
konuşmasının sadece bir cümlesi basına verildi. Soyadı bilinmesine
rağmen basına sadece “Ali diye birisi” diye verilen kişiye bazıları
bu yolla mesaj mı vermek istedi? Sedat Peker, Alaattin Çakıcı,
Haluk Kırcı başta olmak üzere binlerce kişinin telefonları
dinleniyor. Mahkeme kararıyla dinlenen telefonların yanı sıra,
mahkeme kararı alınmadan bu kişilerle yapılan telefonlar da
“dinlemeye” takılıyor ve bunlar yeri gelince ortaya çıkarılıyor.
İşte, Sedat Peker’le ilişkili olduğu gerekçesiyle telefonları
dinlenenlerden birisi de Yaşar Durmuş. Bu kişinin telefonları
dinlenirken, sıkça konuştuğu ünlü bir politikacının yeğeninin de
telefonları da “tekniğe takılıyor” ve konuşmasından bir bölüm
cımbızlanıp “mesaj” niteliğinde, soyadı belirtilmeden “servis”
yapılıyor. Mahkeme kararıyla telefonların dinlenmesine kimse karşı
çıkmıyor. Telefonların dinlenip, suç unsuru varsa bunların ilgili
makamlara sunulmasına da kimsenin diyecek bir şeyi olamaz. Hatta,
olanların ortaya çıkmasına destek bile verilir. Ancak, daha ilgili
makamlara göndermeden, bunlar belli yerlere veriliyorsa altında
başka amaçlar aranmalı. AKP’Lİ BAŞKANININ DANIŞMANI, PEKER’İN
YANINDA İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi, Sedat
Peker ve adamlarına yönelik operasyonu yaparken “sızdırmadığı” çok
özel bilgiler de var. Bakıyorsunuz, mahkemeye gitmeden
“sızdırılmaması” gereken bilgiler neredeyse işportaya düşmüş,
yayımlanmasında sakınca olmayan bazı bilgiler ise AKP’ye zararı
olur düşüncesiyle “sır” gibi saklanıyor. Sedat Peker operasyonuyla
ilgili olarak arananlardan birisi H.A.’dır. Sedat Peker’in yanında
olan bu kişi, kısa süre öncesine kadar nerede çalışıyordu? Kimin
danışmanlığını yapıyordu? İşte bunu Organize suçlar Şube Müdürü
basın açıklaması yaparken ortaya koymalıydı. H.A.’nın kısa süre
öncesine kadar AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nde basın danışmanı
olarak çalıştığı bilinmesine rağmen, her şeyi ortaya dökenler bunu
gizlemeyi önemli bir marifet olarak görüyor. Çünkü, yapacakları
böyle bir açıklamanın AKP’ye zarar vereceğini düşünüyorlar.
H.A’nın, uzun süre Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştıktan sonra
Sedat Peker’in yanında çalışmaya başlamasının, AKP’li belediye
başkanına zarar vereceğini dikkate alanların, aslında aynı
duyarlılığı yapılan bazı dinlemeleri ilgili yerlere ulaştırılmasını
beklemeleri gerekirdi. Daha önce Organize Suçlar Şube Müdürlüğü
görevini 5 yıl yürüten Adil Serdar Saçan’ın niçin meslekten
çıkarıldığını biliyor musunuz? Futboldaki şike konuşmalarını bir
gazeteciye verdiği iddiasıyla Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek
Disiplin Kurulu, Saçan’ı meslekten çıkardı. Daha önceki “atılma”
gerekçelerinin ikisi de mahkemeden dönen Saçan, son karar yüzünden
mesleğine dönemedi. Futbolda şike konuşmaları, dinleme kayıtlarının
mahkemeye gönderilmesinden tam 44 gün sonra gazetede
yayımlanmasından Adil Serdar Saçan’ı sorumlu tutanların, şimdi
dosyanın bırakın adliyeye gönderilmesini, daha Emniyet’te
bulunurken “servis” yapılmasına seyirci kalıyorlar. “ALİ DİYE
BİRİ”NİN SOYADINI AÇIKLAYIN İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize
Suçlar Şubesi’nin dinlemelerine takılanlardan birisi de “Ali diye
biri” oldu. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü isteyecek de, “Ali”nın
soyadını belirleyemeyecek. Olacak şey mi? Ancak, belirlemeden
konuşmaların bant çözümünün sadece bir cümlesi basına veriliyor. 16
Mayıs 2004 günü saat 13.13’de yapılan telefon konuşmasında “Ali
adlı biri, Yaşar Durmuş’la görüşüyor” ve ona şunu söylüyor:
“Rizespor’un düşmemesi için elimizden geleni yaptık. Beşiktaşlı
futbolcular da bize yardım etti. Sedat Pekear bu işi halletti.”
Telefon konuşmasından sadece bir cümle veriliyor, üstelik Ali’nin
soyadı belirtilmeden. Yaşar Durmuş’u polis iyi tanıyor. Hangi Ali
ile konuştuğunu da biliyor. Bilinçli olarak Ali’nin soyadı
belirtilmiyor. Çünkü, Ali’nin soyadı eğer açıklanırsa kıyamet
kopar. Telefon dinmemelerinin nerelere, kimlere kadar uzadığının ip
uçları verilmiş olur. Emniyet, bu konuda çok iyi bir taktik
uyguluyor ve Ali’nin soyadını vermeden, “Ali diye biri” deyip bu
kişinin konuşmasından sadece bir cümle sızdırmakla yetiniyor. Yani
anlayan anlar. Bu Ali’ye de önemli bir mesaj niteliği taşıyor.
Belki bilinçli olarak bu mesaj tek cümleyle de olsa verilmiş oldu.
İşte, bu iş kapanmamalı. Dosyada Ali’nin yaptığı konuşmanın
devamının ne olduğu da açıklanmalı. Ali’nin “Ali diye birisi” deyip
geçiştirilmemesi de önemli. Ali’nin sıradan bir politikacının
yakını olmadığını belirtmek istiyorum. İşte, Ali’nin dinlenmesi de
basına verildiği gibi mahkemeye gönderildiyse, konuşmanın diğer
bölümleri de ortaya dökülmeli. Bakalım Rizesporla ilgili daha neler
neler konuşulmuş öğrenelim... Aslında Türkiye’de bazı ilişkileri
anlamak zor. Bakıyorsunuz Emniyetin önemli bir mensubunun PKK
itirafçısı olan iki yakını İstanbul’a götürülüyor ve Sedat Peker’in
yanına yerleştiriliyor. “Derin” ilişkileri çözmek, bir zaman
birbirlerine yakın olanların yol ayrımlarının nedenlerini
belirlemek hayli zor, hatta imkansız olduğunu anlıyoruz. AMAÇ
DOĞRULTUSUNDA DİNLENİRSE Telefonlar, amaç doğrultusunda dinlenirse
güvenlik birimlerinin işleri hayli kolaylaşıyor. Telefonların
dinlenmesi sırasında, güvenlik birimleri başka bilgilere de
ulaşıyor. Bunlar “delil” olarak kabul edilmezse bile “yol almak”
için önemli bulgu niteliğini taşıyor. Alaattin Çakıcı’yı
telefonları dinlenmesine rağmen elinden kaçıran güvenlik birimleri,
yine telefonları dinlenerek Alaattin Çakıcı’ya ulaştı. İstihbarat
Dairesi Başkanlığı’nın 4 kişilik ekibi Avusturya polisiyle
işbirliği yaptı. Çakıcı’nın kullandığı 3 aracın plakasını onlar
belirledi. Zahmetli de olsa Çakıcı yakalandı. Bu, tabii ki
başarıdır, Türk polisinin kabuğunu kırdığının göstergesidir. Haluk
Kırcı, 7 TİP’li öğrencinin öldürülmesi olayının hükümlüsü.
Kırcı’nın “yanlışlıkla tahliye edilmesi”nin sorumluları ortaya
çıkarılmalı. Bu kişinin yakalanması kolay değil. İzi, Ukrayna’da
bulunabildi. Bunların izlenmesi, yakalanması, getirilmesinin
altında gerçekten kendisini mesleğine adamış insanların emeği inkar
edilemez. Onların teknolojiden en iyi bir biçimde yararlanması da
desteklenmeli. Yani amaç doğrultusunda çalışma yapıldığı zaman
sonuç da alınıyor. Amaç dışına çıkıldığı zaman, bu Emniyete olan
güveni bir anda ortadan kaldırıyor. PASAPORT KONUSUNDA EMNİYET
HAKLI Haluk Kırcı, tahliye olduktan sonra pasaport almak için
başvuruyor ve isteği hemen yerine getiriliyor. Bazıları bunu
kullanacak ve Emniyeti “Kırcı’ya 2 günde pasaport verdi” diye
eleştirecektir. Oysa, hakkında yurtdışına çıkış tahdidi olmayan bir
kişiye, Emniyet niçin pasaport vermesin? Ankara Emniyet Müdürlüğü
bir günde başvuranlara pasaportlarını veriyor. İstanbul Emniyet
Müdürlüğü’nün iki günde Kırcı’ya ehliyet vermesinde abartılacak bir
durum yok. Kişi hakkında tahdit olmadan, Emniyet’in vatandaşa
tahdit uygulamasını istemeye de kimsenin hakkı olamaz. CHP’nin,
telefon dinlemeleri dahil olmak üzere bazı operasyonlar konusunda
Meclis Araştırması önergesi günümüzde giderek önem kazanıyor.
CHP’nin bu konunun peşini bırakmamaları bazı bilgilerin hangi
amaçlarla “servis” yapıldığının ortaya çıkarılması gerekiyor. Bunu
belirlemek da zor olmasa gerek. İçişleri Bakanlığı’nın bu konuda ki
derin sessizliği ise insanları şaşırtmaya devam ediyor...