Suriye'den gelen haberlere bakılırsa muhaliflerin
elinde bulunan Halep düştü düşecek.
Rusya'nın havadan, Esad rejiminin karadan operasyonları yeni bir
göç dalgasının önünü de açtı. 3 buçuk milyon Suriyeli'nin
mülteci durumuna düşmesi bekleniyor.
Çoğu sınırımıza dayandı bile..
3 milyon insanı sınırları içinde barındıran Türkiye, bu yeni göç
dalgasına çözüm ararken, önceki gün Birleşmiş Milletler,
"Kapıları açın" diye küstahça bir talimat
verdi.
Bu küstahlığın cevapsız kalmaması gerekiyordu.
Dün kameralar karşısına geçen Erdoğan sanırım tüm Türkiye'nin
hislerine tercüman oldu. Zalimlere bir kez daha anladığı dilden
cevap verdi.
İddia ediyorum..
Erdoğan'ın söylediği "Alnımızda enayi yazmıyor. Sabır,
sabır bir yere kadar. Gereğini yaparız. Herhalde otobüsler
boşuna durmuyor, uçaklar boşuna durmuyor. Gereği ne ise
yapılır" sözleri yeni bir "One
Minute"dir!
Dünyaya yeni bir posta koyma şeklidir!
Göreceksiniz!
Bu sözler kısa zaman içinde dalga dalga yayılacak ve tüm dünyanın
gündemine oturacak. Bundan böyle Suriye, Rusya ve YPG
politikalarını çok daha büyük bir ciddiyetle ele almak zorunda
kalacaklar.
Bu açıklamadan sonra içimizden birileri Erdoğan'a,
"Paragöz" demeye başladı. Meseleyi bu yönüyle ele
almaya çalışanların anlamadığı bir şey var.
Erdoğan, "Para yoksa bakmam" demiyor.
"Enayi miyiz?" sözünden kasıt şudur.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği Suriye politikasına dahil
olmayı biliyor ama oluşan kötü tablonun faturasını Türkiye'ye
ödetmeye çalışıyor.
Savaşın sebebi olmadığımız halde, sebep olanlardan fazla fedakarlık
yapıyoruz yıllardır. Sınırına gelen tüm mültecileri alıp koruyoruz.
Erdoğan uzun süre "Ensar - Mühacir" inancıyla
hepsini sınırlarımız içinde barındırdı.
Ancak sabır çekmekten Türkiye'nin iflahı gevredi. Şimdi ise onlara
yapılan harcamaları dünyadan talep ederek senin benim hukukumu
koruyor.
Doğrusu da budur!
Suriye'de Rusya'nın açıktan, ABD'nin gizliden destek verdiği
katliamı ancak Avrupa Birliği'nin mülteci korkusu durdurabilir.
Mültecilerin Avrupa yolunu sonuna kadar açık tutmadan ve bunu
yapacağını açıkça ilan etmeden kimsenin bir şey yapacağı yok.
Silah
satan, ortalığı karıştıran, "Ama bize bir şey
olmasın" diyen dünya devletlerine hakettikleri dersi verme
zamanı geldi bence.
Ben bu ülkenin bir ferdi olarak isteyen mültecilerin istediği yere
gitmesinden yanayım.
Türkiye Avrupa'nın jandarması, Ortadoğu sınır karakol nöbetçisi
değil. Kaçak yollarla gideceklerine, denizde boğulacaklarına,
"Aç kapyı veysel efendi, istedikleri yere
gitsinler" demek en doğru yöntemdir.
Bundan sonra Avrupa düşünsün!
Ben iktidarın yerinde olsam, sınırları açarak 1 milyon mülteciyi
Rusya sınırına yollarım. "Madem Suriye savaşında baş
roldesin, o zaman mültecileri korumak da sana düşer"
derim.
Görün o zaman Putin'in suratının şeklini!..
Mülteci durumuna düşen Suriye halklarının savaşın tarafı olan
ülkeler, "Madem topraklarımızı işgal ettiniz. O zaman ya
bizi doyurun, ya da gereğini yaparız" demeleri en tabii
haklarıdır.
Kalmak isteyen pek tabi ki Türkiye'de kalabilir. Türkmenler kalmak
istiyorsa Şırnak, Hakkari ve Diyarbakır gibi illere 100'er bin kişi
yerleştirmek kafi! En azından PKK ve yardakçılarının önü alınmış
olur.
Tekrar ediyorum.
Açın sınır kapılarını ve gitmek isteyen herkesi istedikleri ülkeye
bedava gönderin.
Hatta BM'ye ve Avrupa Birliği'ne, "Siz sözünü verdiğiniz 3 milyar
doları göndermeyin. Biz size 3 milyar dolar yardım gönderiyoruz"
deyin.
Görün ondan sonra Avrupa'daki "Arap
Baharı"nı...
Bakın buraya yazıyorum!
Sınırlar açıldıktan ve Suriyeliler Avrupa'yı çekirge istilası gibi
sardıktan 1 ay sonra savaş sona ermezse ben de adımı
değiştireceğim!