Bu iddialar cevap bekliyor
Abone olErdoğan vakti geldiğinde açıklayacağım dediği iddiaları Vakit yazarı Hasan Karakaya açıklıyor.
Biraz geç kaldığımın
farkındayım... Ama, konu tazeliğini koruyor... Yani, olay
"gündem"den kalkmış değil!.. Üstelik, ortada CHP'liler tarafından
verilmiş "soru önergeleri" de var... Dahası, "medya" tarafından
yapılan "açıkla" çağrıları da devam ediyor!.. Anlayacağınız, olay;
"gündemdeki sıcaklığını" koruyor!.. O halde, kıyısından-köşesinden,
biraz da, biz dahil olalım olaya!.. Bakalım, neler
oluyor?..
Efendim, olay malûm... Sayın
Başbakan 25 Mart günü, AK Parti "Güngören İlçe Kongresi'nde şöyle
bir söz sarfetti:
“Yalan-yanlış haberlerle bana,
bakanlarıma ve bürokratıma saldıran medya, cevabını alır. Benim de
arşivlerim var!.. Yani bir şey istediler de, alamadıkları için mi
böyle yazıyorlar?.. Biz de kalkıp, medya patronları için dolaşan
dedikoduları mı açıklayalım?”
İşte bu söz üzerine; her zaman
olduğu gibi, bazı kişiler ve kuruluşlar, "nasır"larına
basılmışcasına bağırmaya başladılar;
"Kim onlar, açıkla!"
KİM, KİMDEN NE
İSTEDİ?
CHP Antalya Milletvekili Feridun
Baloğlu, 27 Mart günü bir "önerge" vererek, şu soruları yöneltti
Tayyip Bey'e:
- "Medyayla ilgili arşiviniz
kişisel çabalarınızla mı, devlet olanakları ile mi
oluşturuldu?
- 'Zamanı
geldiğinde açıklarız' dediğiniz arşivde, medya kuruluşlarının yasal
olmadığına inandığınız ne gibi faaliyetleri yer almaktadır? Yasal
olmayan işler hakkında gereğini yapmamak, görevi ihmal değil midir?
Arşivlediğiniz medya kuruluşları hangileridir?
- Hükümetinizden ya da
müsteşarınızdan 'bir şey isteyip de
alamadığını' iddia ettiğiniz gazeteleri açıklar mısınız? Talep
ettikleri ve alamadıkları nelerdir? Talepler, hangi tarihte, ne tür
bir yöntemle size ya da müsteşarınıza
ulaştırılmıştır?"
Belli ki, Tayyip Bey'in; "dilinin
altında sakladığı bir bakla" var!.. Ama, bekliyor.. "Son radde"ye
gelindiğinde; herhalde, ağzındaki "bakla"yı çıkarıp, "kimin ne
yaptığını, kimin ne istediğini" açıklayacaktır!..
"Medya cenahı"ndan gelen "tahrik"ler; bu süreci kısaltır mı, yoksa ileri bir
tarihe mi erteler, göreceğiz!..
YILMAZ'DAN TECAHÜL-İ
ÂRİF
Çünkü, "baskı"lar, hayli yoğun...
Meselâ; Aydın Doğan'ın gazetesi Hürriyet'in yazarlarından Mehmet
Yakup Yılmaz, 27 Mart tarihli köşesinde, şöyle sesleniyordu sayın
Başbakan'a:
"Kendisinden rica ediyorum... Bu,
bir şeyler isteyen basın mensupları kimler?.. Bunu açıklasın!..
Hangi gazete patronu ne istemiş, hangi gazeteci nasıl bir avanta
bekliyor, açıklasın ve herkes öğrensin!"
Bildiğim kadarıyla; bu "yazı ve
davranış biçimi"ne; edebiyatta, "tecahül-i ârif" deniyor!.. Yani,
"bilip de, bilmezlikten gelme"nin sanatsal ifadesi!..
Evet, "tecahül-i
ârif"
Mehmet Yakup Yılmaz
da, "bilmezleri" oynuyor olmalı!.. Yoksa,
"bilmemesi" mümkün değil!.. En azından; "Ertuğrul Özkök-Güneş Taner
konuşması"nı hatırlamaması imkânsız!.. Çünkü, gazetelerde; 18
Aralık 1998'de "deşifreleri" yayınlanan o "kaset"lerde; Özkök ile
Taner arasında "karton fabrikası için 130 milyon dolarlık bir
teşvik pazarlığı" yapıldığı görülüyordu!..
Bu pazarlığı, "Mısır'daki sağır
sultanlar" bile duyduğuna göre, Mehmet Yakup'un duymaması
imkânsız!..
Kaldı ki; o "kaset"leri açıkladı
diye, zavallı Meral Akşener'in başına gelmedik kalmamıştı!..
"Haberleşme hürriyetini ihlâl ettiği" iddiasıyla hakkında birçok
"tazminat dâvâları" açılmış ve sonunda; kadıncağızın "evine haciz"
konulup, satılmıştı!.. Bildiğim kadarıyla, hâlâ "tazminat taksidi"
ödüyor!..
Şimdi, Başbakan'a efelenip, "kimin
ne istediğini açıkla" diyenler, o zamanlar Meral Hanım'ı "linç"
etmişlerdi!..
Oysa, Meral Akşener'in açıkladığı
kasetlerde; Ertuğrul Özkök, dönemin Devlet Bakanı Güneş Taner'le
görüşüyor ve ona dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'dan yakınıp, şöyle
diyordu:
"Verin artık şu teşviki!.. Satış
filan, verin bunu ya!.. (...) Ulan, yine ben koruyorum onu!.. Hâlâ
da ben koruyorum!.. (...) Röportaj gibi gideceksin, ana-avrat iyice
bir kavga edeceksin!.. Ondan sonra, tekrar iyi adam
olacaksın!"
Dedim ya;
Hele de bir "Hürriyet yazarı" olan
Mehmet Yakup Yılmaz'ın, bu "telefon görüşmesi"ni bilmemesi,
hatırlamaması mümkün değil!..
Demek ki, "tecaül-i ârif"
yapıyor!..
"Biliyor",
ama "bilmezlikten" geliyor!..
Eee, ne de olsa "sanatçı"
adamlar!..
Aynı zamanda "işini bilen"
adamlar!..
AYDIN DOĞAN "HESAP"
ADAMIDIR!
Zaten, "iş bilmeseler", ne işleri
var Aydın Doğan'ın yanında!.. Çünkü, Aydın Doğan; 45 yıllık
gazeteci Akgün Tekin'in kitabında yazdığına göre, "önce
patron"dur!.. Yani, "her şeyin hesabını-kitabını yapan, etrafında
olan-biteni gören biri"dir!..
Aynı zamanda; "Gazete kaç paraya
çıktı, ne oldu?.. Şu manşetin yararı, bu manşetin zararı ne
olur?"
Bunların hesabını iyi
yapar!..
Doğrusu, Akgün Tekin, çok iyi bir
"Aydın Doğan portresi" çizmiş!..
"Önce patron!.. Her şeyin
hesabını-kitabını yapan!.. Etrafında olup-biteni gören!..
Manşetlerin yararı ve zararını hesaplayan bir
patron!..
POAŞ'TA NELER OLDU?
Eğer öyle
olmasa, meselâ şu "POAŞ'taki kâr kokusu"nu alabilir
miydi?..
Hele hatırlayın o
süreci:
- 21 Temmuz 2000
tarihinde, Petrol Ofisi hisselerinin yüzde 51'i,
açılan özelleştirme ihalesinde 1 milyar 260 milyon ABD Doları
bedelle Türkiye İş Bankası ve Doğan Şirketler Grubu Holding
A.Ş.'den oluşan Ortak Girişim Grubu tarafından satın
alındı.
- Ağustos 2002'de; grup, Petrol Ofisi'nin devlete ait olan yüzde 25.83
oranındaki hissesini de satın aldı. Aynı yıl Aralık ayında İş-Doğan
ve Petrol Ofisi'nin birleşmesiyle İş Bankası ile Doğan Holding eşit
olarak Petrol Ofisi'nin yüzde 47.42'sine sahip
oldular.
- 2005 yılı Şubat ayı
içerisinde, Türkiye İş Bankası Grubu Petrol
Ofisi'nin yüzde 44.06'sına, Doğan Şirketler Grubu Holding ise yüzde
44.31'ine sahip oldular.
- 2 Eylül 2005 tarihinde İş Bankası'nın sahibi bulunduğu ve toplam sermayenin
yüzde 44.06'sına karşılık gelen Petrol Ofisi hisse senetleri Doğan
Holding tarafından 616 milyon dolar karşılığında satın
alındı.
- Aydın
Doğan, son olarak 13 Mart 2006 tarihinde elindeki POAŞ hisselerinin
yüzde 34'ünü 1 milyar 54 milyon dolara Avusturyalı OMV şirketine
peşin olarak sattı.
İyi satış, iyi
para!..
Haa, unutmadan söyleyeyim; sadece
geçen yılın ilk 9 ayında, Petrol Ofisi'nin yaptığı "ciro" da "6
milyar 560 milyon dolar" civarındaydı!..
Demek ki, doğru
söylüyorlar!..
Aydın Bey, gerçekten de "etrafında
olan-biteni gören" biriymiş!.. "Nereden ne geleceğini" iyi bildiği,
POAŞ'tan anlaşılıyor zaten!..
DIŞBANK'TAN...
FORTİS'E!
Sadece POAŞ mı; şimdiki adı Fortis
olan Dışbank'ta da; nasıl "kaz gelecek" yeri gören bir "patron"
olduğunu ortaya koymuştu zaten!..
Olayın özü ve özeti
şu:
İş Bankası; Dışbank'ı, önce
Lapis'e satmıştı. Ancak Lapis; taksitlerini ödeyemeyince İş
Bankası, bankayı geri aldı... Sonra Doğan Grubu'na; 20 Kasım
1994'te, Frankfurt şubesi kanalıyla libor artı 2 faizli; biri 6 yıl, diğeri 7 yıl
olmak üzere 7'şer milyon dolarlık iki kredi verdi.
Doğan Grubu da bu krediyi peşinat
yaptı ve "90 milyon dolar"a Dışbank'ı satın aldı.
Bugün, 1 milyar 280 milyon dolara
satılan işte bu bankadır!..
Görüyor musunuz
hesabı-kitabı;
"90 milyon dolar"
yatır, "1 milyar 280 milyon dolar"a
sat!..
Doğrusu var ya; sihirbazların,
"şapkadan tavşan çıkarması", hiç de büyük bir marifet değil!.. "90
milyon dolardan, 1 milyar 280 milyon dolar çıkaran" Aydın Bey'e
ancak ve ancak şapka çıkarılır!..
Çünkü, ortada az-uz bir başarı
yok!..
HERKESİN "GÖREV"İ
FARKLI
Hele düşünün;
Eminönü'nde, "Koç'un yedek parça bayiliği"ni yaparken, taa buralara
gelmek her babayiğidin başarabileceği bir iş olmasa
gerek!..
Önce Milliyet'i al, sonra
Hürriyet'e sahip ol!.. Ardından Dışbank, POAŞ derken, Star TV'yi
al!..
Bu "çark"ı herkes döndüremez!..
Tabiî, tek başına Aydın Bey de döndüremez!.. Bu, bir "ekip" ve
"kadro" işi!..
Herkesin "ayrı bir görev"i
var!..
Meselâ, Ertuğrul; açacak telefonu,
soracak Güneş Taner'e;
"N'ooldu bizim patronun teşvik
işi?"
Meselâ, Mehmet Yakup, tecahüt-i
ârif yapıp, "taarruz"ları püskürtecek:
"Açıklayın sayın Başbakan!..
Sizden kim ne istedi, bunları açıklayın!"
Milliyet'in görevi ayrı, Radikal'in görevi ayrı!.. Oktay Ekşi'nin
hedefi başka, Rahmi Turan'ın hedefi başka!..
Ama "ortak" bir görevleri
var:
"İmparator'un nüfuz ve servetini
daha da büyütmek ve bu arada gelebilecek muhtemel saldırıları geri
püskürtmek!"
"İş"leri
ve "görev"leri bu!..
KAVGANIN SEBEBİ HİLTON OTELİ
Mİ?
Meselâ, Tayyip Bey'in; "Bir şey
istediniz de alamadınız mı?.. Biz de, medya patronlarıyla ilgili
dedikoduları mı anlatalım?" şeklindeki çıkışına; anında "karşı
taarruz"da bulunmalarının sebebinin "Hilton Oteli" olduğu
"söylentisi" dolaşıyor ortalıkta!..
Geçenlerde,. Taha Kıvanç da
yazmıştı... "Başbakan'ın ne demek istediğini" anlatmaya çalışırken,
"Kavganın sebebi Hilton Oteli mi?" diye sormuştu!..
Peki, neydi bu Hilton Oteli
hikâyesi?..
Efendim; Mehmet Emin Karamehmet'in
Tercüman gazetesinde, "Aydın Doğan, 255 milyon dolara satın aldığı
Hilton Oteli'nin arsası üzerinde alışveriş merkezi kuracak"
şeklinde bir iddia atılmıştı ortaya!..
Bazı kaynaklar ise;
"Hayır" diyordu; "Alışveriş merkezi değil, o yere her tuğlası altın
değerinde yüzlerce lüks konut (rezidans) inşa
edecekler!"
Yalnız; o "rezidans"ların, yani
"lüks konut"ların inşa edilebilmesi için, Hilton Oteli'nin
bulunduğu yerde "imar değişikliği" yapılması
gerekiyormuş!..
Eğer "imar
değişikliği" yapılır da; orada "alışveriş merkezi" veya "lüks
konut" inşaatına onay alınabilirse, ne olacakmış biliyor
musunuz?..
"255 milyon
dolar"a alınan Hilton Oteli'nin değeri, bir
anda "3 milyar 500 milyon dolar"a fırlayıverecekmiş!..
İşte bu da; “yatırım”a harcanacak
para hariç, "Kemiksiz 2 milyar dolar kâr" demekmiş!..
Dile kolay; "255 milyon dolar"
yatır, biraz masraf yap, "2.5 milyar dolar" kazan!..
Söyleyin Allah aşkına; "şapkadan
tavşan çıkaran" sihirbazlarınki de, "marifet" mi
yani?..
Böyle bir beceriyi,
"Para Sihirbazı" dedikleri George Soros bile
gösteremez!..
"ATEŞ" YOKSA, BU "DUMAN"
NİYE?
Gerçi "uzun" bir hikâye ve
"dolambaçlı bir yol" oldu, ama "mes'ele" herhalde
anlaşıldı!..
İddialara göre; Tayyip Bey'in
dilinin altında, işte bu "Hilton olayı" var!.. Demek ki;
"dedikodu"lar, onun da kulağına gitmiş!..
Ama, "Aydın Doğan adına"
konuşanlar, bu iddiayı reddediyormuş!.. "Bizim" diyorlarmış; "Ne
rezidans, ne alışveriş merkezi projemiz var!.. Biz; Hilton'u, otel
olarak korumaya kararlıyız!.. Dolayısıyla imar değişikliği gibi bir
talebimiz yok!"
Peki, o halde, Aydın Bey'in
gazeteleri; niye birdenbire "hücum"a geçti?.. Öyle ya; daha düne
kadar; Tayyip Bey’le "aralarından su sızmıyor"du?.. Ne oldu da,
"manşetlerin rengi" birdenbire değişiverdi?..
Ve de, Tayyip Bey;
"Manşetlerle verilen
mesaj"lara, her seferinde niye; "Bir şey
istediniz de alamadığınız için mi böyle yazıyorsunuz?" diye sormaya
başladı?..
Dahası; bu sorulara, meselâ niye
"biz" değil de, Aydın Bey'in gazeteleri "alınganlık"
gösteriyor?..
Ortada bir "ateş" yoksa, bu
"duman"lar nereden çıkıyor?..
"Duman" dedim de, aklıma geldi...
"Tepedeki
kavga"nın sebebi; sakın "Çamlıca Tepesi"
olmasın?!?
Fatih Altaylı yazdı önceki gün...
Üzerinde "TRT vericileri"nin
bulunduğu Çamlıca Tepesi, özelleştirilecekmiş!.. "Medya
devleri"nden biri, bu "arazi"yi istiyormuş!.. Çünkü, çok değerli bu
araziye, "konut inşaatı" yapmak istiyorlarmış!..
Fatih Altaylı; "Sabah'ın ve
atv'nin, yani Turgay Ciner'in böyle bir talebi yok" deyip,
ekliyordu:
"Orasını, sakın medya devlerine
verip de, tekel oluşturmayın!.. Yoksa, tahakkümleri daha da
artar!"
BANA "MANŞET"İNİ
SÖYLE!..
Herhalde, en iyisi
beklemek!..
Bekleyelim bakalım...
Sonunda; birileri, ya "kaset"leri
çıkaracak ortaya; ya da Tayyip Bey, "ağzındaki
bakla"yı!..
O zaman, biz de öğreniriz,
"kimi"in; "kim"den "ne" istediğini veya
istemediğini!..
Ama, bu arada; Aydın Bey'in
hakkını da teslim etmek gerek... Doğrusu, Akgün Tekin, çok iyi
"teşhis" etmiş Aydın Bey'i:
"Hesabını-kitabını iyi yapar!..
Etrafında olan-biteni iyi görür!.. Hangi manşetin fayda, hangi
manşetin zarar getireceğini iyi hesaplar!"
Aynen katılıyorum!..
Zaten, bu "hesap-kitap"
dolayısıyladır ki; "kartelci"ler, son yıllarda birbirlerine şöyle
takılmaya başlamış:
"Bana manşetini söyle; sana,
altında yatan amacı söyleyeyim!"
Siz "maişet" peşinde
koşadurun!..
Elâlem, "manşet"lerle iş
bitiriyor!..