Rusya’nın ikinci büyük, Avrupa’nın da dördüncü büyük kenti olan St. Petersburg sokaklarındayız. Neva Nehri üzerindeki 42 adaya yayılan zarif bir şehir olan St. Petersburg; 2. Dünya Savaşı’nda Leningrad kuşatmasına tam 900 gün direnen ve sahip olduğu tarihi yapılar ile dev bir müzeyi andıran şehirdir. Orada büyüyen, o kentten ilham alan fotoğrafçı Alexander Petrosyan bizi Petersburg’a davet etmiyor bizzat oraya götürüyor. Sokakların mistik atmosferini hissedip şah damarına dokunabileceğimiz, günlük hayatın sıradanlığının yanında sıra dışı oluşunu da objektifi ile yoğuran Petrosyan çektiği sansasyonel fotoğrafları ile gözlerimize hitap edebilmeyi başarıyor. ‘’Algı pek çok farklı faktöre bağlı. Ama fotoğraf belli bir enerjiyle çekiliyorsa, ona bakan da coğrafyadan ve kültürden bağımsız olarak bunu hissedecektir’’ diyen ve söylediklerine fotoğrafları ile adeta nokta atışı yapan Petrosyan, ilk fotoğraf makinesine 12 yaşında sahip olurken, 2000 yılında artık şahsına münhasır profesyonel bir fotoğrafçı kimliğine bürünüyor ve büyüdüğü sokakları kendi gözünden dünyaya altın bir tepsi içinde sunuyor. O yaşadığı bu sihirli kentten ilham alırken, bir ülkenin bilinmeyen sokaklarını, bilinmeyen hallerini keşfetmemizi sağlıyor.