Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Bu fotoğraf 4 Ekim Çarşamba günü çekildi.
Önce bu fotoğrafa iyi bakın…
Sonra o gün olup bitenlere birlikte bakalım.
Artık Ankara’da “Derin kaynakları” olan bir gazeteci değilim.
Hatta hiçbir kaynağım, konuştuğum hiçbir siyasetçi yok…
O koltuktan kalktıktan sonra şunu öğrendim.
Ankara’da derin istihbarat kaynaklarınız olmayınca, sizi manipüle
edecek kaynaklarınız da olmuyor.
O durumda açık, herkesin önündeki kaynakları çok daha güzel
görüyorsunuz.
Benim kaynağım NTV televizyonuydu…
Gökova’da bir teknedeydim ve açık televizyonda NTV kanalı
vardı.
Bu yazdıklarım işte o kanalı seyrettiğim 2 saat oyunca çıkardığımı
derin istihbarat.
Ona dayanarak diyorum k;
4 Ekim Çarşamba günü Ankara’da çok tuhaf bir şeyler oldu.
Evet bunları NTV televizyonu haberlerinin 2 saat boyunca ekran altı
yazılarından çıkardım.
Ama onun biraz öncesi var…
O da bir gün önce bir WhatsApp grubundaki arkadaşımdan geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan soğuk algınlığı yüzünden İspanya’da
yapılacak Avrupa Birliği Siyasi Toplantısı gezisini ve Türkiye
programlarını iptal etmişti.
Tuhaf bir haberdi ve önce pek ihtimal vermedim.
Ancak biraz sonra başka kanallardan da geldi.
İptal nedeni ise “Soğuk algınlığı” olarak ifade ediliyordu.
Soğuk algınlığı…
Böylesine önemli bir gezinin iptali için çok önemsiz gibi görünen
bir gerekçe…
Gerekçe bile değildi ve besbelli ki bir bahaneydi…
Nitekim bir gün sonra Cumhurbaşkanının AKP içindeki kongre
çalışmalarına başladığı haberi geldi.
Öyleyse neydi bu soğuk algınlığı meselesi…
Biraz sonra anlaşıldı ki İspanya’da yapılacak Karabağ toplantısı
ile ilgiliydi.
Azerbaycan, Erdoğan katılmayacağım için kendisinin de
katılmayacağını açıklamıştı.
Belli ki Türkiye’nin bu toplantının gündemiyle ilgili itirazıyla
ilgili yapılan görüşmeler devam ediyordu ve Soğuk algınlığı, zaman
kazanmak için bulunmuş bir bahaneydi.
Toplantı ertelenince, bahaneye de gerek kalmamış ve Cumhurbaşkanı
Ankara’daki çalışmasına dönmüştü.
Tuhaf şeyler işte bunun ertesi gününde NTV televizyonunun ekran
altı yazılarında başladı.
İlk altı yazının başlığında büyük harflerle yazılmış “MİT” kelimesi
vardı.
MİT, Ankara’daki terör eylemini gerçekleştiren kişinin kimliğinin
belirlendiği açıklıyordu.
Arkasından bir MİT haberi daha geldi.
İstanbul Pera’da patlamayı planlayan kişinin Suriye’de “etkisiz
hale getirildiği”, yani öldürüldüğü açıklanıyordu.
Oysa bu tür açıklamaları geçmişte bizzat İçişleri Bakanının
ağzından dinlerdik.
Asıl çarpıcı alt yazı yine MİT başlığı altında veriliyordu:
“Suriye ve Irak’ta terör örgütüne ait tesisler artık meşru
hedeftir” deniyor ve ilgili olmayanların bu hedeflerden uzak
durması uyarısı yapılıyordu.
İçimden “Hoppaala” dedim.
Bunca yıldık gazetecilik yapıyorum ve bu işte bir tuhaflık
vardı.
Hatta bir değil iki tuhaflık.
Birincisi MİT adına, başka bir ülkeye ilk defa böyle bir uyarı
yapıldığına tanık oluyordum.
İkincisi ise “meşru hedef” kavramı…
Meşru takip hakkı falan biliyorduk ama “meşru hedef” yeni bir
kavramdı.
Bu alt yazılardan anlaşılıyordu ki, Ankara’daki canlı bomba
girişimi yeni bir politikanın oluşumuna zemin hazırlıyordu.
Uyarının adresi de belliydi…
“Orada bulunan müttefikler…”
Yani Amerika Birleşik Devletleri…
Belli olmayan ise bu mesajı taşıyan “postacıydı…”
Türkiye ilk defa müttefiki Amerika’yı doğrudan hedef alıyor ve
“Oradan çekilmezsen seni de vururum” diyordu.
Ama böyle bir uyarı “MİT’in” ağzından yapılır mıydı?
Dedim ya, bu işte bir tuhaflık vardı.
Acaba “Kurumlar arasında gizli bir yetki çekişmesi mi?”
Yoksa NTV’de alt yazılar mı karışmıştı?
Ancak biraz geçersiz çok önemli ikinci adım geldi.
Alt yazılarda ani bir değişiklik oldu ve Dışişleri Bakanı Hakan
Fidan’ın adını görmeye başladık.
Hakan Fidan kendi ağzından ve görüntülü olarak biraz önce MİT
kaynaklı olarak okuduğumuz uyarıyı tekrarlıyordu.
“Suriye ve Irak’ta terör örgütüne ait tesisler artık meşru
hedeftir…”
Hakan Fidan’ı Dışişleri Bakanlığı’na oturduğu ilk defa bu kadar net
ve sert bir ifade ile konuşurken görüyorduk.
Tabii bu açıklama insana İçişlere Bakanı Süleyman Soylu’nun,
seçim öncesi 3 Şubat 2023 günü yaptığı uyarıyı hatırlattı:
“Pis ellerinizi, o maskeli sırıtan yüzlerinizi Türkiye üzerinden
çekin” demişti.
Üstelik bu sözleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Biden’la
görüşmeye hazırlandığı günlerde söylemişti.
Tabii ki bu görüşme üzerinde olumsuz bir etkisi olmuştu.
Hakan Fidan’ın uyarısı sertti ama kontrolsüz, diplomatik
sınırları aşan bir açıklama değildi.
Adres belliydi ama bakan bir devlet adını vermiyordu.
Açıklamada aşağılayıcı, hakeratamiz hiçbir ifade yoktu.
Ama ön önemlisi bunu söylen bakanın artık öğrendiğimiz
özellikleriydi…
Hakan Fidan, öyle Batı’ya sistematik düşmanlığı olan bir bakan
değildi. Hatta geçmişte Savunma Bakanı Hulusi Akar’la birlikte
“Batı’yla ilişkileri koparmadan sürdürmeye çalışan” bir Ankara
çevresinin temsilcileri olarak görünüyordu.
Bakanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana bu çizgisini de özenle
sürdürüyordu.
En büyük özelliği ise “İş yapan ama fazla konuşmayan” bir bakan
oluşuydu.
Siyasi son sözü hep “Cumhurbaşkanına bırakan, ondan rol kapmaya
çalışmayan” bir anlayıştı bu.
Şimdi “meşru hedef” gibi yeni bir kavramın onun ağzından telaffuz
edilmesi söylenen sözün ciddiyetini de iyice belli ediyordu.
Benim çözemediğim şey ise şu.
MİT açıklamaları ile aynı sözlerin Dışişleri Bakanı’nın ağzından
çok daha ağırlıklı bir hale dönüşmesi arasında neler oldu?
Çünkü Hakan Fidan’ın bu sözlerinden hemen sonra Ankara’daki üçüncü
tuhaf gelişme daha oldu.
Önce Milli Savunma Bakanlığı’nın biç açıklamasından, bir güvenlik
toplantısı yapılacağını öğrendik.
Milli Savunma Bakanlığından yapılan biç açıklama ile Yaşar
Güler, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve İçişleri Bakanı Ali
Yerlikaya’nın katılacağı haberi geldi.
Sonra bu toplantıya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak ve
MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’ın da katılacağı açıklandı.
Bugüne kadar bildiğimiz ve kurumsal olarak bir belgede adı geçen
bir toplantı değildi.
Ne oluyordu?
Baştaki soruya dönüyorum…
NTV’nin alt yazılarında gördüğümüz aynı açıklamanın önce MİT ve
sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ağzından verilmesi neyi ifade
ediyordu?
Kurumlar arasında bir yetki kargaşası ve çatışmasını mı…
Bunun cevabını da biraz önce anlattığım ve daha önce kurumsal
olarak görmediğimiz “Güvenlik Toplantısından medyaya dağıtılan
resmi fotoğraftan aldık.
Dağıtılan fotoğrafa baktığımızda gördüğümüz tablo şuydu:
Toplantının merkezinde iki kişi yan yan oturuyordu.
Toplantının merkezi olduğunu nereden anlıyoruz?
Bu çok belirgin. Bir kere göz baktığında ilk onları görüyor.
Yanlarında bir Türk bayrağı var.
Arkalarında Türkiye’nin tam merkezinde bulunduğu bir
Balkanlar-Anadolu-Kafkasya- Orta Doğu haritası.
İşte bu tam merkezdeki dekordun önünde yan yana iki kişi
oturuyor:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Müsteşarı İbrahim Kalın…
Bu da bugüne kadar tanık olmadığımız bir oturuş biçimiydi…
Peki bu bir Vanity Faire fotoğrafı gibi özenle yerleştirilmiş
oturuş düzenindeki fotoğrafın anlamı neydi?
Tabii ki bir gazetecinin ilk aklına gelen seçimden hemen sonra
Galata Port’ta çekilen bir başka fotoğraf gelir.
Güneş battıktan sonra Dışişleri Bakanı Fidan ile MİT Başkanı Kalın
yan yana yürüyordu.
Bugün kadar Ankara “Nomenklatura” fotoğraflarında hiç görmediğimiz
bir tablo...
Önceki gün dağıtılan fotoğrafta da bir Dışişleri Bakanı ile MİT
Müsteşarını yine aynı yakınlıkta görüyorduk.
Verilmek istenen apaçık bir mesaj vardı.
NTV altyazılarında gördüğümüz MİT açıklamaları ile sonradan
gelen Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, büyük bir ihtimalle
birbirinin devamı olan gelişmelerin yansımasıydı.
İki kurum arasında çatışma değil, tam aksine sağlam bir “iş bölümü”
vardı.
Bu fotoğraf bize ayrıca şunu çok iyi anlatıyordu.
Kontrolsüzce ve ip pazara yönelik konuşan, diplomatik sınırlara hiç
dikkat etmeyen, “Belagat şehveti” sürdürülen bir dış politika zarar
veriyordu.
Konuşmayan, konuştuğu zaman diplomatik sınırları iyi belirlenmiş
bir retoriğe ve anlayışa sahip bakanlar o koltuklara oturunca
Devlet kendini çok daha iyi ifade ediyor.
Bugün İçişleri ve Dışişleri Bakanlarına hakim bu yeni anlayışın
ilk çarpıcı sonucunu 4 Ekim Çarşamba günü gördük.
Konuşmayan, yapan sessiz bakanlar…
4 Kasım Çarşamba günü gördüğüm bir başka şey de şuydu:
Devlet içinde saat gibi çalışan bir güvenlik yönetimi anlayışı…
“Güçlendirilmiş Başkanlık Sistemi” garabetinin belki de bugüne
kadar ki tek olumlu sonucu…
Türkiye Karabağ’da bunun çok başarılı sonucunu almıştı…
Dünyanın 30 yıldır çözemediği bir sorunu Türkiye çözmüştü…
Şimdi bu yeni anlayış Suriye politikasına el atıyordu…
Benim için “tuhaf bir öğleden sonrasının” şifreleri bunlardı…
Ve kesinlikle “Pis elinizi çekin” diye bağırmaktan çok daha etkili
ve sonuç alıcı bir anlayışın ilk işaretleri…