Türkiye siyasi tarihinin en önemli davalarından biri
olan Ergenekon, geçtiğimiz günlerde neticelendi.
Bu dava sürecinde çeşitli adaletsizlikler ve
hukuksuzluklar yaşandığı iddia ediliyor.
Bu iddialar doğruysa, önümüzdeki dönemde iç hukukta
devam edecek olan temyiz aşamalarında, iç hukukta yollar
tükendiğinde ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde gerçek açığa
çıkacaktır.
Fakat şimdi, öncelikle "sevinme
hakkımızı" kullanmanın zamanıdır.
* * *
Türkiye'de ilk defa, demokrasiyi, iç barışı ve huzuru
katleden "darbecilik" geleneğinin mahkum edilmesi
karşısında, bırakın rahatça bir sevinelim.
Şimdiye kadar siyasetin Olimpos dağında yaşayan
"dokunulmazlara" bu sefer dokunabildiğimiz için,
bir zamanlar "sözlerinin üstüne söz olmayan"
Paşaları, sonucu ne olursa olsun yargılayabildiğimiz için
sevinelim.
Askerlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin
itibarlarını dert edinenlerin itirazlarını, amiyane tabirle
"takmıyorum" açıkçası.
Çünkü bu isimler yaptıklarıyla, ettikleriyle,
zamanında aldıkları siyasi pozisyonları itibariyle zaten halk
nezdindeki itibarlarını kendi elleriyle sıfırlamışlardı.
Mahkemenin yaptığı sadece onların bu itibarsızlık
hallerini tescil etmek ve kayıtlara geçirmek oldu.
* * *
Ergenekon davası sonuçlarına sevinirken, elbette
zafer sarhoşluğu içinde artık hukuk ve demokrasi dışı aktörlerden
tamamen arınmış tertemiz bir Türkiye'de yaşıyoruz sanrısına da
kapılmamak lazım.
Ergenekon davasındaki mahkumiyetler ile, derin devlet
denen canavar alt edilmiş olmadı. Belki sadece tırnakları kesilmiş
oldu.
Ergenekon bir son değil, elleri temiz bir Türkiye
için başlangıç olmalı.
Batı'dakiler için "derin devlet"
diye adlandırılan yapının, yıllar boyunca Doğu'da devletin kendisi
olduğunu unutmadan, bu yıllar içinde işlenen "fail-i malum
meçhuller" aydınlığa kavuşturulmadan, bu fiilleri
işleyenler ve emirleriyle işletenler mahkum edilmeden vesayet
cerahati tam anlamıyla temizlenmiş olmayacak.
Herşeyden önce, sadece darbe teşebbüsünde bulunanlar
değil, bizzat fiili darbe suçunu işleyen Kenan Evren
gibiler de mahkum edilmeden vicdanlar rahatlamayacak.
Ergenekon ile darbeciliği mahkum ettik ama, halen 12
Eylül darbesinin ruhunu taşıyan bir anayasa ile yönetiliyoruz.
Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarımız, halen aynı 12
Eylül zihniyetinin izlerini taşıyor.
Seçim barajının yüksekliği, Meclis'te farklı seslerin
temsilini engellemeye devam ediyor.
Eski Türkiye'nin dokunulmazlarına
dokunulurken, bir yandan yeni Türkiye de kendi dokunulmazlarını
üretiyor.
Kısacası, daha kâmil bir demokrasiye ulaşmak için
almamız gereken yol halen uzun.
* * *
Bu ülkede sadece tellaklar değişir, ama hamam eski
taslarıyla eski hamam olarak kalmaya devam ederse...
Siyasilerin söylemlerinde kullandıkları kelimeler
değişir, ama halkın bir kısmı hep "öteki" olarak
kalmaya devam ederse...
Ekranlardan halkın bir kısmına parmak sallayan,
onları azarlayan, sindirmeye çalışan kişiler apoletli değil de
sivil olursa...
Demokrasimizde sadece vitrin değişmiş demektir.
Oysa devlet yapımızda kozmetik değişimler
değil, genetik değişimler lazım.
Aksi halde makyaj ilk yağmurda akar ve "Yeni
Türkiye" de çabucak eskimeye başlar.
İşte o yüzden, "Bu (Ergenekon) daha
başlangıç, mücadeleye devam!"