Bu domuzları kim yedirdi?
Abone olAksiyon Dergisi Türkiye'deki domuz eti trafiğini araştırmış.. İşte ülkemizdeki akıllara zarar domuz trafiği...
Gaziosmanpaşa Hacımaşlı köyü domuz çiftliğinin suları ve katı
atıkları 300 metre mesafedeki Sazlıdere Barajı’na akıyor. Baraj on
milyon kişinin su ihtiyacını karşılıyor. Çiftlikte 5 bin domuz var.
Türkiye’deki domuz çiftliklerinde yıllık 3 milyon ton civarında et
üretiliyor. Bu rakam neredeyse kırmızı et üretiminin yarısı.
Üretilen domuzlar otellere, yemek fabrikalarına ve marketlere
“kıyma” şeklinde satılıyor.
Salam, sosis de piyasaya sürme yöntemlerinin en sık
kullanılanı.Hıfzısıhha laboratuarlarında test edilen gıda
ürünlerinin yüzde 56’sının “uygun olmadığı” belirlendi. Kanunlara
göre denetim yapmak zorunda olan Tarım Bakanlığı’nın İstanbul
Avrupa yakasında sadece 14 elemanı var. Yaklaşık bir milyon kişiye
bir görevli düşüyor.
Dergimizin 230. sayısında “Dikkat! Domuz yediriyorlar” başlığıyla
bir kapak dosyası hazırlamış ve sanılandan kat be kat fazla
miktarda domuz etinin değişik yollardan piyasaya sürüldüğünü,
herhangi bir denetim yapılmadığını, insanların bilmeden domuz eti
yediklerini, laboratuvar kayıtları ve ithal edilen domuz yağlarının
gümrük belgeleri ile birlikte ortaya koyarak yetkilileri göreve
davet etmiştik. Haftalarca süren takip sonunda varlığı inkar edilen
çiftliklerin ve buralarda kaçak kesilen etlerin halka satışının
belgelendiği haberin doğurduğu infial ile, ilgili kurumlar
denetimleri sıklaştırmış ve “domuza geçit yok” açıklamasını
yapmışlardı. Ancak aradan geçen zaman içerisinde çok şeyin
değişmediği, hatta daha büyük miktarlarda domuz etinin piyasaya
sürüldüğü ortaya çıktı. Öyle ki haberimizde kapı numarasına kadar
verdiğimiz çiftlikleri gazeteciler buluyordu ama Tarım İl
Müdürlüğü, Sağlık İl Müdürlüğü, Zabıta, Belediye ve diğer ilgili
kurumlar bulamıyordu!
Ölü fareden bulaşan hastalık STV’nin, İstanbul’un içme suyuna
karışan domuz atıklarını görüntülemesi ve ardından da İzmir’de
patlak veren “domuzlu çiğköfte” hadisesi konuyu tekrar gündemimize
soktu. Yaklaşık bir ay önce Nusret Usta’dan çiğköfte alarak yiyen
çok sayıda kişi, 2 ya da 3 hafta sonra rahatsızlanarak hastanelere
başvurdu. Türkiye böylece literatürden neredeyse kalkmış olan bir
hastalıkla karşılaşmış oldu. Şiddetli karın ağrısı, kabakulak
hastalığına benzer şekilde kulak altlarının şişmesi, eklem
yerlerinde ağrılar ve aşırı halsizlik şeklinde ortaya çıkan
rahatsızlık için hastanelere başvuran vatandaşlara öncelikle
kabakulak, romatizma, grip, hatta kanser teşhisi konuldu. Teşhise
göre tedavi gören vatandaşların rahatsızlıklarının devam etmesi
sonucu son olarak bazı hastalar Dokuz Eylül Üniversitesi Romatoloji
Servisi’ne başvurdu. Burada yapılan tetkiklerde de bir sonuç
alınamadı. Bu sırada hastaların kendi aralarında haberleşmesi ile
belli bir tarihte adı geçen çiğköfteciden çiğköfte yiyenlerin aynı
belirtilerle rahatsızlandığı öğrenildi. Bunun üzerine birkaç
hastanın kan örnekleri İtalya’da bulunan Trişin Merkezi’ne
gönderildi. Bu merkezin yaptığı tetkikler sonucu hastaların kanında
genelde yabani domuzların etinden geçen trişin (trichinella
spiralis) parazitinin bulunduğu ortaya çıktı. Konu hakkında
bilgisine danıştığımız Prof. Dr. Tahsin Yeşildere ise hastalığın
kaynağı ile ilgili olarak “Domuz her şeyi yiyebilen bir hayvan. Bu
virüs ölü farelerden bulaşır. Domuz, ölü fare yemiş. O domuzun
etinden yiyenler de bu hastalığa yakalandılar” dedi.
Neden domuz?
Peki ama dinen yasak olmasına, Türk yemek kültürüne aykırı
bulunmasına rağmen neden domuz cazip bir konu? Çünkü domuz
yetiştiriciliği kârlı bir iş. Domuz üretken bir hayvan. Cinslerine
ve yaşına göre yılda bir, iki, bazen de üç kez ve her batında
15—20’ye kadar varan yavru dünyaya getirebiliyor. Bir domuz yılda
iki kez doğum yapsa, her batından 10 yavru yaşasa, 20 sene yaşayan
bir domuzun 400 yavrusu oluyor. Ve dahası yeni doğmuş bir domuz 4—5
ayda 100 kiloya kadar çıkabiliyor. Normal şartlarda evcil bir
domuzun yüzde 30’u yağ olarak ayrılabilmekte iken bu rakam bazen
yüzde 50’yi bulabiliyor. Yani 150 kg’lık bir domuzdan 75 kiloluk
yağ elde edilebiliyor. Bu da dana ya da koyuna göre tercih
edilmesinde önemli bir etken. Beslenmesi kolay, cam dışında her
şeyi —leş dahil— yiyebiliyor. Durum böyle olunca birileri mutlaka
bu sektöre girecekti ve girdi de. Tespitlerimize göre şu anda
İstanbul, Bursa, İzmir, Denizli, Aydın, Mersin ve Adana başta olmak
üzere Türkiye genelinde 20 civarında domuz çiftliği halen
faaliyette. İstanbul’da ise Tarım İl Müdürlüğü kayıtlarına göre
sadece iki çiftlik var. Onlar da sadece resmi başvuru yaptıkları
için biliniyor. Yoksa kimse ‘acaba kaç tane domuz çiftliği var?”
diye bir araştırmaya girmiyor. Bunlardan birisi Maslak Besicilik
Üretim Pazarlama A.Ş. adına Ayazağa Cad. Hacıdere Sok. No. 26’da
üretim yapıyor. Herhangi bir üretim ve kesim ruhsatı yok. Sahibi
Haralambi Çerkezo. Ayazağa’daki imalathanenin herhangi bir tabelası
yok, dışarıdan bakıldığında da ne iş yaptığı belli olmayan bir
yer.
Yılda 100 bin domuz piyasaya sürülmüş
Domuzla ilgili tartışmaları alevlendiren çiftlik Gaziosmanpaşa
Hacımaşlı köyünde. Fomar Gıda Üretim Pazarlama A.Ş adına üretim
yapan bu çiftlik Ermeni asıllı Fotino Gradyelin’e ait. 1990 yılında
“on domuz beslemek için” ruhsat almış ancak çiftlikte 5 bin domuz
bulunuyor. İstanbul Sağlık İl Müdür Yardımcısı Dr. M. Zeki Kaplan
“Bu çiftliğin herhangi bir denetimi yapılmıyor. Üretim yapması,
kesim yapması, bunları pazarlaması yasak. Ama burada 14 yıldır,
yılda ortalama 100 bin domuz üretilmiş ve bu domuzların nerede,
kime, nasıl satıldıkları hakkında maalesef bilgimiz yok. Görmezden
gelinmiş” şeklinde konuyla ilgili çarpıcı bir açıklama yapıyor.
Çiftliğin iki kez kapatıldığını söyleyen Kaplan, Türkiye’de sağlık
konusunda denetim sorunu yaşandığına dikkati çekerek “Bu çiftlik
ile ilgili İSKİ, Gaziosmanpaşa Belediyesi, Tarım İl Müdürlüğü,
Sağlık İl Müdürlüğü ve Büyükşehir Belediyesi görevli. Ama hiç
birinin tek başına kapatma yetkisi yok. Etiket kanununa
muhalefetten işlem yapılabilir. Onun da cezası 1.5 milyon lira”
diyerek tirajik durumu özetliyor.
Çiftlik burada, sorumlular kayıp!
Türkiye’nin değişik yerlerindeki çiftlikler şu anda mercek altında.
Ancak Hacımaşlı köyündeki Fomar Çiftliği örneğinde olduğu gibi gıda
kontrolü konusunda tam bir karmaşa yaşanıyor. Çünkü bir çiftliğin
açılması ve denetlenmesi hususunda birden çok kurum sorumlu.
Skandal ortaya çıktığı zaman ise herkes başka kurumu sorumlu
tutuyor. “Mutlak Koruma Alanı” içerisinde yer alan çiftliği
denetlemekten sorumlu kurumlardan olan İSKİ’nin Havza Koruma Şube
Müdürü Ali Çolak, çiftlikte kesilen hayvanların kanlarının ve
atıklarının doğrudan Domuz Deresi aracılığı ile Sazlıdere Barajı’na
karıştığını söyleyerek “Mutlaka kapatılmalı” diyor. Çolak, kurum
olarak kapatma yetkilerinin olmadığını, ilgili kurumları defalarca
uyardıklarını söylüyor. Çiftliğin bulunduğu bölgeden sorumlu
Gaziosmanpaşa Belediyesi yetkilileri ise “Bizim haberimiz yok”
diyor. Belediye konu ile ilgili başvurularımıza “Bizde herhangi bir
talep yok. Kayıtlarımızda böyle bir çiftlik gözükmüyor” şeklinde
cevap veriyor. Oysa çiftlik sahipleri 1990 yılında aldıklarını
iddia ettikleri bir izni gösteriyorlar. İmalathane ve
kesimhanelerden sorumlu olan Tarım Bakanlığı’nın yetkilileri ise
“Bizim kayıtlarımıza göre İstanbul’da domuz kesimhanesi yok”
diyorlar. Tarım İl Müdürü Ahmet Kavak “İstanbul’da ruhsatlı domuz
kesim imalathanesi yok, hiçbir kurumun da domuz kesme yetkisi yok”
diyor. Ruhsat yok ancak fiilen kesimler devam ediyor. Ruhsatsız
yerleri denetleyecek ekipler de yok. 1995 yılından bu yana gıda
denetimleri yerel yönetimlerden alınarak Sağlık Bakanlığı’na
devredildi. Kesimhane denetleme yetkisi ise Tarım Bakanlığı’nda.
Fakat 10 milyon insanın yaşadığı İstanbul’un Avrupa Yakası’nda
ilgili bakanlığın sadece 14 elemanı var. Yani her görevliye
yaklaşık 1 milyon kişi düşüyor. İmalathaneleri çevre açısından
denetlemekle yükümlü Çevre Sağlık İl Müdürlüğü Gıda ve Çevre
Kontrol Şubesi Müdürü İrfan Yılmaz ise bürokrasiden şikayetçi.
Hiçbir kurumun tek başına kapatma yetkisi yok diyen Yılmaz, “Etler,
lisansı olmayan mezbahalarda kesiliyor ve kayıt dışı olarak
satılıyor. İtiraf etmek gerekirse nerede ne kadar satıldığını
bilmiyoruz. Etler başka etlerle karıştırılıp piyasaya sürülüyor ve
maalesef bizim bu aşamada bu etlerin ne eti olduğunu tespit etme
şansımız yok” diye konuşuyor. Fomar Çiftliği ile ilgili tüm
kurumlar sorumluluğu başka kurumların üzerine atıyor fakat ortada
çok çarpıcı gerçekler var. Sadece bu çiftlikte 5 bin domuz var. Her
domuz yılda iki kez doğurabiliyor. Doğan her domuz bir yılda
doğurma çağına geliyor ve yılda iki kez ve her batında 15—20 tane
doğurabiliyor. Her domuz da ortalama 80—100 kiloya ulaştığı zaman
kesiliyor. Kaba bir hesapla sadece bu çiftlikten yılda yaklaşık 1
milyon ton et çıkıyor. Bu etlerin hangi kanalla, nerelere satıldığı
meçhul. Diğer çiftlikler de göz önüne alındığında Türkiye’de
yaklaşık 3 milyon ton domuz etinin piyasaya değişik yollarla
sürüldüğü ortaya çıkıyor. Türkiye’deki toplam kırmızı et
tüketiminin de 6 milyon ton olduğu göz önüne alınırsa tablonun
vahameti daha da netleşiyor. Kilosu 1 ile 3.5 milyon lira arasında
satılan bu domuz etlerinin ağırlıklı olarak kıyma, sucuk, salam ve
sosis olarak satıldığı dile getiriliyor. Çiftlik çalışanlarından
İsmail Türk’ün verdiği bilgiye göre kesilen etler toplu olarak
büyük otellere, yemek fabrikalarına kıyma ve sosis gibi ürünler
olarak satılıyor.
Bu ve benzeri çiftliklerden resmi olarak iki firma domuz satın
alıyor: Çerkezo ve Şütte. Çerkezo, aldıkları domuzları Çerkezo
Salam Sosisleri olarak piyasaya sürerken, Ayazağa’daki Şütte
firması da salam, sosis ve jambonlarını markasıyla satıyor. Ancak
bilinen bu firmalar ürünleri çeşitli zamanlarda farklı isimlerde
piyasaya sürüyor. Daha önce Şütte olarak piyasaya sürülen domuz
mamulleri son dönemde Piggy adıyla satılıyor. Bu firmalar özellikle
büyük alışveriş merkezlerinde ayrı bir stand açıyorlar. Ancak küçük
şarküterilerde karışık olarak duruyor ve birçok tüketici farkına
varmadan domuz ürünlerini satın alabiliyor. Domuz hammaddeli salam
ve sosislerin kesiminin yapılıp piyasa sürüldüğü bir başka yer de
Dolapdere’deki İdeal Salam Sosis imalathanesi. Katmerli Sokak 8
numaradaki imalathanede domuz kesimi yapılıyor ve reyonlarda dana
eti olarak satışa sunuluyor.
Test sonuçları: yüzde 60’ı “standart dışı”
Domuzların kesimi ve satışı kayıt dışı yapıldığı için ne kadar
etin piyasaya sürüldüğünü, dolayısıyla hangi mamulde nelerin
olduğunu bilemiyoruz. Bu noktada piyasaya sürülmüş etlerin denetimi
önem arz ediyor. Fakat denetim konusunda olduğu gibi testler
konusunda da skandallar var. Piyasaya sürülen mamullerin rutin
kontrollerini Tarım Bakanlığı, Sağlık İl Müdürlüğü ve Hıfzısıhha
laboratuarı yapmakla sorumlu. Tarım Bakanlığı ve Sağlık İl
Müdürlüğü’nün elemanları ve teknik imkanları yeterli değil.
Belediyeye ait Hıfzısıhha ise daha donanımlı ama o laboratuar da üç
yıldır tadilatta olduğu için yüzde on kapasiteyle çalışıyor. Halk
sağlığı gibi bir konuda neden ‘ödenek yokluğu’ bahanesi üretilir
sorusunun cevabı da domuz çiftliğinde kimin sorumlu olduğu sorusu
gibi ortada kalıyor. Hıfzısıhha Müdürü Muhsin Öztürk Türkiye’de
denetimlerin 1995 yılından bu yana tam bir karmaşa şeklinde
olduğunu söyleyerek “Denetimde yetki ve sorumluluk karmaşası
yaşanıyor. Sinekler bile aslında söz konusu çiftliğin kapatılması
için yeterli ancak hiçbir kurum elini taşın altına sokmuyor. Bizim
testlerimizde numunelerin yüzde 60’ı bozuk çıktı. Türkiye’deki gıda
ithalatının yüzde 83’ü İstanbul’da yapılıyor. Ama biz kanunen
sadece gelen numuneleri test edebiliyoruz” diyor. Veteriner Kontrol
ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü yetkilileri ise test edilen kıyma
ve etlerde sığır etine at ve domuz eti karıştırıldığını, sucuk
numunelerindeyse sığır eti yanında domuz eti de bulunduğunu
açıkladı.
Sonuç: Domuz konusunda herkes topu başkasına atıyor. Bu noktada
tüketicinin yapması gereken şeyi Çevre Sağlık İl Müdürlüğü Gıda ve
Çevre Kontrol Şubesi Müdürü İrfan Yılmaz özetliyor; “Açıktan et
ürünü almasınlar, bilmedikleri markaları tercih etmesinler ve
mutlaka pişirerek yesinler. Mesela kilosu bir milyona et, salam,
sosis almasınlar. Piyasadaki etleri denetlemek mümkün olmuyor.”
Kısacası ne yediğinize dikkat edin.
İSTANBUL VETERİNER HEKİMLER ODASI BAŞKANI PROF.DR. TAHSİN
YEŞİLDERE KESİLEN ETLERİN YÜZDE 70’İ İMHA EDİLMEDİ
Türkiye’de tam bir gıda terörü yaşanıyor. En büyük sorun da
devletin sorumsuzluğundan kaynaklanıyor. Denetim mekanizması hiç
işlemiyor. Rant için insanımızın sağlığı feda ediliyor. 7–8 yıldır
denetim yapılmıyor. Yasalar yetkinin kimde olduğu konusunda netlik
taşımıyor. Denetim yerel yönetimlerden alınıp Sağlık Bakanlığı’na
verildi. Bakanlığın yeterli personeli yok, olanlar da eğitimli
değil. Halk sağlığı bölümleri hayvan hastalığı konularında bilgi
sahibi değil. Çiftliklerden son tüketiciye kadar her aşamada
veteriner hekimlerin denetimi şart. Oysa İstanbul’daki et kesiminin
yüzde 60’ı kontrolsüz. Ruhsatlı mezbaha oranı sadece yüzde 30. Yani
kesilen etlerin yüzde 70’i imha edilmeli. Türkiye’de semt pazarları
ile ilgili herhangi bir denetim yok. Denetimlerimiz sonunda içinde
hiç et çıkmayan sucuklara bile rastlıyoruz ki bunların arasında
çöpe atılması gereken parçalar bile var.