Stres emiyor stresi yaşıyoruz.
Huzursuz ruh halimizle ne kendimizi mutlu ediyor nede
başkalarına güneş açıyoruz.
Malum hava durumu gibi hayatımız bulutlu soğuk ve ıslak, zemin
çok kaygan devlette dikkatli olmalı vatandaşta.
Küresel bir iklim değişikliği yaşıyoruz ne zaman yağmurun
yağacağı yerlerin ıslanacağı belli değil güneş yüzünü gösterse de
farkında bile değiliz.
Doğanın parçası bizler dünyanın döngüsüne göre hayatımızı
döndürüyoruz, ne veriyorsa onu biçiyoruz.
Topraklarımız genlerimizin sahibi, o nasılsa biz
oyuz
Öylesine birbirimize endeksliyiz ki ortaya çıkan enerji
hepimizin iyi yada kötü hislere sahip olmasında çok
belirleyici.
Coğrafyamızdaki savaş ruhu öylesine güçlü ki önce yakın
çevresini etkisi altına alıyor çocuklar ölüyor,akan gözyaşıyla kan
birbiriyle yarışıyor.
Bu coğrafyada bir haller var, bir türlü dinmeyen stres birikmesi
duygularımızda büyük depremlere neden oluyor. Ülkeler birbiriyle
kavgalı, mezhepler savaş halinde.
İnsanların bir birine tahammülü kalmamış kavga için bahaneler
arıyor.
İstenmedik olaylar ve duygular bilinç altına atılırmış yok farz
edilip, uzaktan seyrederek hiç üstümüze alınmayız, Suriye’ye
acırken, ıraktaki toplu ölümlere duyarsızlaşırken nedeni insan
oğlunun bitmez tükenmez savunma mekanizmasıdır. Ölümü
yakıştırmadığımız kadar uzak sanırız kendi savaşlarımıza, gün gelir
karşılaşırsak bu duruma sen artık sen değilsin, bırakırsın kendini
güçlü olanın insafına.
Balinaların kendilerini karaya sürüp toplu intiharların nedenini
bir gün açıklayabilirsek, insanlığında çılgınca savaşıp kardeşim
dediklerini ölüme sürüklemesini anlayabiliriz.
Kuzey yarım küre çıldırmış durumda, deprem üretiyor su
baskınları, kuraklık ve nedeni sözüm ona din ve etnik kökene dayalı
savaşlar, sanki bu küre lanetlenmiş, açlık var, yerinden yurdundan
olan olana
Belki de üstündeki yoğun insan nüfusunun kötü enerjisine
dayanamıyor artık.
halkalarında bitmeyen kavgalar, yaşananlar sanki deprem
öncesi artçı sarsıntı gibi sallıyor insanları. yapılar öylesine
zayıf ki eğitimsiz temelsiz insanlar binalar gibi yıkılmaya müsait,
öyle ki yıkılan bir tek kendine değil en yakınındaki binanın
duvarını yıkıyor, temelini kaydırıyor.
Yada üstüne düşüp onu da parçalarına ayırıyor.
Ortaya çıkan sadece moloz ve işe yaramayan artık yığınlar.
Halkların dağılması, refahı güzeli değil ucube ne olduğu belli
olmayan, kuzey ırakta, Libya da, Suriye de çıkan sonuçtur.
Bana göre yaşananlar doğanın ve insanlığın felaketidir, yaşanan
süreç ancak her şey de olduğu gibi doğar büyür ve ölür yani
kaybolur.
Umuyorum ki yengeç dönencesi bu durumu çok kayıp vermeden
atlatır, yaralarını sarar ve bir daha sına daha hazırlıklı olmak
ümidiyle kendine çeki düzen verir. Depremden sonra yenisi için
birikecek stres ve kötü duygular taşana kadar.
Kuzey yarım küredeki 30 -45 derece enlem yani yengeç dönencesine
komşu olanlarda nasibini alacaklar
Aslında şu an stres biriktiriyor, yakın gelecekte bu bölgelerin
doğa anası hiçte boş durmayacak, dengeler farklı işliyor, Rusya’nın
stresi komşularında felaketler açma noktasında hiçte masum
değil,
Amerika’nın şu ara yüzleşmesi gereken çok şeyi var Sümen
altında, kendiyle hesaplaşacağı yakın bir sürecin mahkumudur
aslında.
Bu gün yengeç dönencesinde olan bitene türbinde kendine en iyi
yeri alıp seyirci olan ülkeler ve insanları, sıra onlara geldiğinde
İslam dinine dayandırdıkları vahşetin aslında insanın ruhunda
olduğunu bununda dünyanın döngüsüyle alakalı olduğunu
anlayacaklar.
Öylesine felaket durumlar yaşanacak ki tarihlerinde gaz
odalarında zehirledikleri insanlığın vebalini fazlasıyla
verecekler, yaşattıkları acılar, yaşayacakları kaos ve çıkmazın
önünde masum karineler olarak kalacak, öyle ki Hiroşima gerçeğinin
birkaç misliyle yüzleşmek zorunda kalacaklar.
O gün geldiğinde umuyorum ki yengeç dönencesindeki coğrafyalar
yaralarını sarmış türbinde yerlerini almış olurlar. Nede olsa bu
bir döngüdür.
Türkiye’nin coğrafik konumu enteresandır, her iki enlemin
ortasındadır ona çok yakın, Suriye depremi bittiğinde, İran’ın
yaşayacağı kaçınılmaz son bir yere bağlanınca ancak o zaman rahat
nefes alacağız.
İran patlamadan önce dumanı üstünde düdüklü tencere gibi, ancak
o başka memleketlerde yemek pişirme derdinde,
Ateşi ülkemize düşmeyecek belki ama külü ve dumanı yeterince
rahatsız edecek bölgeyi ve bizi.
Bu bir döngüdür bundan kimse kaçamaz…