Tarih 17 Ağustos 1999. Saat 03.02... Büyük bir uğultu, arabaların alarm sesleri... Uluyan köpekler, insan çığlıkları... Sonra sessizlik... Ölümüne sessizlik... Beton enkazın altında kısılıp kalan çığlıklar... Gün ağarıyor... Sabahın ilk ışıklarıyla felaketin korkunç manzarası da gözler önüne çıkıyor... Beton molozların arasından sızan günışığını görenlerden kimi şanslı... Ezik, sıkışmış bedenlerinden güç de olsa çıkarabildikleri çığlıklarını yükseltip umutla bağırdılar.... Saatler geçtikçe o çığlıklar kesildi... Sonra annelerini babalarını evlatlarını enkazdan kurtarmak isteyenlerin sesleri yükselmeye başladı... Saatler geçiyor, günler geçiyor.. Umut yerini acıya bırkakıyordu... "Sesimi duyan var mı?" çığlıkları yankılandı moloz yığınlarının arasında... Ancak yanıt veren çıkmadı... Resmi rakamlara göre 17 bin 480, resmi olmayan rakamlara göre çok daha fazlası bu sesi duyamadı, sesini duyuramadı... Ölü bebeğinin minicik bedeni üzerinden vücudunu sürükleyerek kurtulmaya çalışan bu kadının dramını unutmayın.. Bu çocuğun yaşama sarılışını... Enkazı saran ceset kokusunu, buz kesmiş ölü bedenleri... Depreme, yıkılan evlere, bu branda çadırdaki yaşama inat gözündeki pırıltıyı söndürmeyen bu çoucuğu; annesinin yüzündeki çaresizliği.... Gözlerdeki bu korkuyu; Bu acı vedayı, kabir başında edilen duaları, akıtılan gözyaşlarını.... Evini, ocağını kaybetmiş; 70 yıllık hatıraları beton enkazın altın kalmış bu amcanın gözündeki yaşı... Evladını, anne babasını yitiren bu dede torunun birbiriyle kucaklaşmasını... Umutla bekleyişin acıyla son bulduğu bu yakarışı... unutmayın... unutturmayın...