BTP Lideri Baş'tan Erdoğan'a çağrı
Abone olBağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Haydar Baş, yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylara değinerek, "Başbakan yanlışından hemen dönmeli" dedi.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, yurdun çeşitli
yerlerinde meydana gelen şiddet olayların başlangıç noktasının,
“Kürt sorunu” iddiasıyla ortaya çıkan PKK ve Apo’nun bu iddiasını
doğrular mahiyette Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğu’daki sorunu
“Kürt sorunu” olarak ifade etme yanlışını işlemesine dayandığını
söyledi. “Hareketi başlatan, düğmeye basan sayın Başbakandır”
dedi.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş,
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu” tabirini Türkiye’nin
gündemine sokmasının ardından gelişen ve son olarak da yurdun
çeşitli yörelerinde kendini gösterdiği haliyle şiddet içeren sokak
hareketlerine kadar uzanan olayları değerlendirdi. “Haftanın
Sohbeti”nde Mehmet Emin Koç’un sorularını cevaplandıran Prof. Dr.
Haydar Baş, olayların bu şekilde gelişmesinin Başbakan Erdoğan’ın,
Güneydoğu’daki sorunu “Kürt sorunu” olarak niteleme yanlışından
kaynaklandığını belirtti.
“Kürt sorunu” tabiri PKK’ya aitti
- Hocam, özellikle son günlerde vatandaşlar sokağa dökülmeye
başladı. Gemlik’ten İstanbul’a kadar ülkenin bir çok yerinde Apo
posterleri, PKK sloganları ile insanlar sokağa döküldüler. Bunun
sebebi nedir? Kimler düğmeye bastı? Düğmeye nasıl
basıldı?
Haydar Baş– Düğmeye kim bastı? Sayın Başbakanımız
Diyarbakır’a gidiyor. “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyor. Düğün
değil, bayram değil. Bugüne kadar Türkiye’de yaşayan
vatandaşlarımızın tamamının sorunları bir milli kimlik içerisinde
ifade edilirdi. Halbuki “Kürt sorunu diye bir sorun vardır”
şeklinde bugüne kadar bir tek, bilhassa 1984 yılından sonra “Kürt
sorunu vardır” deyip dağa çıkan, Ermeni uyruklu, Suriye uyruklu
kişilerden vücuda gelen bir eşkıya çetesi vardı. Bunun adına PKK
deniliyordu. Bunlar “Türkiye’de Kürt sorunu var” diye iddia
ediyorlardı. Bunun da başı Apo’ydu. Apo, PKK’nın liderliğini
yaptığı süre içerisinde, “Bir halk harekâtı yürütüyorum. Onun
meseleleri vardır. Onu temsil ediyorum” diyordu. Yıllardan beri
“Hayır! Sen yanlışsın. Yalan konuşuyorsun” diye Türkiye Cumhuriyeti
Devleti bu insana karşı, onun illegal, dağda beslediği eşkıyaya
karşı binlerce şehit vererek mücadele verdi.
PKK yabancı güçlerin taşeronu
Şimdi diyeceksiniz ki 3–4 bin kişilik bir PKK ekibinin Türk Silahlı
Kuvvetleri ile bu kadar mücadele etmesi mümkün mü? Elbette mümkün.
Hatırlarsanız geçen hafta yaptığımız sohbette bir meseleye temas
etmiştik. Misak–ı Milli hudutlarımızın içerisinde cereyan eden her
türlü etnik hareket, ayaklanmanın, uzaktan ve yakından o bölgenin
insanı ile alakası, ilgisi yoktur. Bunların tamamı yabancı güç
odaklarının organize edip o bölgenin insanına mal etmek istediği
hareketlerdir. Apo ve PKK ekibi de bunlardan bir tanesidir.
Malumunuz Güneydoğu bölgemizde, Kuzey Irak bölgesinde ABD’nin Çekiç
Güç diye vasıflandırdığı askeri birliği vardı. Orada bulunduğu
günden terk ettiği güne kadar vazifesi PKK’yı beslemek,
yeşertmekti. Ne hikmetse Türkiye’de siyaset yapan bütün partiler
iktidar olduklarında bu harekete müsaade etmişlerdir. Zamanı
doluyordu. Hepsi “Devam edebilirsiniz” diye Meclis’ten karar
çıkartıyordu. Bu derece yanlış, kasıtlı, ihanet dolu bir harekete o
günden bugüne vazife yapan iktidarların müsaade etmesini şahsen ben
hiç bir mantık ile izah edemiyorum. Siz, bu milletin düşmanı
mısınız? Niçin bunu böyle yaptınız? Ve bu PKK’yı başımıza bela
ettiniz. Kısaca demek isterim ki PKK harekâtı Güneydoğu bölgemizde
yaşayan Kürt kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın meselelerini gündem
eden bir hareket değildir. Yabancı güçler tarafından
vazifelendirilmiş, yaptığı hareketleri de millete mal etmeye
çalışmış bir çetedir. Onun için Apo’ya bebek katili derlerdi. Çünkü
“Ben sizin temsilciniz olduğum iddiasıyla yola çıktım. Siz bana
destek vermiyorsunuz” diye Kürt köylerine baskın yaparlardı. Çoluk
çocukları öldürürdü. Bebek katili denmesinin sebebi budur. Bütün
bunları toparlarsak Kürt kardeşlerimiz Türk vatandaşlarıdır.
Türkiye’de Müslüman Türk kimliği altında Lazı, Çerkezi, Boşnağı,
Süryanisi, Keldanisi, Arabı, Acemi vardır. Ama hepsi Müslüman Türk
kimliği adı altında Türk vatandaşıdır. “Sen burada Kürt’ü mü inkar
ettin?” Hayır, öyle bir şey demiyoruz. Bunlar Müslüman Türk
kimliğinin boylarıdır. Bu fiilen de böyle, hukuken de böyledir.
Dini bir, kültürü bir, siyaseti bir, örfü bir, adeti bir, geleneği
bir, tek bilek, tek yürektir, bunlar.
Düğmeye basan Başbakan oldu
Düğün değil, bayram değil, sayın Başbakan “Kürt sorunu” diyerek taa
bilmem kaç yıl evvel bu iddia ile ortaya çıkan Apo’nun dediklerinin
çok doğru olduğunu ifade etme yanlışını yapmıştır. Apo da “Bu bizim
Kürt sorunumuzdur” diyordu. Halbuki Türkiye cumhuriyeti Devleti,
“Biz buradayız, içiçeyiz. Burada böyle bir sorun yok” diyordu.
Sayın Başbakan işte bunu dedikten sonra halk da “Demek ki bu adamın
verdiği mücadele haklıymış. Bu bizim sorunumuz imiş” demek
suretiyle ayağa kalktı. Sayın Başbakan sağır kulağa ses verdi.
Milleti ayaklandıran o sözdür. Milletin böyle bir tarakta bezi
yoktu. Hatırlarsanız ilk duyduğumda ben umreden gelmiştim. “Bu çok
mesuliyetli bir sözdür. Bunun vebali de kolay kolay ödenmez”
demiştim. Eğer bu hareketler büyürse hiç şaşmayın. Hareketi
başlatan, düğmeye basan sayın Başbakandır. Nasıl önlenecek? Kendisi
bilir. “Efendim, burada bir kastı yoktur.” Zaten kastının olması
mümkün değil. Bunu da kabul edelim. Neticede bu ülkenin
Başbakanıdır. Ama Başbakan demek yanlış yapmaz manasına gelmez.
Burada meseleleri karıştırmakla birlikte bir yanlışın içerisine
düşmüştür. Allah ayıktırsın. Bu yanlıştan bir an evvel geriye
dönsün. Sayın Başbakanımızın yapacağı iş budur.
Bu millete çok oyun oynandı
- Muhterem Hocam, ülkemizin birlik ve beraberliğinin temin
edilmesi noktasında birkaç birlik bütünlük mesajı vermek yeterli
midir? “Bu millet bütünleşecektir. Sıkıntı yoktur. Bu tip olaylar
olur” demek yeterli midir? Ya da gerçekten milletimizin üzerindeki
oyun büyük olduğu müddetçe bir büyük seferberlik mi
gerekiyor?
Haydar Baş– Öyle bir kaç basit cümle ile Türk
milletinin biraraya getirilmesi zor, belki de imkansızdır. Çünkü bu
gövde ciddi yaralar aldı. Türk milleti Lazıyla, Çerkeziyle,
Boşnağıyla, Acemiyle, Kürdüyle, Türküyle aynı medeniyeti, aynı
kültürü, aynı siyaseti, aynı adeti yaşamış ve bir dinin şemsiyesi
altında asırlarca birarada olmuştur. Yani bu birliktelik çok uzun
bir zaman tünelinden geçerek vücuda geldi. Uzun bir zaman
sürecinde, tünelinde meydana gelen bu birlik yine uzun bir zaman
tünelinde ciddi darbeler almıştır.
Esasen Türk milleti üzerinde, yaşadığı coğrafyadan onu
çıkartabilmek için o Türk kimliğine karşı hasmane müthiş
organizasyonlar vücuda getirilmiş ve milleti öncelikle bölüp
parçalamak istemişlerdir. Mesela bendeniz Hicaz bölgesini devamlı
ifade etmeye çalışırım. Ki bunun içerisinde bugünkü Filistin
vardır. Allah rahmet eylesin! Abdülhamit Cennetmekan,
Filistinliler, Yahudilere topraklarını satarken, “Etmeyin.
Gitmeyin. Yarın sattığınız topraklar sizin için bir hayal olur.
Vatancüda olursunuz. Bu topraklara bir daha adım atamazsınız” demiş
olmasına rağmen sanki ona nispet edercesine birbirleriyle yarış
ederek ellerindeki toprakları ucuz demeden pahalı demeden sattılar.
Yahudilere verdiler. Bugün Filistin’de ezilen insanların tamamı
dedelerinin gafletle toprak satışından vücuda getirdikleri fiilden
dolayı bu haldedirler. Yani onun faturasını ödüyorlar. Demek
istediğim şu: Bu milletle çok oynandı. Hicaz bölgesi aynı şekilde
oldu. Orada binlerce misyoner faaliyet yaparak Müslüman Arapları
bizden ayırmak istediler. Şiidir, Sünnidir diye vuruşturmak
istediler. Hülasa o günden bu tarafa o fitnedeler durmadı. Taa
1800’lü yıllardan itibaren fitne kurumlaştı. Kurumlarla
Müslümanların, özellikle Türk milletinin üzerine geldiler. Şimdi o
gün de bu fitne Anadolu’da vardı. Bugün de Anadolu’da var. Fitneyi
daha doğrusu bölücülüğü, tefrikayı yabancı güçler dava ettiği için,
onların meselesi olduğu için, o bölgede yaşayan insanların alakası
ve ilgisinin olmamasına rağmen bazı siyasilerin dönemlerinde
gafletle sadece o bölge insanlarının üzerinde bir oyun oynanmadı.
Siyasilerin üzerinde de oyunlar oynandı. Siyasetle o bölgenin
insanlarını karşı karşıya getirdiler. İstesek de istemesek de
asırlar boyu vücuda getirilen o birlik yara aldı.