Sistemin iflasını ilan eden rapor
Abone olATO hükümeti bir kez daha uyardı. Hazırlanan "Sosyal Güvenlik Raporu"nda önlem alınmaması halinde, orta vadede Türkiye'nin neler ile karşı karşıya kalacağını açıkladı.
Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) hazırladığı "Sosyal Güvenlik
Raporu"nda, önlem alınmaması halinde Türkiye'nin kısa ve orta
vadede ciddi bir sosyal güvenlik sorunuyla karşı karşıya geleceği
belirtildi. ATO'nun raporuna göre, 1990'lı yılların başında
bozulmaya başlayan sosyal güvenlik sistemi ülke ekonomisinin
sırtında adeta bir kambur gibi duruyor. 1994-2004 yılları
arasındaki son 11 yıllık dönemde, SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı'nın bütçe üzerindeki yükü, işsizlik sigortası dahil olmak
üzere 59 katrilyon liraya (44.6 milyar dolar) ulaşmış durumda.
Sadece 2004 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları 19.3
katrilyon (14.3 milyar dolar) lira. 2005'te bu rakamın 22.5
katrilyon liraya (16.7 milyar dolar) çıkacağı tahmin ediliyor. 2000
yılında sosyal güvenlik açıkların GSMH'ya oranı yüzde 2.6
seviyesindeyken, bugün bu oranın yüzde 4.5'a çıkmış olması
tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaya yetiyor. Oysa Türkiye'nin de
uymak zorunda olduğu Maastricht Kriterleri, sosyal güvenlikler de
dahil olmak üzere toplam bütçe açıklarının milli gelire oranının
yüzde 3'ü geçmemesi gerektiğini söylüyor. Sadece sosyal güvenlik
kurumlarının açıkları bile bu oranın üzerinde. Devletin bu sosyal
güvenlik kuruluşlarına, 1994-2004 yıllarını kapsayan 11 yıllık
dönemde yaptıkları bütçe transferleri, işsizlik sigortası hariç
57.2 katrilyon lirayı buluyor. Raporda, Türkiye'nin bu açığı
kapatmak için dönemin iç borçlanma faizleri üzerinden borçlanma
yaptığı düşünüldüğünde 57.2 katrilyon liralık açık için devletin
ayrıca 32 katrilyon lira da faiz ödediği ve böylece sosyal güvenlik
açıklarının bütçeye verdiği hasarın on yılda 90 katrilyon lirayı
bulduğu hesaplanıyor. Sosyal güvenlik kurumlarının bütçe üzerinde
yük oluşturmasının en temel nedeni aktüeryal dengenin (aktif-pasif)
bozulmuş olması gösteriliyor. Uluslararası standartlara göre 4
çalışanın bir emekliyi finanse etmesi gerekirken, Türkiye'de bu
oran 1.6'lara kadar düşmüş durumda. Emekli Sandığı'nda 1956 yılında
8.7 çalışandan toplanan primle bir emeklinin maaşı finanse
edilirken, bu oran 1960 yılında 6.6, 1970 yılında 5.2, 1980 yılında
3.3, 1990 yılında 2.6, 2000 yılında 1.9, 2004 yılında ise 1.7'ye
indi. SSK'da aktif pasif oranı 1960 yılında 24.3, 1970 yılında 9,
1980'de 3.4, 1990'da 2.3, 2000'de 1.9, 2004'de de 1.6. 1479 sayılı
kanuna göre Bağ-Kur'a kayıtlı olanlarda aktif pasif dengesi,
1980'de 10.7, 1990'da 4.3, 2000'de 2.4, 2004'te ise 2.1'dir. 2926
sayılı kanuna tabii olarak çalışanlarda ise, 1990'de 60, 1995'de
13.8, 2000'de 8.3, 2004'te de 5.4 olarak gerçekleşti. Yıllar içinde
aktif sigortalılarla emekli maaş alanlar arasındaki dengenin
bozulmasına neden olarak, erken emeklilik, iktisaden faal nüfusun
yeterince aktif hale getirilememesi, prim miktarı ile emekli aylığı
arasındaki ilişkinin sağlanamaması, sigorta primlerinin yüksekliği
dolayısıyla işçi maliyetlerinin artması sonucunda kaçak işçi
çalıştırılması gösteriliyor. SİSTEM NASIL ÇÖKTÜ Raporda, Türkiye'de
sosyal güvenlik sisteminin sorun haline gelmesinin başlıca
nedenleri şu şekilde sıralanıyor: "Prim tahsilat oranının düşük
kalması. Kayıt dışı istihdam oranının yüksekliği. Prim ödeme
sürelerinin kısalığı. Erken emeklilik. Emeklilik aylıklarının
belirlenmesinde baz alan geçmiş prime esas tavarının düşük kalması.
Sosyal güvenlik kurumları arasında koordinasyon eksikliği, bu
kurumlar arasında bir standartın sağlanamaması. Sosyal güvenlik
sisteminin yaygınlaştırılamaması ve aktif-pasif sigortalı oranının
dengelenememesi. Sosyal yardımlarıyla sosyal sigorta hizmetlerinin
iç içe girmesi. Denetim hizmetlerinin yetersizliği. Rapora göre,
Sosyal Güvenlik Kurumlarının bütçe üzerinde yük oluşturmasının bir
nedeni de prim alacaklarının tahsil edilememesi. SSK'nın 2.8
katrilyonu prim alacağı, 3.3 katrilyonu da gecikme zammı olmak
üzere toplam 6.1 katrilyon lira birikmiş alacağı söz konusu.
Bağ-Kur'un prim ve gecikme zammı alacağı ise 23.3 katrilyon lira.
Her iki kurumun toplam alacağı da 29.4 katrilyon lirayı buluyor.
SSK'da tedavi giderleri dikkate alınmadan sadece prim gelirleriyle
emeklilik ödemeleri dikkate alındığında, kurumun topladığı
primlerle emekli maaşların tamamını bile ödeyemiyor. 2004 yılında
kurum 17.4 katrilyon lira gelir toplarken emekli ödemelerine 18.2
katrilyon lira harcadı. 2004 yılında prim gelirlerinin emekli
ödemelerini karşılama oranı ise yüzde 96 seviyesinde. SSK, prim
gelirlerinin tahsilatında da sıkıntı yaşıyor. 2000 yılında yüzde
84.4, 2001 yılında yüzde 81.7, 2002 yılında yüzde 82.3 olan SSK'nın
tahsilat oranı 2003 yılında da ancak yüzde 82'ler seviyesinde
kaldı. Prim tahsilatında yaşanan güçlüğün en büyük nedeni de
istihdam üzerindeki vergilerin ağırlığından kaynaklanıyor. Türkiye
yüzde 42.1'lik istihdam vergisiyle OECD ülkeleri arasında birinci
sırada yer alıyor. Yeterli prim toplanamamasının bir diğer nedeni
de denetim hizmetlerinin yeterince olmaması. Bağ-Kur'da da prim
gelirleri aylık giderlerini karşılayamıyor. 2004 yılında 3.8
katrilyon lira prim toplayan Bağ-Kur, buna karşılık 4.6 katrilyon
lira emekli maaşı ödemesi yaptı. YAŞLILIK KRİZİ 1994-2004 yılları
arasında SSK'nın bütçeye yükü 14.9 katrilyon, Bağ-Kur'un 17
katrilyon, Emekli Sandığı'nın 25.2 katrilyon lira olmak üzere,
sosyal güvenlik sisteminin toplam yükü 57.1 katrilyon lira. Bütçe
üzerinde büyük bir yük oluşturan sosyal güvenlik kurumlarının
ilerleyen dönemde "yaşlılık krizi" olarak adlandırılan yeni bir
krizle de karşılaşacağı hesaplanıyor. ILO'nun verilerine göre,
Türkiye'de 65 yaş ve üzerindekiler 2012 yılında toplam nüfusun
yüzde 7'sine, 2039 yılında yüzde 14'e ulaşacak. Yaşlı nüfusun
oranının yüzde 7'den yüzde 14'e ulaşması 27 yıllık bir süreyi
alacak. Bu süre Fransa'da 115 yıl, İsveç'te 85 yıl, ABD'de 75 yıl,
İngiltere'de 45 yıl, Japonya'da 26 yıl sürmüş. Sosyal güvenlik
sistemi primleri rejimler olarak işlevlerini sürdürdükleri için,
işsizlik oranında düşme, istihdam oranında artış sağlanamazsa ve bu
kuruluşların açıkları konusunda önlem alınamazsa, Türkiye' orta
vadede ülke ekonomisini alt üst edecek boyutta sorunlarla karşı
karşıya kalacak ve bu kuruluşlar emeklilerine maaş ödeyemez duruma
düşebilir. Raporda sosyal güvenlik sistemindeki açığının bir nedeni
olarak da sağlık harcamaları kalemi gösteriliyor. 2004 yılı
verilerine göre, Emekli Sandığı'na bağlı olarak sağlık hizmeti alan
9.3 milyon kişi için anılan yıl 4.5 katrilyon harcama yapılmış.
Kişi başına düşen sağlık harcaması da 363 dolar olarak
gerçekleşmiş. SSK'ya bağlı olarak sağlık hizmetlerinden faydalanan
27.8 milyon kişi için aynı dönemde 6.4 katrilyon (kişi başı 172
dolar), Bağ-Kur'a bağlı olarak sağlık hizmetlerinden faydalanan 9.8
milyon kişi için 3.7 katrilyon liralık sağlık harcaması yapılmış
(kişi başı 279 dolar). Buna göre, 2004 yılında sosyal güvenlik
şemsiyesi altında toplam 14.6 katrilyon liralık sağlık harcaması
yapılmış. İLAÇ GİDERLERİNDE PATLAMA SSK'nın 6.4 katrilyon liralık
harcamasının içerisinde 2.5 katrilyonluk bölümünü ilaç giderleri
oluşturuyor. Bağ-Kur'un 2004 yılı 3.7 katrilyon liralık sağlık
giderleri içerisinde 2.3 katrilyon lirasını, Emekli Sandığı'nda 2.8
katrilyonluk sağlık giderlerinin 1.5 katrilyon lirasını ilaç
giderleri oluşturuyor. Emekli Sandığı'nda halen çalışan memurlarla
onların bakmakla yükümlü olduğu kişiler de dahil edildiğinde sağlık
giderleri 4.5 katrilyon liraya ulaşıyor. 1992 yılında uygulamaya
konan Yeşilkart sisteminde, kart alan kişi sayısı 13 milyona
ulaşınca, ihbarlar sonucu Sağlık Bakanlığı soruşturma başlattı ve
yaklaşık 4.5 milyon kişinin haksız yere bu kartı aldığı ortaya
çıktı. Şu anda Türkiye'de 8 milyon 452 bin kişi Yeşilkart
sisteminden yararlanıyor. Kart kapsamında bulunan kişilerden 1992
yılından bu yana 11 milyon 375 bin kişi hastanelerde yatakta tedavi
gördü. Devletin yeşil kartlılar için son 5 yılda harcadığı para 1.2
milyar doları aştı. Rapora göre, SSK kapsamında prim ödeyen 7
milyon, Emekli Sandığı'nda 2 milyon 400 bin, Bağ-Kur'da 3 milyon
385 bin olmak üzere toplam 12 milyon 849 bin kişi bulunuyor. Bu
sosyal güvenlik kuruluşlarının toplam kapsadığı nüfus ise 63 milyon
805 bin kişi. Buna karşın toplam sağlık karnesi sayısı 47 milyonu
ancak buluyor. Bağ-Kur kapsamında 16 milyon 48 bin kişi bulunmasına
karşın, bunlardan 6 milyon 98 bin 493'ü prim ödemelerini
yapamadıkları için sağlık karneleri iptal edilmiş durumda. SSK
kapsamındaki nüfus 38 milyon 473 bin 43 kişi olmasına rağmen,
tamamının sağlık karnesi almaması nedeniyle, sağlık karnesi sayısı
27 milyon 795 bin. Rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan ATO
Başkanı Sinan Aygün, sosyal güvenlik sisteminin alarm verdiğini
belirterek, "İstihdam üzerindeki yükler yüzünden sistemde gaz
birikmesi var. Yaşanan öncü sarsıntılar iyi algılanmalsuı" dedi.
Aygün şunları kaydetti: "Türkiye orta vadede yaşlılık krizi
alametleri gösteriyor. Yüksek işsizlik oranı sosyal güvenlik
sistemini de vuruyor. İşsizlik oranında düşme, istihdam oranında
artış sağlanamazsa ve bu kuruluşların açıkları konusunda önlem
alınamazsa, Türkiye'de orta vadede çok büyük sorunlar çıkar. Zaten
son derece kötü durumda olan sosyal güvenlik sistemi çöker. Temel
sorun primlerin yüksekliğinde. Primler düşürülmezse her 3 yılda bir
borçlar yeniden yapılandırılmak zorunda kalınır. Yüksek primler
kayıtdışı istihdama neden oluyor. 2 işçi çalıştıran 1 gösteriyor.
Bu sorun mutlaka aşılmalı. Aşılmazsa altında kalırız."