Bozkırın Efendisi
Abone olİslam öncesi Türklerin yaşayışı, inanışları ve töreleri hakkında bir roman
Ve kanlı savaşların ardından 2. Göktürk İmparatorluğu kuruldu…'
Tarih kitaplarında birkaç satırla anlatılan imparatorlukların
yıkılıp yeniden kurulması süreçleri bir romanın konusu olursa,
okuyucu, kılıcını salladığında en az 10 kişiyi deviren, mert,
çevik, uzun boylu, kaslı, neredeyse ölümsüz, dediği dedik bir
kahramanla karşılaşacağını düşünür değil mi?
Öyle ya; Tarkan böyle biridir, Malkaçoğlu da… Ama hayır, 'Bozkırın
Efendisi' kitabının satırlarında dolaşanlar roman kahramanı olarak
sıradan bir insanla karşılaşıyorlar. Hatta korkuları,
çekingenlikleri, hesapları, yanlışları olan, çok da ön saflarda yer
almayı tercih etmeyen sıradan bir insanla…
Murat Kınıkoğlu “Tarihimizi sıkılmadan okuyup belli dönemleri kuru
iki kelimeyle değil gerçek hayatlar üzerinden öğrenmeliyiz”
düşüncesiyle yazmış 'ni… “Türk tarihinin birçok devresi hakkında
özellikle Osmanlı Dönemi'yle ilgili çok eser ve bilgi var. Ama daha
gerilere gidildiğinde pek fazla bir şey bilmiyoruz. Bildiklerimiz
de Rus ve Çin kaynaklı. Kitabımda yaklaşık 1400-1500 yıl önceye
gittim. O dönem hakkında akademik araştırmalarda kalmış bilgileri
romanlaştırdım. Böylece kolay okunup öğrenilsin istedim” diyor.
Kınıkoğlu'na, sohbetimizin daha başında “O dönem Türkleri ile
günümüz Türklerinin benzerlikleri” soruyorum. “Ne yazık ki bizim
için asırlar da geçse tarih tekerrür ediyor. 1400 yıl önce bize
verilen görev neyse bu gün de aynı. Romanın geçtiği dönemde
Çinlilerin Rit Nizamı vardı. Bölgedeki tek hakim güç Çin idi.
Gücünü yitirmiş diğer topluluklar kayıtsız şartsız Çin'in
isteklerini yerine getiriyordu. 1. Göktürk İmparatorluğu
yıkıldığında dağılan Türk Boyları da Çin'in Rit Nizamı'na bağlıydı.
Boylar arasından en güçlüsü Çin adına diğerlerine ağabeylik
yapıyor, Çin adına bölgede vergileri topluyor, nizamı sağlıyor
gerekirse savaşıyordu. Günümüzde de ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi
böyle bir şey. Türkiye bölge ülkelerine göre daha farklı bir yapıda
ve görevde. ABD, bize ağabeylik görevi veriyor. Yeri geldiğinde
ülkeler arasında arabuluculuğu bile biz yapıyoruz.”
BİZ HUN DEĞİLİZ
Murat Kınıkoğlu aslında kardiyoloji doktoru. Yazarlık, ruhunu
dinlendirmek için seçtiği ve gitgide uzmanlaştığı bir uğraş.
Kınıkoğlu'nun doktor yanı, genetik bilimine ve Türklerin genetik
mirasına da merak duyuyor hiç kuşkusuz. “Bir bakın” diyor
Kınıkoğlu, “Biz Çinlilere, Orta ve Uzak Asya insanına tip olarak
hiç benzemeyiz. Çok eski zamanlarda ortak gen yapımız vardı ama
Asya insanından, o genetik koddan çok önce koptuk biz. Zaten gen
araştırmaları da Yunan, Ermeni hatta İtalyan'a daha yakın bir ırk
olduğumuzu kanıtlıyor. Biz Hun değiliz. Onlardan çok önce evrimsel
olarak ayrışmış ayrı bir ırkız.”
Tarihi gerçekler üzerine hayal-gerçek arası kahramanlar monte
edilerek yazılmış bir kitabı; 'Bozkırın Efendisi'ni okurken insan,
bir yandan kahramanları hayatına dahil oluyor bir yandan da
satırlar arasına serpiştirilmiş tarihi bilgileri özümsüyor. Türk
gelenekleri, giyim tarzı, yemek ve sofra adabı, aile yapısı,
ailedeki hiyerarşinin önemi, obalar, obalar arası ilişkiler,
çekişmeler, bağlılıklar, savaşlar, entrikalar… Tarih kitaplarında
pek de yer almayan bu çeşitlilik, kitabı zenginleştirirken bir
dönemin gerçeklerini de anlatıyor kuşkusuz. “Zira Türk tarihinin MS
500-700 yılları arasındaki bölümü hakkında pek de fazla bir şey
bilmiyoruz” diyor Kınıkoğlu ve “Atalarımız hakkında derin
bilgilerimiz yok. Olanlar Çin ve Rus kaynaklarına dayalı. Onlar da
ilkel ve göçebe kabileler olarak tanımlar bizi. Bu romanda ırkçılık
bulamayacaksınız. Erdem ve dürüstlük üzerine dayanan törelerimizi
bulacaksınız daha çok” diye ekliyor.
GÖK AĞLAMAYINCA, YER GÜLMEZ
Murat Kınıkoğlu, 'Bozkırın Efendisi'ni 6 yıl süren araştırmalar
sonunda yazmış. Konuyla ilgili kitapların taranmasının yanı sıra
internet araştırmaları da yapmış.
“Kınık bir Türk boyu ismi… O bölgelerden misiniz siz de?” soruma
“Hayır. Bölgeyle alâkam yok. Zaten kitabı yazdıktan sonra gittim
oralara. Ama kitapta coğrafyayı anlatırken google'dan yararlandım.
Sanki santim santim gezdim oraları. Kitapta kahramanlarıma kımız
içirip duruyordum da kendim 'neymiş bu kahramanlarımın
vazgeçemediği içki' diye merakımdan gidince içtim. Fakat şehirleri
değil de köyleri hedeflerseniz sanki bir zaman makinesiyle asırlar
öncesine uçarsınız. Çadırlar, giysiler, gelenekler hâlâ bizim
Yörüklerimizin yaşamı gibi…” diye yanıt verdi.
Kitapta bölüm başlarına konulan özdeyişler de çok anlamlı. Bugün
kuraklıktan perişan olan bizlere asırlar önce yaşamış atalarımızdan
mesajlar var örneğin. 'Kararsız kaldığın zaman iyiliğin tarafını
tut'. 'Söz verme, verdinse dönme'. 'Diken battığı yerden çıkar'.
'Yaralı aslana kılıç çeken çok olur'. 'Ödünç kedi fare tutmaz'.
'Sürü tersine dönerse, uyuz keçi öne düşer'. 'Her bildiğini
söyleme, her söylediğini bil'. 'Gök ağlamayınca yer gülmez'
gibi.
İslam öncesi Türk toplumunun yaşayışı, inanışları ve töreleri
hakkında bir roman kurgusuyla bilgi edinmek isteyenler için
'Bozkırın Efendisi' iyi bir seçim ancak satırları her zamankinden
dikkatli okuyanlar 1400 yıl öncenin öyküsünde günümüzün ipuçlarını
da bulabilirler.