Allah kimseyi Yılmaz Özdil'in düştüğü duruma düşürmesin. Böyle
bir morarmayı düşmanıma bile dilemem vallahi...
Çünkü böyle bir apışmayı onlar bile haketmiyor.
Halk TV ekranına çıkıp, "Bizim kuşağımızın pırıl pırıl
bir Cumhuriyeti vardı. Pırıl pırıl komutanları vardı. Ben Hulusi
Akar’la değil savaşa, gezmeye bile gitmem abi"
diyordu.
Alay ediyor, dalga geçiyordu.
O dalga geçtikçe, kendisini dinleyen bir salon dolusu angut, hahaha
hihihi diyerek yapılan alçaklığa ortak oluyordu.
Niye alçaklık diyorum?
Yedi düveli bir araya gelip canımıza
okumak istediği, 3 büyük terör örgütünün aynı anda
ülkemize saldırdığı, ordumuzun savaş halinde, memleketin bütün
kadrolarının teyakkuz halinde olduğu dönemde bu sözler söyleniyor,
bu sözler üzerine kakara kikiriler yapılıyordu.
Allah biliyor ya, kanıma dokunmuştu.
Savaşta olan bir ordunun genelkurmay başkanını toplantı konusu
yapıp yavşak yavşak konuşmalar yapmak beni çok
yaralamıştı.
Üstünden çok zaman geçmedi...
Zeytin Dalı harekatının başlamasından bir kaç gün sonrasıydı.
İnternet sitelerinde haber okurken gözüme bir kaç fotoğraf karesi
takıldı.
Fotoğrafın birinde Yılmaz Efendi'nin "Beraber gezmeye bile
gitmem abi" dediği Hulusi Paşam askerlerinin arasında
oturmuş, Afrin'e yapılan operasyonu harekat merkezinden
yönetiyordu.
Diğer fotoğraf karesinde yine Hulusi Paşa...
Sınırın sıfır noktasında, askerlerinin tam ortasında. Birazdan
cepheye gidecek olan askerlerinin yanaklarını okşuyor, onlara
moral veriyor.
O an koşup sarılasım geldi. "Paşam aldırma. Biz seninle
gezmeye değil, ölmeye geliriz inan buna. Vallahi biz senden
razıyız, Allah da senden razı olsun" diyesim
geldi.
Ve bundan üç gün önce...
Önüme yeni bir fotoğraf karesi düştü...
Hulusi Paşa bu kez bindiği helikopterin camından Afrin'e bakıyor.
Operasyon yapılan bölgeleri bir şahin gibi havadan
izliyor.
Yaşadığı gurur, yüzüne gülümseme olarak yansıyor.
O an yaşadığım mutluluğu anlatamam. O an içimde kopan
fırtınayı tarif edemem. Sadece, "Sen ne büyüksün Allah'ım!
Senin ilahi adaletine kurban olayım" dedim izlerken...
Kendi insanına, "'Bidon kafalı' diye
hakaret eden, 'Göbeğini kaşıyan adam' diye
aşağılayan bir zavallıyı, cepheden cepheye koşan bu şerefli
komutana yoldaş etmediğin için sana milyon kere şükürler
olsun" dedim.
Çok değil..
Bundan 15 yıl önce bu satırları yazsa, o çok övdüğü eski komutanlar
sözlerini geri alıncaya kadar Yılmaz Özdil'e postal
yalatırlardı.
Ama Hulusi Paşa tek kelam etmedi.
"Bazı insanlara verilecek en büyük ceza onları
cevapsız bırakmak ve başarılı olmaktır" denir ya
hani...
Hulusu Paşa bunu yaptı işte...
Önce Fırat Kalkanı, ardından da Zeytindalı Harekatı'nda tarihe
geçecek başarıya imza atarak bu yazar bozuntusuna unutamayacağı bir
ders verdi.
Bu başarı unutulmayacak!
Aylar yılları, yıllar asırları kovalayacak. Tarih kitapları
bugünleri anlatırken, Hulusi Akar Paşa'dan şöyle bahsedecek:
"Türk Ordusu Cumhuriyet Tarihinde ilk defa dünyaya meydan
okuyarak yanı başındaki düşman ülkeye operasyon yaptı. Yapılan
bu çifte operasyonda onbinlerce teröristi imha eden
ordunun başında Hulusi Akar isimli kahraman bir komutan
vardı."
Aynı tarih kitapları Yılmaz Özdil'den nasıl bahsedecek acaba merak
ediyorum?
"Hayatını Kordon'da içki içmekle, boş zamanlarını
başörtüsü, kömür yazıları yazmakla ve milletine hakaret etmekle
geçiren bir sefil yazar" olarak bahsedecek büyük
ihtimalle...
Ve belki de kitabın sonuna şöyle bir not düşülecek.
"Hulusi Paşa görev süresini hudutta, cephede geçiren bir
komutan oldu. Ülkesinin bekası için mücadele etti, bir gün keyfine
bakmadı. Bir gün yanına birilerini alıp gezmeye tozmaya
gitmedi.
Türk milleti onu, köpek gezdirirken hiç görmedi!"
SOSYAL MEDYADA TAKİP
İÇİN:
Twitter: twitter.com/slymnoz
Facebook: facebook.com/suleymanozisik
İnstagram: instagram.com/suleymanozi