Bolluk bilincine ulaşmanın sırrı bu röportajda!
Abone olTürk insanını evrenle tanıştıran adam Aykut Oğut, evrenin sırrını İnternethaber okuyucuları için anlattı.
NESRİN
YILMAZ/İNTERNETHABER- Türkiye onun adını
"Evrenden torpilim var" adlı ilk kitabıyla duydu. İlk başta,
kitaplıktaki yeri diğerlerinin yanı sanılan bu kitap, sonrasında
birçok insanın başucu kitabı oldu. Evet, o kadar çok kitap vardı ki
çekim yasasını, evrenin dostluğunu anlatan. Ama hiçbiri, biz
Türkler üzerinde onun ki kadar etkili olmadı. Hani tabiri cazise,
"düşenin" dostu oldu "Evrenden torpilim
var."
Aykut şimdi Amerika'da yaşıyor. İstanbul'da da bir evi var,
istediği yere gidip tatil yapıyor, yani o artık bir zengin. Aslında
odağı zengin. Odağı zengin ne demek? Valla
birazdan öğreneceksiniz, sabredin. Bakmayın siz onun şimdiki
yaşantısına. O da çok badireler atlatmış evrenle
"kanka" oluncaya kadar. Oyunculuk hayaliyle "bir
koşu" gittiği Amerika'da başına gelmeyen kalmamış aslında.
Parklarda yatmış, bulaşık yıkamış, dayak yemiş komaya girmiş ve
uyandığında artık bir gözü görmüyormuş. Anlayacağınız ilk başlarda
oyunculuk hariç her işi yapmış. Siz buna feleğin çemberinden geçmek
derseniz de yanlış olmaz. Geçmiş, ama geçerken de evrenin göz
kırpışlarını fırsata çevirmeyi bilmiş, en önemlisi bu göz
kırpışları fırsata çevirebileceğine inanmış. Şimdi de bizi buna
inandırmaya çalışıyor. Diyor ki, "İster inanın ister
inanmayın yaşadığınız hayatta başınıza gelen her şey siz istediniz
diye oldu." Evrenden Torpilim Var dedikten hemen sonra
adını bir türlü koyamadığı, aslında okuyanın "kendini" bulması için
bir isim koymadığı, isimsiz kitabını çıkardı piyasaya. Artık
herkesin elinde aynı kitap vardı ama ismi farklıydı. Kitabın
kapağında gerçek bir ayna vardı, aslında sırf bu bile onun yapmak
istediklerinin kanıtıydı. Kitabı elinize aldığınızda ilk
gördüğünüz şey kendinizdiniz ve yaşadığınız ilk şey ise bir
yüzleşme! Sizi harekete geçirecek kişi, sizi başarıya ulaştıracak
kişi tam karşınızda duruyordu. Nasıl ama? Bence de harika.
Ben de çok "zor" bir anımda tanıştım onun
kitabıyla, okuyunca bir ferahlık, kenara koyunca içimde koca bir
ağırlık. Günlerce yanımda taşıdım kitabı, olmuyor. Bir gün bir
mesaj attım Aykut'a, dedim ki, kitabı elimden bırakınca huzuru da
bırakıyorum ellerimden, ne yapmalıyım? Hemen cevap geldi Aykut'tan,
"Cebine koy." Mesajı almıştım ama bunun yanında
yol da almalıydım. Çıktım yola, ben şimdi en başındayım, ama yola
çıkmayanlar için, çıkmaya zorlananlar için onunla konuşmak istedim.
Öyle ya, bir insan değişirdi, dünya
değişirdi.
GÜLÜMSE, ODAKLAN,
DEĞİŞTİR
Önce tüm ülkeye G.O.D. dedi Aykut Oğut. Yani, Gülümse, Odaklan
ve Değiştir.
Sorunlara gülümsemek mi? Nasıl olacak ki bu, deli mi bu adam?
Onca sorunun arasında da bir gülümsememiz eksikti yani!
Hem ben sorunlarıma gülersem onları seversem bana deli demezler mi? Olsundu, desinlerdi. Sorunlarını sevmeyi öğretti kitabını okuyanlara Aykut Oğut. Ayrasehri.com adlı internet sitesinde ve kitaplarında her şeyi, evrenin sırlarını anlatan Aykut, parayı, huzuru, mutluluğu, istenen ilişkiyi kendine çekmek için insanın sadece kendine ihtiyacı olduğunun altını çiziyor. Daha doğrusu kişinin kendine olan inancının. Gelin onun çekim yasası derken neyi kastettiğini, parayı kendimize nasıl çekeceğimizi, hayallerimizdeki kişiyi hayatımıza nasıl getirebileceğimizi ondan dinleyelim. İnanın röportajın sonunda içinizdeki o muhteşem güç harekete geçmiş olacak. Kimbilir belki içinizden birinin bu röportaj sonrası yaşadıklarını da yazarız. İçinizdeki gücü asla küçümsemeyin. Adım atarsanız, koşabilirsiniz... Haydi başlayalım.
ÇEKİM YASASI NASIL
ÇALIŞIYOR
Çekim yasası hepimizin kafasında soru işaretleri
yaratıyor kabul edelim, istiyorum deyince herşeyin olacağını
anlatan, evrene mesaj gönderince evrenin hemen kırmızı halıyla ve
elinde çiçeklerle bizi karşılayacağını bağıran kitaplarla dolu
herbir yanımız. Ben de şu "çekim yasası" denen kahramanın asıl
mesleğini sordum Aykut'a, dedim ki, istemek çekmek midir Aykut,
İstekle mi çalşıyor bu yasa?
"Bunu bir netleştirmek gerekir. İstemek çekim yasasının en
başı, kesinlikle tamamı değil ve tek başına son derece yetersiz.
Bütün sistemi bir araba gibi düşünecek olursak, istemek
direksiyonun başına geçmektir. Ama daha bunun vitesi var, debriyajı
var, benzini var. İnsanlar sadece istemenin yeterli olduğunu
düşünerek, o kadar istedim olmadı diyerek tepki gösteriyorlar.
Piyasada bu tarz bilgiler var, isteyin olsun diyen, ama malesef bu
kadarla bitmiyor." diyerek aslında istemek yanında harekete
geçmenin de önemine dikkat çekti Aykut Oğut.
Ama daha sorulacak çok soru var,
evren, "istiyorum" deyince harekete geçmiyor, bunun mutlaka bir
yolu olmalı, peki nasıl isteyeceğiz biz bu evrenden isteklerimizi,
nasıl harekete geçireceğiz bu büyük gücü. Onu da sordum, dedim ki
Aykut'a, İstiyorum demek, istediğimiz şeyden yoksun olduğumuz
anlamına mı geliyor, biz aslında isteyince daha da mı negatife
kayıyoruz? His mi daha önemli?
"Kesinlikle böyle. Hissetmek arabanın benzini gibi
diyebiliriz. Dünyanın en süper model arabası sizin altınızda
olabilir ama benzini yoksa bisikletle yanından gelir geçerler.
Tabiki, adımlayacak olursak, istemeyi bilmek gerekir. Burada demek
istediğim şu, odağımızın nerede olduğunu bilmemiz önemli. Yani siz
bir yandan para istiyorum deyip, diğer yandan parası olan insanlara
çamur atıyorsanız, aslında parayı istemiyorsunuz. İstediğinizi
sanıyorsunuz. Kişisel gelişim insanın kendini tanımasıdır. Neyi
neden istiyorum, nerede, ne zaman ne hissediyorum, isteğimin
altında yatan duygular neler. Bu birinci adımdı yani istemek.
Ardından ikinci adım geliyor, istediğine ait olabilmek yani
hissetmek. Buraya kadar her şey tamam sanırım. İstemeyi de
bileceğiz ama arabaya benzini koymazsak istek olduğu yerde sayıp
duracak, yani kendimize inanacağız. Yapabileceğimize, istediğimiz
şeyi hak ettğiğimize."
Süper öyle değil mi? Valla ben gaza gelmeye başladım, daha çok soru var, haydi devam edelim.
Süper öyle değil mi? Valla ben gaza gelmeye başladım, daha çok soru var, haydi devam edelim.
ÇEKİM YASASI VE
DİNLER
İşte o can alıcı soru geliyor ve ben Aykut'u
köşeye sıkıştırıyorum. Şaka şaka, ne sıkıştırması bu sorunun
cevabını deli gibi merak ediyorum. :) Aykut, sence evren deyince,
evrene inandığını söyleyenleri niye ciddiye almıyorlar, sanki Tanrı
inancıyla çelişiyor gibi algılıyorlar, sen çekim yasasını çok iyi
biliyorsun, dinle bağdaştırabilir miyiz, ne
dersin?
"Tahmin ediyorum ki, bütün dinlerde bu konuya değiniliyor.
Bire bir değiniliyor hem de. Tabii ki işin uzmanı değilim, tam
bilemiyorum fakat dinin içinde biraz da korku öğesi olduğundan
bahsedilen şey çok arka planda kalabiliyor. Din konusunun ön tarafı
çok dolu olduğu için. Çekim yasasını dini bütün biri uygulayabilir
mi diye soracak olursak, tabii ki de uygulayabilir. Bunun dini
inanışınızla hiçbir alakası yok. Ben ateistim deyip, hala
bunları uygulayamayan insanlar olduğu gibi seminerlerimde başörtülü
öğrencilerim de var ve çok da memnun kaldılar. Sonuçta
bahsettiğimiz kanunları yasaları da bir Tanrı anlayışının dışında
da tutamazsınız. Toplumda her zaman bu tür çalışmalara karşı çıkan
insanlar olabilir, bunu normal karşılamak lazım, bu dünyanın her
yerinde böyle, din adamları bile kendi aralarında
anlaşamıyorlar."
Aykut böyle deyince, aklıma onun Evrenden Torpilim
Var kitabındaki altın kurallardan biri geldi, hemen açtım buraya
yazıyorum, sanırım onun söylemek istediklerini bu kural daha iyi
özetliyor.
"Herkesin sizi
onaylamasını, sevmesini istiyorsanız, İYİ ŞANSLAR, çünkü yok öyle
bir şey. Siz kendinizi sevin ve onaylayın yeter. Size şunu sorayım,
Sizce Tanrı mükemmel ve kusursuz mu? Birçoğunuz buna evet
diyecektir. Öyle olmasına rağmen, Tanrı'yı bile SEVMEYENLER var.
Hadi bakalım buyrun buradan yakın. Tanrı bile herkesin onayını
alamıyorken, size ne oluyor da herkesin onayını alma hayali ile
yaşıyorsunuz."
EGO KÖTÜ BİR ŞEY
DEĞİL
Geldik yine çok önemli bir konuya. EGO. Yıllardır
kendi ellerimizle besleyip büyüttüğümüz, yemini suyunu verip
yetiştirdiğimiz EGO. Sonradan da kendi yarattığımızı beğenmeyip hep
suçladığımız günah keçisi EGO. Aykut Oğut, kitaplarıyla işte bu
anlayışı yerle yeksan etti. Meğer EGO ne kadar da masummuş. Al
EGO'yu kucağına sev yani, o kadar tatlı, o kadar kendi halinde ki.
EGO'muzu sevdik yani onun sayesinde. Gelin aslında egonun ne
olduğunu onun ağzından dinleyelim;
"İsteklerimizi biz gerçekleştiriyoruz, biz gerçekleştirdikten
sonra koruyan mekanizma ego. Evinizde bir güvenlik kasası olduğunu
düşünün, içine para koyuyorsunuz, parayı koruyan bir kasa var,
şifresini bilmeden ya da anahtarı olmadan kasayı açmak imkansız.
Parayı oradan almak için ya da kasaya yeni para koymak için şifreyi
hatırlamak ya da anahtarı almak gerekir. Kasayı ego gibi düşünün,
bir karar alıyorsunuz, kendinle ilgili beyanlarda bulunuyorsunuz,
"Ben güzelim, ben çirkinim, ben zenginim, ben fakirim, ben
mutluyum" gibi. Sonra bunu kasaya koyuyorsunuz, sizin kendiniz
hakkınızdaki düşünceleri sizin için koruyan şeyin adı ego. Egoyu
kötü olarak nitelendirmemizin tek nedeni arada şifreyi unutmamız,
ya da anahtarı kaybetmemiz. E bundan sonra egoya çekiçle girişmenin
bir alemi yok, garibim bizim ona yüklediklerimizi korumaya
çalışıyor."
SİGARA SİZE ZARAR
VERMEZ
Peki madem bilinçaltımız, düşüncelerimiz bu kadar
önemli, sigara içen kişi sigaranın kendine zarar vermediğini
düşündüğünde sigara ona zarar vermez mi yani?
"Hayır kesinlikle zarar vermeyecek. Tıp dünyası ayağa
kalkabilir ama inandığım, gördüğüm ve deneyimlediğim şey böyle. Bir
örnek vereceğim, benim 80 küsur yaşında bir akrabam var, yaklaşık
55 yıldır her gece bir küçükle bir büyük arası rakı içer, hayatım
boyunca kendisini hiç sarhoş görmedim ve o kadar büyük bir keyifle
içer ki, ağzına yüzüne içmez. Sıkı içer. Doktora en son gittiğinde
doktor ona şunu söyledi, "Normalde içme demem gerekiyor ama o kadar
sağlıklısın ki devam et." Çünkü bir kere bile ben o insanın kendi
içkisiyle kötü bir düşünceye sahip olduğunu, negatifte olduğunu
görmedim. İçki içmek onun için bir seramoni. Kendinize dürüst
olmanız çok önemli. Eğer, en ufak hücrenize kadar yaptığınız şeyin
zararsız olduğuna kendinizi inandırıyorsanız zararını görmezsiniz.
Ama evreni kandırmanız mümkün değil. Kendinize çok çok çok dürüst
olmanız gerekiyor."
Kilo vermekte aynı şey galiba, kilo verirken de
inanç sistemimiz önemli değil mi?
"Yüzde yüz. Hayatımda bir dönem çok güzel bir vücuda sahiptim.
Her sabah güne 2-3 adet simitle başlardım. Ekmekle ve hamur işiyle
hiç kötü bir ilişki geliştirmedim. Şu an bile, istediğim kadar
ekmek ve hamur işi yerim. Ama benim de inandığım şeyler var, mesela
kızartma, kızartmadan uzak duruyorum."
ZENGİN OLMAK HAYAL
DEĞİL
Egomuzu tanıdıktan sonra istemenin de
"kurallarını" öğrendikten sonra, yani hislerimizin bizim
gerçekliğimizi belirlediğini bildikten sonra isteklerimizi
kendimize çekmenin yollarına geliyoruz. Parayı kendimize nasıl
çekeceğiz. Paramız yokkken paramız varmış gibi davranmak mı
gerekir, ay sonunda kredi kartı borcunu evren ödemeyeceğine göre
paramız varmış gibi yapmak bizi daha çok negatife mi götürür,
kısacası paramız nasıl çoğalacak? Aykut Oğut en çok merak edilen
konulardan biri olan para konusunda öncelikle diyor ki, "Fakirlik
bilincinden kurtulun." Gelin gerisini ondan
dinleyelim;
"Size güzel bir haber vereyim, sadece ve sadece para üzerine
yeni bir kitap geliyor. Yıllar içerisinde Türk insanının parayla
ilgili takıldığı yerleri gözleme imkanımız oldu. Sabit geliri olan
bir insandan bahsedelim, ay sonunda ödemesi gereken, borçları olan,
geçinip giden bir insandan bahsediyorum. Bunu şablona koyamam ama
bu durumda biri kafadan 6 ay ya da 1 seneden önce bu durumu
değiştirmeyi ummasın. Denesin, olmaz demiyorum, bir gecede de olur.
Ama olmuyorsa, hayal kırıklığına uğrayıp vazgeçmesin. Çünkü
Türkiye'deki insanların para kodları çok negatif. Türkler olarak
paranın kötü bir şey olduğuna inanıyoruz aslında. Elinde on tomar
parayla fotograf çektirip altına da "oh hepsi benim, birazdan
bankaya yatıracağım" diyerek Facebook'ta bu fotoğrafı paylaşır
mısınız? Kimse paylaşmaz, çünkü böyle bir fotoğraf ğpaylaşırsanız
size görgüsüz derler, ama elinizde bir demet gülle fotoğraf
çektirseniz romantik olursunuz. Biz website gelirimizin yüzde
10'unu desteklediğimiz projelere ayırıyoruz. Bunun için bize tepki
geldi, benim paramı neden oraya veriyorsun diye. Bu düşünce biçimi,
parayı son derece kötü görmektir. Yeni kitabımızda çok güzel bir
test var, insanlara yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu kitabı
yazarken de korktum tepki alabilir diye. İnsanların en büyük
hatalarından biri de, ortalıkta çekim yasası diye bir şey
konuşulduğu için, katlar, yatlar, ve villalardan bahsediyor. Bu
böyle olmaz. Farkındalığımızın isteğimizle uyması gerekiyor.
Farkındalığın geliştirilmesi gerekir. 3 bin lira maaşla çalışırken
3-4 milyon hayal edersen elbette mümkün olmaz."
Anlamaya başladık sanırım, aslında zenginlik
bilinçte başlıyor, kendimizi fakirlik bilincinden kurtarmamız
gerektiğini söylüyor Aykut Oğut. Ve en önemlisi neyimiz olmadığına
odaklanmak yerine, sahip olduklarımıza odaklanmamız gerektiğinin
altını kalın kalın çiziyor:
"10 yaşındaki bir çocuğu Ferrari'nin başına geçirirsen ne
olur, boyu yetmez, arabayı kullanamaz bile. Peki bu durumu nasıl
aşacağız, Eğer sen 3 bin lira maaşla çalışıyorsan, ayağımız alışsın
hesabı, 100 lira 200 lirayla başlayacaksın parayı kendine çekmeye.
onu görünce inanmaya başlayacaksın, inansan zaten senin çok paran
olur, istemek değil, inanmak gerekir."
"Diyelim ki vitrinde bir mont gördün, o an için alacak gücün
yok ve alamadığın için üzülüyorsun. Vitrindeki şeyi alamadım diye
üzüleceğine, ya da kredi kartına borç yaparak bir sonraki ay için
kendini zora sokacağına yapman gereken şey, üzerindeki mont için
şükretmektir. İşte paran varmış gibi davranmak bu, ama bizim
odağımız sürekli neyimizin olmadığında."
Neden sadece parayla ilgili bir kitap çıkarmayı düşündünüz?
"Benim bu kitabı yazmamın amacı asla oradan gelecek birkaç
kuruş değil. Türkiye'deki insanların paraya bakışının
değişmesini, paraya değer vermesini istiyorum. Paraya değer
vermek demek onun kölesi olmak demek değil, zenginlik bilincinde
olmaz demek. Ülkenin ekonomisini, hükumet, devlet değil bireyler
kurtarabilir, bunun için de paraya bakışımızı değiştirmemiz
gerekiyor.
Bana da eleştiri gelebilir, "Senin için kolay tabi, bir elin
yağda bir elin balda" diyenler olabilir. Ama bir dakika, şunu
kaçırmayın. Ben parklarda yaşıyordum, ben bu hale geldiğim için
şükretmiyorum, ben şükretmeyi öğrendiğim için bu haldeyim. Biz Esra
ile bir gün kahvaltı etmek için bir yere oturduk, paramız ancak bir
omlet bir de kahve almaya yetiyordu, birlikte oturup bir omlet ve
bir kahve ile kahvaltı yaptık. Oh dedim şükürler olsun, beraberiz,
bir omlet de olsa alacak paramız var. Şükretmenin önemi çok büyük.
İnsanlar zenginlerin istedikleri gibi para harcadığını sanıyorlar,
alakası yok. Pazarlık yapmak, birinin malını ucuza kapatmak sizi
para konusunda negatife götürür. Ama diyelim ki bankaya bir
ödemeniz var, gidip ödeyeceğeniz kişinin hesabının olduğu bankaya
yatırırsanız masraf ödemeyeceksiniz, başka bankadan yatırırsanız
masraf ödemek zorundasınız. Artık her adım başı bir banka şubesi
var, neden az da olsa masraf yatırasınız ki, paranıza değer
verin."
Okuyucularımızdan çekim yasası ile tanışacak olanlar varsa bu
kısımları şimdiden anlamayı ummasınlar, bu bir yolculuk. Benim
fakirlik bilincinden şu ana gelmem 4 yıldan fazla zaman aldı.
İnsanlar, gözlerini kapatıp vizyonladıklarına bir anda ulaşmayı
beklemesinler, çünkü yok böyle birşey. Öyle bir sistem olsa
dünyanın en büyük yalancısı ben olurum. Çekim yasasını çok iyi
bilen bir adamım, e hani o zaman nerede benim malikanem, özel jetim
falan?
Neden yok malikaneniz, özel
jetiniz?
"Olduğumuz yerden ileriye gitmek bir süreçtir. Benim de hala
bilincim gelişiyor. Bilinci tecrübe olarak düşünebiliriz, basketbol
oynamaya bugün başlarsan profesyonel biri kadar iyi oynayamazsın,
onun kadar iyi oynayabilmen için tecrübe gerekir, pratik gerekir.
Bundan 5 yıl sonra yine seninle konuşursak o zaman sana muhtemelen
bunların gerçekleşmiş olduğunu söyleyebilirim. Yarın da olabilir,
bunun önünü kapatmıyorum ama yarın sabah kalktığımda bugünkü
durumdaysam hayal kırıklığına uğramam."
Ne zaman çıkıyor kitap ve adı ne
olacak?
Nisan ayının sonuna doğru çıkmış olacak. Kitabın adı,
Artık ZENginim.
MUTLU BİR İLİŞKİYİ ÇEKMENİN
YOLLARI
Peki istediğimiz ilişkiyi kendimize nasıl
çekeceğiz, geçmişte yaşanan kötü ilişkilerin etkilerinden nasıl
kurtulacağız, bunun için bir sürü öğreti dolaşıyor ortalıkta.
Davranış mı önemli, evrene sipariş mi vereceğiz, nasıl olacak
bu?
"İlişkiyi çekmeden önce ya da çekmeye kalkmadan önce,
arayıştan vazgeçmek gerekir. Bütün dünyada ilişki konusundaki en
büyük sorun bu. "Onu bulacağım" inancından vazgeçmek lazım. Çünkü
bunun arkasında yatan sorun şu, o birini bulayım ki artık,
hayatımın sonuna kadar artık ben bu dertle uğraşmayayım mutlu mutlu
yaşayayım. Bu çok büyük bir hata, yola böyle çıkamazsınız,
çıkarsanız da olanlar olur. Biriyle tanıştığın zaman bile çıta o
kadar yüksek ki, bu adam iyi baba olacak mı, iyi büyükbaba olacak
mı diye düşünen var. Mümkün değil. Ama bu şu demek değil,
elinizdeki ile yetinin, kör topal ne bulduysanız hemen evlenin.
Türk kadınlarının bu konuda çok büyük bir hatası olduğunu
düşünüyorum, o da, seçilmiş olmayı, evlenme teklifi edilmiş olmayı
kadınlığın bir parçası gibi görüp, bu olmadığı zaman da eksik olma
durumundalar. Bu durumdan çıkmak lazım, bu çok büyük bir yanılgı.
Evde kalmak diye bir tabir var, ev bir yere gidiyordu da sen evde
mi kaldın?
Peki nasıl yaratılır ilişki bunu açıklayabilir
misiniz?
"Bunların hepsi içsel yolculuk. Kendi içinize dönüp bunu
anlamanız lazım, bir ilişkiyi, bir erkeği, bir kadını niye
istiyorsunuz. Benim öğrencilerimden bir tanesi bana evlenme
isteğiyle geldi. İlişkisinden bahsetmesini istedim, ilişkim yok
dedi. Nasıl yani? Diploma mı istiyorsun, bir ilişki mi? Daha adam
yokken ortada evlilik nasıl istenir, ben bunu anlayamıyorum. Eğer
ilişkin yokken evlenmek istiyorsan bunun altında yatan bambaşka
sebepler var demektir. Bu işin organik gelişimi, biriyle
tanışırsın, onu tekrar görmek istersin, böyle devam eder. İlk
görüşte kimse kimseye aşık olmaz, sadece beğenir. Bunlar yıkılması
gereken illüzyonlar. Bunları hallettikten sonra şunu söyleyebilmek
önemlidir, "ilişkim olmasa da mutluyum." Esra benimle tanışmadan 3
gün önce ben ise onunla tanıştığım sabah evrene nasıl bir ilişki
istediğimizin mesajını göndermiştik. Ama bunu yaparken bir
ilişkimiz olmadığı için mutsuz da değildik. Siparişimizde nasıl bir
insan istediğimiz değil, nasıl bir ilişki istediğimiz vardı. Ve
benim sipariş verdiğim günün gecesinde tanıştık. Ama bir ilişkimiz
olmazsa da bundan mutsuz olmayacaktık, kendi içimizde zaten
mutluyduk. Erkekler ya da kadınlar hakkındaki düşünceleriniz size
öyle insanları çeker. Erkekler yalancıdır diyorsanız yalancı
erkekleri, kadınlar para sever diyorsanız para seven kadınları
kendinize çekersiniz. Önce kendi içimizde mutlu olmayı öğrenmemiz
gerekiyor."
EVRENDEN BİR ŞEY İSTEMENİN EN İYİ
YÖNTEMİ
Buraya kadar herşey güzel, biz istiyoruz evren
veriyor. Daha doğrusu hepimizin kendi hayatını istediği biçimde
yaratabilme gücü var. Ama eğer samimiysek! Burası çok önemli. Çünkü
evren kandırılmaya müsaade etmiyor! Bir sürü isteme biçimi var,
evrene mesaj yollarsınız, şükredersiniz, gözlerinizi kapatıp hayal
kurarsınız, vizyon panosu yaparsınız. Peki Aykut Oğut'a göre
bunlardan hangisini yaparsak isteğimiz daha çabuk yerine gelir
acaba?
"Hepimiz farklı var oluyoruz hayatta. Herkes için farklı
isteme biçimi olabilir. Ama benim için en işe yarayanı vizyon
panosu olayıdır. Bire bir yapılmış bir panodan bahsediyorum, çünkü
öyle bir panoyu özene bezene hazırlamak 4-5 saatini alıyor, bu
demektir ki, o kadar saat boyunca odak noktan ne istediğinde.
İkincisi onu bir yere astığın zaman farkında bile olmadan o isteği
sürekli kendine hatırlatıyorsun. Her hatırlamak kumbaraya para
atmak gibi. Bunun yanın da şükür egzersizi de sihirli bir değnek
gibi çalışıyor. Hala hemen hemen her sabah yaparım. Bu bitmeyecek
bir yolculuk. Bunu hala ben de yapıyorum. Bugün tıka basa doydum bu
yemek bana 10 yıl gider demek gibi bir şey olur bunları
sonlandırmak. Yapa yapa çok kolaylaşıyor, 10 yıl önce şükür
egzersizi yaparken kapımı, telefonumu kapatırdım ama şimdi bakkala
gidene kadar bir şükür egzersizi attırıyoruz Esra'yla.
(Gülüyor)
ENERJİNİN YÜKSELDİĞİNİ
HİSSETMELİSİN
Ne kadar sürmeli peki şükür egzersizi, uzun süre
odaklanmak mı gerekiyor?
"Şükür egzersizi öyle bir egzersiz ki, en sevdiğin tatlıyı
yemek gibi. Bitsin istemezsin. Enerjinin yükseldiğini hissedebilmek
gerekir. Tavsiyem şu, şükür egzersizlerine şu an için hayatınızda
olup da şükrettiklerinizden başlayın. Çünkü o saniye için en dolu
olan odur, enerji öyle yükselir. Gerçekten hissetmediğiniz bir
duygu için şükretmeyin, bu sizi negatife götürür. Şu dakika ben
şükretme egzersizi yapacak olsam ama tam şu dakika, içtiğim kahve
için şükrederdim. Sen bana "onca şeyin arasında kahveyi mi buldun
şükredecek" diye sorabilirsin, ama şu an öyle."
Peki, olmayan bir şey için neden şükrediyoruz o
zaman?
"O da güzel bir çalışma. Eğer sen şu dakika çalışmayı yaparken
enerjini belli bir seviyeye yükseltmediysen gelecekte olmasını
istediğin şey için şükretmen bir işe yaramaz. Bunu bir örnekle
açıklayalım, diyelim ki şu an, enerji seviyesi olarak 50'lerdesin
(geçinip gidiyoruz vaziyeti) ve 80'lik 90'lık bir enerjiye
ait hayaline, arzuna, gelecekte şükredersen o 80'lik, 90'lık enerji
suratında tokat gibi patlar. Mesela, bekar ve ilişkisi olmayan biri
şu an harika bir evlilik yaptığım için şükrediyorum derse anında
enerjisi düşer. Çünkü 50'lerde biri 80'i kaldıramaz. Amaç zaten,
kişiyi şu an geçisi bile olsa 80'e çıkartabilmek. Dalmak gibi. 50
metreye daldın, bir anda yüzeye çıkarsan vurgunu yersin, bri kaç
metrede bir dinlenerek, adapte olarak bunu yapmak gerekir, enerji
de böyle."
Aykut Oğut'un kitaplarını okuyanlar bilir, "Evren
bir fotokopi makinasıdır" diyor. "Ne söylerseniz, ne isterseniz, ne
yazarsanız dikkate alır." Hatta bu evrenin işi gücü yok,
söylediğimiz şarkılara kadar takipte, inanmayacaksınız ama
attığımız twitlere kadar bakıyor! Ama durun bir dakika, korkmayın,
hissettiğimiz şey çok çok çok önemli, Aykut öyle dedi.
:)
EVRENLE KONUŞMANIN
ŞEKLİ
Şimdi çok önemli bir soru daha, nasıl konuşalım
biz bu evrenle? Konuşurkez cümlelerimizin şimdiki zamanda ya
da gelecek zamanda olması evreni etkiliyor mu?
"Bence, kelimelerin yaratım anlamında hiçbir önemi yok.
B.iliyorum, inanılanın çok tersi birşey bu. Kelimelerin hiç önemi
yok demiyorum aslında, kişinin konuyla ilgili nerede olduğunu bize
gösteriyor. Ben seminerimde şu uygulamayı yapıyorum, evrene
sesleniyorum, "Evren, şu anda salonun tavanının benim olduğum
kısmı çöksün ve bunun için şükrediyorum" ve bekliyorum bir şey
olmuyor. Çünkü olmayacağını biliyorum, içi boş. Burada önemli olan
yine hislerimiz, neye inandığımız. Kelimeler, insanın kendini
tanımasında çok önemli. Yine araba örneğini verelim, direksiyon
başına geçip, anahtarı çevirmeden, "Hadi bakalım, inşallah çalışır"
demek doğru değil. Araba orada, içinde benzini var, bir zahmet sen
çalıştır o arabayı. Ne söylediğin nasıl söylediğin önemli değil ama
her negatif cümlede kendini yakalamak çok önemli, kendini yakalamak
ve bunun üzerinde çalışmak."
"Evrene güvenmek çok nemli evet ama bebek adımlarından
korkmamak lazım. Emeklemeye başlayan bir bebeği düşünün, evde bir
bayram havası olur emeklediğinde. Kimse ona kızmaz, geldin 1 yaşına
hala emekliyorsun demez. Çünkü kural bu, emekleyecek, sonra yavaş
yavaş adım atacak, yürümeye başlayacak ve sonra koşacak. Beklentiyi
yüksek tutmak doğru, belki isteklerimiz bir günde de
gerçekleşebilir ama hemen gerçekleşmediğinde hayal kırıklığı
yaşamak bizi yine negatife götürür. İsteyen yatları katları her
şeyi hayal edebilir, hiç sorun değil, ama olana kadar da sabretmek
ve vazgeçmemek gerekiyor."
İnsanların en büyük hatasının "acele" olduğunu
vurguluyor Aykut Oğut. Ve itiraf ediyor, ilk 4 sene benim hayatımda
hiçbir şey değişmedi. Zor demiyorum, kolay ama rahat olun." diyor
ve ekliyor, "Sokakta hayata küfrederek gezen
adamla aramda bir tek fark var, ben bildiklerimi hatırlamayı
seçtim."
Bu röportajı yapmamın amacı hem Aykut'la tanışmak hem onun
kitaplarından öğrendiklerimi sizlerin de öğrenmesine ön ayak
olmaktı. Umarım hoşunuza gitmiştir, kimbilir belki evren bugün de
beni asistanı olarak görevlendirmiştir. :)
İçinizdeki gücü küçümsemeyin.... Evrene güvenin...