Bismillahirrahmanirrahim
Geçen yazıda güzel olan nedir sorusuna
gelip durmuştuk.
Soru zor soru!
Güzel olan nedir?
Buna sosyalizmde kabaca “Emek”
demişler. Üretim ve emek sosyalist düşüncede güzele denk
düşüyor.
Kapitalizmde tahmin edileceği üzere
güzel olan “Tüketim”.
Bizim bir zamanlar mensubu olduğumuz
ama artık yavaş yavaş uzaklaştığımız Doğu’ya göre ise güzel olan
“Acı”.
Şimdi kolektif belleğimizde bu güzel
olanı acı kodlaması o kadar yer etmiş ki Müslüm Babacılar, Orhan
Gencebay dinleyenler, Ferdiciler, şucular bucular ve hatta Sıla
Gençoğlu dinleyenler sevdikleri şarkıların sözlerine bakarlarsa bu
acı mevzusunu hemen anlayacaklardır.
Sezen Aksu’nun bazı şarkılarında bile
bu acı meselesi ön plandadır.
Luis Aragon’un “Dünyanın Aşkı Anlatan
En Güzel Hikâyesi” diye nitelendirdiği Aytmatov’un Cemile romanı
mesela!
Dünyanın aşkı anlatan en güzel
hikâyesi olmasına öyle de kitap aslında bir emek romanıdır.
Bu muazzam aşka konu olan esas kızla
esas oğlan tarlada çalışma, cepheye gidecek ekin çuvallarını
doldurma, ülkeyi korumakta olan askerlere ekmek yetiştirme
derdindeyken tanışmışlardır.
Artık nasıl bir aşk romanıysa “Cemile”
romanının bazı baskılarında tarlada çalışan bir kadınla bir erkeğin
resimleri vardır.
Bizim toplumda maalesef güzellik
anlayışı “acı”dan “tüketim”e doğru kaymış durumda.
Bunu popüler şarkıların sözlerinden de
anlamak mümkün.
Senin için ölürüm, biterim, yaşayamam
muhabbeti, “ezdirmem sana kendimi” modeline döndü.
İşin özü yeni muhafazakârların
yaşadığı sorunun temelinde güzel olanın ne olduğu konusunda
yaşadığı kafa karışıklığı var.
Şahsi fikrim bunun baş müsebbibinin
hikâye anlatıcıları olduğu yönünde.
Kolektif belleğimizde yer etmiş
kodların yerine yenileri geliyor.
Ne yaparsak yapalım cebimizden parayı
cımbızla çekiyorlar.
Oturduğumuz yerden kalkmayalım
mı Hoca! Açık konuş!
Şimdi güzellik kodu eğer tüketim
kavramı üzerinden okunursa, yakışıklı adam, güzel kız, mutlu aile,
sıcak yuva vs de tüketim üzerinden okunur! Onu diyorum.
Tüketebildiğin ve tükettirebildiğin
kadar güzelsin!
En açığı herhalde bu şekilde olur.
Hoca lafı geveleme, “Acı” ya
örnek ver!
Erkekler prensesleşiyor diye bir laf
duyuyorum sağda solda.
Ferhat öyle miydi mesela!
Adam Şirin’e duyduğu aşktan dolayı
dağları deldi!
Ya Mecnun! Adamcağız duyduğu aşk
acısından kafayı sıyırdı!
Doğu acının öğreticiliği üzerinden
gitmiş.
“Yaş sokaklar sensiz bensiz, anılar
sarhoş dudağımda, gözlerim dağılır uzaklara vs…” böyle şarkı
sözleri yazar, idare eder bir beste yaparsanız elli milyon dinleme
alırsınız.
Hayat da zaten acı ve öğretici bir
ders değil mi?
Müzik bahsine girip yazıyı
uzatmayalım.
Şimdi tükettiğin ve tükettirebildiğin
kadar güzel olursan zanaatın önemi kalmıyor. Amaç olmaktan çıkıp
araca dönüşüyor.
Onu diyorum.
Eski zanaatkârlar ürettiği ürüne bakıp
haz duyarmış, paradan daha önemli olan bu ruhî beslenme modeli
toplumda parayla satın alınabilen haza dönüşünce çarşı
karışıyor.
Böyle toplumlarda yere bir şey
düşürünce korkarak alırsın.
Önünü arkanı kollaman
gerekir.
İşler tanıdık ustaların vicdanına
bırakılır.
İşini namuslu yapan üç beş kelaynak
kuşuna da enayi denir, adamlar küstürülür.
Aynı mal için beş farklı fiyat
alırsan, kabuğuna çekilir yalnızlaşırsın.
Hele aile kurumu!
Tükettirebilen bir adam gider
başkasına da tükettirir. Ömrü boyunca senin gözünün içine bakacak
değil ya!
Tükettiremiyorsa zaten ondan bir cacık
olmaz. At gitsin.
Bakın güzel bir laf buldum.
Tükettirebiliyorum, öyleyse
güzelim!
Kimse kusura
bakmasın!
Bu güzellik anlayışıyla nüfusumuz
azalmaya devam eder.
Millet “Ben manyak mıyım neden
evleneyim!” kafasıyla kibrit kutusu gibi evlerde yaşar gider.
“Güzel olan tüketimdir” diye büyüyen
çoluk çocuk canavarlaşır önce anasını babasını yer.
Sonra söylemedi demeyin.
Son Söz:
"Size semadan su indiren O'dur. Siz,
ondan içersiniz. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o, su ile
yetişir. Allah semadan inen su ile ekini, zeytini, hurmayı,
üzümleri ve bütün meyve çeşitlerini yetiştirir. Şüphesiz ki bunda
düşünen bir millet için büyük bir ibret vardır" (en-Nahl 16/10,
11).