İnternet Medyası Derneği (İMD) bugün önemli bir sempozyuma ev
sahipliği yapıyor. Kadir Has Üniversitesi'ndeki sempozyuma Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katılacak.
İnternet Medyası'nı konuşacağız.
Yasamızı isteyeceğiz bir kez daha.
Arınç, bu toplantıya kurmaylarıyla geliyor. Anlaşılan o
ki, bugün İnternet Medyası Yasası için düğmeye
basılacak.
Bu yasa neden gerekli?
Anlatayım...
İnternet Türkiye'de delikanlı oldu. 18 yaşını devirdi, 19'a adım
attı. İnternet Medyası'nın yaşı da az değil, 12 yaşına girdik.
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ağırlığını hissettirmeye
başladı bu delikanlı. İnternet hayatımıza gireli, hiçbir şey eskisi
gibi değil artık. İnternet'in hızı baş döndürücü olmasına rağmen,
ülkemizde ne yazık ki hala yasalar konusunda eksikler var.
İnternet Medyası'nın yasası ise, yıllardır attığımız çığlıklara
rağmen çıkarılmıyor.
Her şeye rağmen umudumuzu koruyoruz.
Bu yasa çıkarılacak.
Ama bugün, ama yarın.
İyi niyet var çünkü. İstek var.
Onu görüyoruz!
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın bu konuda yaptıklarını inkar
edemeyiz. Bülent Arınç'ın da İnternet Medyası Yasası için kafa
yorduğunu biliyoruz. Tek bir şey kalıyor geriye; bu yasanın
çıkarılması için gereken adımların atılması.
Bilinmeli ki, bizler İnternet gazeteciliğini merdiven altında ve
illegal yürütmüyoruz. Bizler mesleğini İnternet ortamında hakkıyla
yapan gazetecileriz. Bizler iddia edildiği gibi üç beş
işsiz gazeteci değil, işveren konumunda bir haberciler
ordusuyuz.
İnternet gazeteciliği yapan birçok arkadaşımızın geçmişte ve
bugün başarılı haberlerin altında imzası var. Bir çoğumuzun
"basın kartı" da var. Ancak bizler, birlikte yola
çıktığımız mesai arkadaşlarımıza ne yazık ki bu imkanı
tanıyamıyoruz.
Bizler gazeteci olduğumuz için, gazetecilik ahlakını
bildiğimiz için, posta kutumuza düşen o malum alçaklığı gözümüzü
kırpmadan çöp sepetine gönderebildik. Ama ne yazık ki, o
yayın sonrasında, biz gazeteciler İnternet'i kirletenlerle bir
tutulduk.
Neden?
Bir yasamız yok çünkü.
Bir yasamız yok ama, sorumlu yazı işleri müdürlerimiz yasalarla
boğuşabiliyor. Bir yasamız yok ama, basın yasasına göre
yargılanabiliyor, yüklü tazminatlara mahkum olabiliyoruz.
Bir de 5651 sayılı baş belamız var.
İnternet ortamında işlenen suçlarla mücadele için
çıkarıldı bu yasa.
Bizler için, tehditten de öte...
Bir sabah kaltığımızda, bilmediğimiz bir suçu işlemiş
olabiliyoruz. Bir sabah kalktığımızda sitemizin kapatıldığını
görebiliyoruz.
Diyelim ki benim yazdığım bir yazı, x kişinin hoşuna
gitmedi. O kişi cevap hakkını kullanmak istediğinde, bir hafta
süreyle köşemin kapısına kilit vurabiliyor. Yasanın ilgili maddesi,
cevap hakkının bir hafta süreyle yayımlanmasını emrediyor
çünkü.
24 saat sıcak haber veren bir siteye ayda 10 tane cevap
hakkı gelse, o sitenin halini varın siz düşünün.
Peki biz ne istiyoruz?
Aslında fazla bir şey istemiyoruz.
Biz gazeteciyiz, gazeteci kimliğimizi
istiyoruz.
Derdimiz o karta sahip olmak değil.
Ama ne yazık ki, bu kart olmadan da, Türkiye'de
gazetecilik yapılamıyor.
Biz ne istiyoruz?
Gazeteci olduğumuzu artık herkes anlasın istiyoruz.
Trajikomik bir örnek vereyim size.
FİFA, İnternet'i medya olarak kabul ediyor ve bize
uluslararası müsabakaları izleme daveti gönderiyor. Ama benim
ülkemde, bu kapılar bizlere hepten kapalı. Çünkü
ilgililer, bizim gazeteci olduğumuzu hala algılayamamış.
Biz ne istiyoruz?
Yasamızı istiyoruz!
"Sorunlu" değil, "sorumlu" olmak istiyoruz.
Bakalım bugün, devletin zirvesinde sorumlu olmak için gereken
adımlar atılacak mı?