Birlikte Türkiye'yi batırıyorlar!
Abone olRuşen Çakır cemaat ve hükumetin battığını, ülkeyi de kendileriyle birlikte batırdıklarını yazdı bugün.
Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır, bugün köşesinden şu sorunun
yanıtını aradı; "Eğer cemaat-hükümet çatışması olmasaydı,
vatandaşlar, titizlikle istiflendiği belli olan bu kayıtlardan
haberdar olabilirler miydi?"
"Normal şartlarda cemaat ile hükümetin birbirlerini tüketmesiyle
Türkiye’nin önünün açılması beklenirdi." diyen yazar,
yaşananların sonucunda böyle bir şey görme garantimizin olmadığını
söylüyor. Çakır'a göre, cemaat ve iktidar batıyor ve batarken de
Türkiye'yi de batırıyor.
İŞTE RUŞEN ÇAKIR'IN BUGÜNKÜ YAZISI...
Önceki günkü yazımı
(http://www.rusencakir.com/Basbakan-Erdogan-da-kendi-gucunun-kurbani-oluyor/2530)
“hem cemaat, hem hükümet, ama en önemlisi tüm Türkiye kaybediyor”
cümlesiyle bitirdiğim için olumlu ve olumsuz çok tepki aldım.
Olumluları bir kenara bırakalım. Bu yazıda, yaşananların son
tahlilde Türkiye’nin hayrına olacağına inananlarla tartışmak
istiyorum.
Mesela demokrat kişiliğine hep saygı duyduğum Hüseyin Ergün tespitime “Hayır; tam tersine, Türkiye kazanıyor çünkü irin dışa akıyor“ diye itiraz ediyor. Bir okurum da “Bu şekilde anti-demokratik icraatlar sergileyen ve seviyeyi oldukça düşüren, varlıklarının ülkeye son tahlilde çok da yararı olmadığını düşündüğüm iki kurumun birbirlerini zayıflatması, uzun vadede ülkemiz için neden kötü olsun?“ diye soruyor.
İRİN İÇERİYE Mİ AKIYOR DIŞARIYA MI?
Tartışmanın eksenine Ergün’ün “irin dışa akıyor” önermesini almak işimizi kolaylaştırabilir. Gerçekten de teorik olarak, birbirini çok yakından ve iyi tanıyan; birbirlerinin defolarını ortaya çıkarma imkânına sahip iki gücün böylesine amansız mücadelesinin ülkenin arınmasına katkıda bulunması beklenir.
Fakat pratikte işlerin tam tersine geliştiğini, irinin dışa
değil içe aktığını düşünüyorum. Örneğin her iki tarafın sosyal
medya üzerinden dolaşıma soktuğu dinleme kayıtlarını ele alalım: Bu
kayıtlar sayesinde, bir yandan rüşvet, yolsuzluklar ve bunların
beraberinde getirdiği her türlü ahlaki çöküntüyü; ayrıca
Başbakan’ın basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi demokrasinin
evrensel değerlerini umursamadığını; öte yandan Fethullah Gülen’in
bir dini cemaat liderinin çok ötesinde, dünya işleriyle ve
dolayısıyla siyasetle fazlasıyla ilgili kişi olduğunu öğrendik.
BU KAYITLAR TOPLUMA İYİLİK İÇİN DEĞİL DÜŞMANA KÖTÜLÜK İÇİN
Peki sonra ne oldu? Galiba öğrendiğimizle kaldık. Bu kayıtların, tarafların karşılıklı olarak birbirlerini yıpratmalarına yol açtığı muhakkak. Fakat kayıtlar aracılığıyla edindiğimiz bilgilenmelerin ülke olarak arınmamıza katkıda bulunduğunu söylemek çok zor, hatta imkânsız. Çünkü her iki taraf da bu kayıtları topluma iyilik yapmak için değil, düşmanına kötülük yapmak için, denetimli bir şekilde dolaşıma sokuyor.
Eğer sahiden toplumun iyiliğini düşünmüş olsalar, bu kayıtları hiç bekletmeden, sıcağı sıcağına devreye sokar ve olayların başka türlü akmasına neden olabilirlerdi.
Farkındayım, epey karışık oldu. Ancak şu basit soruyla meramımı daha iyi anlatabilirim sanıyorum: Eğer cemaat-hükümet çatışması olmasaydı, vatandaşlar, titizlikle istiflendiği belli olan bu kayıtlardan haberdar olabilirler miydi?
Bir diğer soru da şu olabilir: Taraflar ellerinin altındaki kayıtları ayıklarken ve bunların yayınlanacağı zamanı hesaplarken neyi gözetiyor: kamu yararını mı, yaşanan savaşın gidişatını mı?
HEP BİRLİKTE BATIYORUZ, ÜÇÜNCÜ BİR GÜÇ YOK
Girişte atıfta bulunduğum yazıma ilkin “Cemaat ve hükümet
birlikte batıyor, Türkiye’yi de batırıyorlar” başlığını atmayı
düşünmüştüm. Nasip bu yazıyaymış! Normal şartlarda cemaat ile
hükümetin birbirlerini tüketmesiyle Türkiye’nin önünün açılması
beklenirdi. Ama 17 Aralık’tan bu yana yaşadıklarımıza baktığımızda
böyle olacağının herhangi bir garantisi bulunmadığını görüyoruz.
Çünkü onların birlikte batmalarından da istifade ederek kendisini
Türkiye toplumuna bir iktidar alternatifi olarak sunabilecek üçüncü
bir güç ortaya çık(a)madı ve yakın zamanda çıkacağa da
benzemiyor.
AKLA İLK OLARAK CHP GELİYOR
AMA...
Akla ilk olarak CHP geliyor, ancak ana muhalefet partisi yerel
seçim kampanyasını büyük ölçüde cemaatin, iktidar partisi ve
özellikle Başbakan Erdoğan’a indirdiği darbeler üzerine inşa etmiş
durumda. Bu kampanyanın başarılı olması hâlinde CHP’nin cemaate
hayli borçlu kalacağını ve Cemaat-AKP ittifakı deneyiminden
hareketle, bunun da yeni tür bir vesayet ilişkisini beraberinde
getireceğini düşünebiliriz.
TÜRKİYE HIZLA DİBE DOĞRU YOL
ALIYOR
Cemaat-hükümet savaşından olumsuz anlamda etkilenmeyen yegâne gücün, bütün tereddütlerine rağmen Kürt siyasi hareketi olduğunu söyleyebiliriz. Fakat BDP’ye kardeş olarak devreye giren HDP’nin henüz emekleme aşamasında bile olmaması nedeniyle bu hareket tüm Türkiye’ye hitap etme imkânına sahip değil
Sonuç olarak 17 Aralık sürecinde irin dışa değil içe doğru akıyor ve Türkiye hızla dibe doğru yol alıyor.
Umarım tersi doğru çıkar ve ben de mahcup olurum.