Biricikligil'in ilk resim sergisi
Abone olGenç sanatçı Banu Biricikligil ilk resim sergisini açıyor. Ressam özel bir durumdan çok, içinde yaşadığımız dünyanın genel kaygılarını konu alıyor.
Ressam Banu Birecikligil, özel bir durumdan çok, içinde
yaşadığımız dünyanın genel kaygılarını konu alıyor. Sanatçının, “
Kafamızda oluşan ve de oluşturulan gerçekler... Medya yoluyla
edindiğimiz gerçeklik... ve de yabancılaşma” diye açıkladığı,
değişik yerlerden eline geçen görsel malzemelerden faydalanarak,
bunları bir resimde bir araya getirdiğinde farklı anlamlar
absürdlükleri ile ortaya çıkarıyor. “Güzel satıhın altında ironi
yolu ile belli belirsiz bir irkilme elde etmek istiyorum. Kızlar
ise masum bilgisiz ve vurdum duymaz şımarık halleriyle, belki
kurban belki suçlu konumda, arkadaki ürkünç sahneye işaret ediyor.”
Banu Birecikligil’in eserlerini 17 Mart – 09 Nisan 2005 tarihleri
arasında izleyebilirsiniz. “Yadırgamak” sanat ve bilimin ortak
fiil’lerinden biridir. Normal dışı durumlar onların ilgi alanına
girer. Zaten appearance ile essence arasındaki yadırgatıcı fark
olmasaydı her ikisi de var olmazdı. Her türlü sapmayı irdelemeye
karşı tedavi kabul etmez zaafları, bilim ve sanatın temel varoluş
koşuludur. Bilim insanları sapmanın nedenlerini ararken, sanatçılar
sapmanın sonucunda oluşan çelişkili imgeler ve “tuhaf” duygular
üzerine düşünürler. Banu Birecikligil’in resmi bu çelişkili imgeler
üzerinde gelişir, bununla da kalmaz. Gelişim işleminin kendisi bile
bir çelişkiler dizgesidir: Buğulu bir temkinin hemen yanı başında
haykıran renkler, en son boyanan arka planlar, olanaksız durumlar,
yapı bozumu ve diğerleri…Bu dağınıklığı bir arada tutmayı başaran
iki önemli unsur vardır. İlki, Banu’nun resmine sinmiş olan keskin
ironidir. Burada ironi ile kara mizah arasındaki subtle farka
dikkatinizi çekmek isterim. Bu ironi duygusu sayesinde resimlerini
bitirmeden de ayrılır tuvalden. “Bitmiş” olanda son söz
söylenmiştir. Banu ise son sözünü zamana bırakır. Zaman bu
resimlerde içsel bir unsurdur. Çocukluk imgeleri ve aile
fotoğrafları, her gün üzerimize çullanan reklam ve facia
fotoğrafları ile aynı düzlemde buluşur. Anı ve kehanet aynı zaman
kipinde telaffuz edilir. Oysa, boyanın arasından sızan weltschmerz
duygusunun, resimlerin asılmadan az önce boyandığını ima etmesi
nasıl açıklanacaktır? Boya kurumuştur ama bıraktığı etki üzerimize
yapışır. Boya suç aletidir. Artık suça biz de bulaştırılmışızdır.
Bu “az önce” hali boyama biçiminde de hissedilir. Resimlerin
yapılışı sırasındaki taze ruh hala karşımızdadır. Çoğu resim
yapanın kayıtsızlık kılıfında sunmak istediği “kötü ötesi” boyayı,
Banu gerektiği kadar uygular. Sözü vurgulamak adına sesi
kullanabilmek bir beceri göstergesidir. Sanatçı becerikli olandır.
Bu resimlerin beni çeken yanı, onları üreten elin becerisinden
utanmaması, ne de tamamen ona yaslanmasındadır. Resimlerindeki
dağınıklığı bir arada tutmayı sağlayan ikinci unsur olarak da bunu
kaydedebiliriz. Zaten kayıtsızlık bu resimlerin yanına bile
uğramamıştır. Banu kayıtlıdır. Kaydeder. Bir farkla, genele ait
olanı, düşünce tülbentinden süzülen ayrıntıda kaydeder. Pasif olan
geçmiş, bu günün varlığında aktife dönüşür. Sanat, neden en sinsi
düşmanı olan güzelliği içinde beslemek zorundadır? Bu tuzağın
cazibesine kapılmayanımız var mı? Güzelliğin en makbul olanı ise
ayrıntıda, daha doğrusu essence’da filizlenir. Banu’nun, ayrıntının
tekilliğine doğru, bu essence’ın peşinde giderken güzelliğin
tuzağına düşmeyeceğini umuyorum. Burhan Kum