23 Nisan Çocuk Bayramı kontenjanından
yararlanarak yazımı yazmadığım Cuma gününü kendime tatil ilan
edip,
çocuklar gibi şen bir gün geçirip,
hemen arkasından nazarlara gelip,
yatak döşek yatıp,
şu anda da size bu satırları korkunç bir
migren atağı yüzünden hastanelik olmuşluğumun hemen arkasından yarı
kapalı gözlerle yazmaktayım.
Bu ara çok yoğun günler geçirmekteyim.
Belki inanmayacaksınız ama her sabah 09’da
evden çıkıp,
en erken 22’de dönüp,
çikolata bile yiyemeyecek kadar yorgun
oluyorum.
Yakında sizlere bir süprizim var!
“Acaba nedir nedir?” diye soracak
olursanız.
Şimdilik ser verip sır vermeyeceğim.
Her an yeni fikirler peşinde koşup,
“daha neler yapmalıyım” diye düşünmeden
edemeyen yazarınız olarak yine boş durmadım.
Beni takip etmeye devam edin.
Ayrıca çok yakında birbirinden özel ve
eğlenceli röportajlarla da bu köşede yeniliklerime devam ediyor
olacağım.
Biri beni durdurmasın lütfenJ
Tabi tüm bu yoğunluğun arasında önümüzdeki
günlerdeki yazılarımı, trafiğin en sıkışık olduğu anları fırsat
bilip yazacağımdan, vereceğim rahatsızlıktan dolayı şimdiden özür
dilerim.
Ayrıca KGS’mi doldurdumJ
Ama KGS’e gişesine uzanabilirken, neden
gişelerinin yanlarına ektikleri lalelere uzanamayıp dokunamadığımı
anlayamıyorum.
Sayın Büyükşehir Belediyesi; bir dahaki sefere
laleleri uzanabileceğim mesafeye ekmenizi rica ediyorum.
Söz koparmayacağım.
Zaten çiçek koparmak hiç adetim değildir.
Koparanları da şiddetle kınıyorum.
Bu arada en sevdiğim şeyin köprüden geçerken
sağ şeride geçip, camları açıp, müziği de sonuna kadar açmak
olduğunu söylemem lazım.
Denemenizi şiddetle tavsiye ederim.
Kısa bir anda olsa günün rutin koşturmasından
sıyrılıp, boğazın havasını ciğerlerinize çekip, saçlarınızı da
rüzgârda savrulmaya bırakın.
Kesinlikle iyi geliyor.
Tabi eğer benim gibi bu ara her gün karşıya
geçmek zorundaysanız.
Neyse, kısaca bu yoğunluğun arkasından umarım
seveceğiniz bir çalışmayı, yakında sizlerle buluşturacağım.
Şimdilik kendinize iyi bakın.
Çarşambaya görüşmek üzere…