Birbirimizi Türkiyeli olarak kabul edersek eğer

Nagehan Alçı'nın röportajını ilgiyle ve hayıflanarak okudum. "Keşke" dedim derin bir iç geçirerek. Ve kendime şu soruyu sordum:

Hadi ÖZIŞIK hadi.ozisik@internethaber.com

Güney Afrika'da geçmişte ne yaşandıysa, bir benzeri bugün ülkemizde yaşanıyor.

Akşam yazarı Nagehan Alçı'ya konuşan dönemin Savunma Bakanı ve Başmüzakerecisi Roelf Meyer, ülkesinde barışın, huzurun nasıl tesis edildiğini anlatmış:

"Birbirimizi Güney Afrikalı olarak kabul ederek işe başladık. Aynı ülkeyi paylaştığımızın idrakiydi bu. Aynı rüyayı paylaşıyorduk."

Biz de aynı ülkeyi paylaşıyoruz ama ne yazık ki, birbirimizi boğazlamakla meşgulüz. Birbirimizi Türkiyeli kabul etmek bir yana, düşmanca bakıyoruz birbirimize. Gizlimiz saklımız da yok artık, birbirimizi boğazlamak için fırsat kolluyoruz adeta.

Meclis kürsüsünden haykıran liderleri dinlediğimizde, içimiz burkuluyor. Dahası korkuyoruz, bu haykırışların, bu yüksek voltajlı çıkışların, ülkeyi nereye sürükleyeceğinden endişe duyuyoruz.

Güney Afrika'da geçmişte yaşananların bir benzeri bugün ülkemizde yaşanıyor. Roelf Meyer'e göre, Siyahlar ile beyazlar "yeni bir anayasa" üzerinde uzlaşarak özgürleşmişler. Bizde ise "yeni bir anayasa" sözü beraberinde kavgayı getiriyor. "Yeni anayasa" bizi birleştireceğine, hepimizi bir yapacağına ayrıştırıyor.

Bir "demokratik açılım" konuşuldu bu ülkede. Daha doğrusu konuşulamadı. İktidar bildiğini, muhalefet bildiğini okudu. Ve belki de yılların kanayan yarasına merhem olacak o "açılım" açılmadan kapanıverdi.

Güney Afrika halkı özgürlüğe diyalogla kavuşmuş. Diyalog ayrışan insanları birleştirmiş. Meyer o yüzden diyor ki:

"Artık öteki yok. Bir arada yaşam var!"

Ne güzel değil mi?

Biz ise "ötekileştirmek" adına ne varsa yapıyoruz!

Meyer, konuşmasının bir yerinde, "Ayrılık ekonomimizi mahvetti" diyor ve ekliyor:

"İntikam duygusundan yeni anayasa ile kurtulduk."

Ayrılıklar, ayrışmalar bizim de ekonomimizin içine etti. İntikam duygusu ise bizde giderek artıyor. Kimimiz darbe planlıyoruz, kimimiz askerin botuyla yol almaya çalışıyoruz, kimimiz de iktidar sarhoşluğu adeta ortalığı talan ediyoruz.

Öyle güzel bir tespitte bulunmuş ki Roelf Meyer:

"Türkiye'de Aparthed beyazla beyaz arasında."

Güney Afrika'yı çökerten, beyaz ile siyahı birbirine kırdıran o kahrolası sistemden bahsediyor Meyer. Haksız da değil, bizde beyaz ile beyaz birbirinin canına ot tıkıyor. Müzakere, diyalog hak getire. Değil bir araya gelmek, bizimkiler birbirlerine randevu bile vermiyor.

Adamlar bu işi iyi yapıyor. İki karşıt tarafı temsil eden iki kişi. Farklı geçmişe sahip. Hatta düşman. Ama bir olmak için ne gerekiyorsa yapmışlar. Öncelikle kimse kimseye ne yapması gerektiği konusunda ahkam kesmemiş. Birlikte yol almışlar. İkincisi, aynı ülkeyi paylaştıkları idrakiyle aynı rüyayı paylaşmışlar. Kimse diğerine caka satmamış. Birbirlerine güvenmişler. Birbirlerini eşit kabul etmişler. Hal böyle olunca, özgürlük kendiliğinden gelivermiş.

Nagehan Alçı'nın röportajını ilgiyle ve hayıflanarak okudum. "Keşke" dedim derin bir iç geçirerek. Ve kendime şu soruyu sordum:

"Biz neden başaramıyoruz?"

Çünkü biz birbirimizi Türkiyeli olarak kabul etmiyoruz. Çünkü biz aynı rüyayı paylaşmıyoruz. O yüzden bizde bir arada yaşam olmuyor. O yüzden öteki oluyoruz!

Ölümüm senin elinden olsun Tayfun kardeş!

De... Askere "kin ve nefret" duygusu içerisinde olduğumu nereden çıkardınız. Tamam tamam, sen idamı geri getir, beni as falan da... Olmayan bir suçtan ötürü de beni mahkum etme olur mu?

Diyorsun ki:
"Sizin için çok üzülüyorum. 
Askere olan kin ve nefret denizinde boğulacaksınız.
 Bu olaylara sebep olan siyasiler yüce divanda, siz mahkemelerde yargılanacaksınız. İnşallah idam cezasının geri gelmesiyle hepinizi öteki dünyaya elele uğurlayacağız."

Sana bir şey söyleyeyim mi güzel kardeşim... Askere kin ve nefretim asla olmadı. Ama sen bu bakışla askeri seviyorsan, ben askere kin ve nefret denizinde boğulmaya dünden hazırım. Yeter ki senin zihniyetinle askeri sevmeyeyim!