Güney Afrika'da geçmişte ne yaşandıysa, bir benzeri bugün
ülkemizde yaşanıyor.
Akşam yazarı Nagehan Alçı'ya konuşan dönemin Savunma Bakanı
ve Başmüzakerecisi Roelf Meyer, ülkesinde barışın, huzurun
nasıl tesis edildiğini anlatmış:
"Birbirimizi Güney Afrikalı olarak kabul ederek işe
başladık. Aynı ülkeyi paylaştığımızın idrakiydi bu. Aynı rüyayı
paylaşıyorduk."
Biz de aynı ülkeyi paylaşıyoruz ama ne yazık ki, birbirimizi
boğazlamakla meşgulüz. Birbirimizi Türkiyeli kabul etmek
bir yana, düşmanca bakıyoruz birbirimize. Gizlimiz saklımız da yok
artık, birbirimizi boğazlamak için fırsat kolluyoruz
adeta.
Meclis kürsüsünden haykıran liderleri dinlediğimizde, içimiz
burkuluyor. Dahası korkuyoruz, bu haykırışların, bu yüksek
voltajlı çıkışların, ülkeyi nereye sürükleyeceğinden endişe
duyuyoruz.
Güney Afrika'da geçmişte yaşananların bir benzeri bugün ülkemizde
yaşanıyor. Roelf Meyer'e göre, Siyahlar ile beyazlar "yeni
bir anayasa" üzerinde uzlaşarak özgürleşmişler. Bizde ise
"yeni bir anayasa" sözü beraberinde kavgayı
getiriyor. "Yeni anayasa" bizi birleştireceğine, hepimizi
bir yapacağına ayrıştırıyor.
Bir "demokratik açılım" konuşuldu bu ülkede. Daha
doğrusu konuşulamadı. İktidar bildiğini, muhalefet
bildiğini okudu. Ve belki de yılların kanayan yarasına merhem
olacak o "açılım" açılmadan kapanıverdi.
Güney Afrika halkı özgürlüğe diyalogla kavuşmuş. Diyalog ayrışan
insanları birleştirmiş. Meyer o yüzden diyor ki:
"Artık öteki yok. Bir arada yaşam var!"
Ne güzel değil mi?
Biz ise "ötekileştirmek" adına ne varsa
yapıyoruz!
Meyer, konuşmasının bir yerinde, "Ayrılık ekonomimizi
mahvetti" diyor ve ekliyor:
"İntikam duygusundan yeni anayasa ile
kurtulduk."
Ayrılıklar, ayrışmalar bizim de ekonomimizin içine etti.
İntikam duygusu ise bizde giderek artıyor. Kimimiz
darbe planlıyoruz, kimimiz askerin botuyla yol almaya çalışıyoruz,
kimimiz de iktidar sarhoşluğu adeta ortalığı talan ediyoruz.
Öyle güzel bir tespitte bulunmuş ki Roelf Meyer:
"Türkiye'de Aparthed beyazla beyaz
arasında."
Güney Afrika'yı çökerten, beyaz ile siyahı birbirine kırdıran o
kahrolası sistemden bahsediyor Meyer. Haksız da değil,
bizde beyaz ile beyaz birbirinin canına ot tıkıyor. Müzakere,
diyalog hak getire. Değil bir araya gelmek, bizimkiler birbirlerine
randevu bile vermiyor.
Adamlar bu işi iyi yapıyor. İki karşıt tarafı temsil eden iki kişi.
Farklı geçmişe sahip. Hatta düşman. Ama bir olmak için ne
gerekiyorsa yapmışlar. Öncelikle kimse kimseye ne yapması
gerektiği konusunda ahkam kesmemiş. Birlikte yol almışlar.
İkincisi, aynı ülkeyi paylaştıkları idrakiyle aynı rüyayı
paylaşmışlar. Kimse diğerine caka satmamış. Birbirlerine
güvenmişler. Birbirlerini eşit kabul etmişler. Hal böyle olunca,
özgürlük kendiliğinden gelivermiş.
Nagehan Alçı'nın röportajını ilgiyle ve hayıflanarak okudum.
"Keşke" dedim derin bir iç geçirerek. Ve kendime
şu soruyu sordum:
"Biz neden başaramıyoruz?"
Çünkü biz birbirimizi Türkiyeli olarak kabul etmiyoruz.
Çünkü biz aynı rüyayı paylaşmıyoruz. O yüzden bizde bir
arada yaşam olmuyor. O yüzden öteki oluyoruz!
Ölümüm senin elinden olsun Tayfun kardeş!
De... Askere "kin ve nefret" duygusu
içerisinde olduğumu nereden çıkardınız. Tamam tamam, sen idamı geri
getir, beni as falan da... Olmayan bir suçtan ötürü de beni mahkum
etme olur mu?
Diyorsun ki:
"Sizin için çok üzülüyorum.
Askere olan kin ve nefret denizinde boğulacaksınız.
Bu olaylara sebep olan siyasiler yüce divanda, siz
mahkemelerde yargılanacaksınız. İnşallah idam cezasının geri
gelmesiyle hepinizi öteki dünyaya elele
uğurlayacağız."
Sana bir şey söyleyeyim mi güzel kardeşim... Askere kin ve
nefretim asla olmadı. Ama sen bu bakışla askeri seviyorsan, ben
askere kin ve nefret denizinde boğulmaya dünden hazırım. Yeter ki
senin zihniyetinle askeri sevmeyeyim!