Birand'dan soykırım için 2015 uyarısı
Abone olGazeteci Mehmed Ali Birand, Ermeni soykırımını inkarın suç sayılmasının Fransa'da kabul edilmesine karşı yapılması gerekenleri yazdı
Fransa Parlamentosu ve Senatosu'nda Ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasal düzenlemenin kabul edilmesi Türkiye'de büyük bir infial yarattı.
Sokaktaki yurttaştan, devletin en tepe noktasına kadar toplumun her kesimi tepkisini kendi meşrebine göre gösterdi.
Posta gazetesi Yazarı Mehmet Ali Birand ise konuya farklı bir açıdan yaklaştı. Önce 2015 yılının Ermeniler için önemini, alınması gereken önlemleri anlattı, sonra da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sakin bir ruh hali ve doğru ses tonuyla verdiği tepkisini alkışladı.
Birand yazısının sonunda da meslektaşlarını uyardı:
"Yorumcularımızdan, özellikle de her şeyi bilirmiş gibi konuşan gazeteci dostlardan bazılarına özel ricamız var. Lütfen kışkırtmayın bu toplumu. Siz abarttıkça, sokaktaki insanlarımız daha da uçuyor. Sonunda kendi kendimize zarar veriyoruz"
İşte Mehmet Ali Birand'ın gündemin nabzını tutan önemli yazısı...
"Olan oldu ve beklenen sonuç çıktı. Vazo kırıldı. Şimdi ayaklanıp Fransızları dövmeye ve yaptıklarından dolayı pişman etmeye çalışabilirdik. Şimdiye kadar da hep böyle yaptık. Başbakan ilk defa soğukkanlı bir tepki gösterdi. Doğrusunu yaptı. Zira daha gidilecek çok uzun bir yolumuz var.
Artık olan oldu ve beklenen sonuç çıktı. Nadide bir vazo paramparça oldu.
Fransa'da kabul edilen yasa tamamen siyasi niteliklidir. Biz istediğimiz kadar sert tepki gösterelim, ayıplayalım, yerden yere vuralım, Sarkozy istediklerini elde etti.
Hem seçimler öncesinde Ermeni oylarının Sosyalistlere gitmesini önledi, hem Türkiye'ye karşı duran bir cumhurbaşkanı olarak aşırı sağ oylarına göz kırptı. Bu arada da Ankara'nın Avrupa Birliği yolunu biraz daha tıkamış oldu. Yani bir taşla -kendi politikaları çerçevesinde- birkaç kuş vurdu.
Fransız Parlamentosu ve senatosundaki tartışmalar sırasında eminim dikkatinizi çekmiştir. Konuşmacıların hemen hemen tamamı "Soykırım"ın yaşandığını, Türkiye'nin sorumlu olduğunu kabul etmişlerdir. Kimseler çıkıp, bunun aksini söylememiştir. Bizim asıl gözden kaçırdığımız işte bu algıdır. Sadece Fransa değil, uluslararası kamuoyu ne yazıktır ki "Soykırım" yaptığımızı kabullenmiştir. Şimdi tartışılan, bunun nasıl cezalandırılacağı ile ilgili konulardır. İleride daha da yeni yaptırımların gelmesi söz konusu olacaktır.
2015'E HAZIRLIK
2015, Ermeniler için çok önemli bir tarih.
Onlara göre, "Soykırım"ın 100. yıldönümüdür ve o tarihte bütün dünya "Soykırım"ı kabul etmeli, Türkiye' yi suçlamalı ve cezalandırmalıdır.
İşte bizim açımızdan asıl önemli tarih budur.
Bugün göstereceğimiz tepkileri, atacağımız adımları 2015'e göre ayarlamamız, hesaplarımızı da ona göre yapmamız gerekmektedir. Bu defaki tepkiler, ilerideki tepkilerimizin bir işareti olarak algılanacaktır.
Aşırı tepkiler bizi yalnızlaştırır, haksızlaştırır ve kendi kendimizi yaralar...
Unutmayalım, yarın sırada Amerika var... Öbür gün belki Almanya veya İspanya da bu kervana katılabilirler. O zaman ne yapacağımızı da şimdiden hesaplamamız gerekiyor.
İşte önümüzdeki bu ince yolu gördükçe, Başbakan Erdoğan'ın dünkü tepkisini çok sağlıklı görüyorum. Bağırıp çağırmak yerine, kendimize zarar verdirecek ambargo kararları almak yerine, soğukkanlı davranmanın çok doğru olduğuna inanıyorum.
Tabii tepki olacak ve önlemler gelecektir, ancak bir "Avrupalı" gibi davranılacaktır.
ABUK SABUK TEPKİLER SADECE BİZİ KÜÇÜLTÜR...
En büyük korkum, Başbakan'ın soğukkanlı yaklaşımını göremeyen ve durumdan vazife çıkaracak olan belediyeler, parti teşkilatları, sivil toplum örgütleri, dernekler vb...
Şimdiye kadar hep aynı manzaralarla karşılaşırdık.
Sokaklara dökülürler, ellerinde bayraklar ve siyah çelenklerle, Fransız temsilciliklerine yürürlerdi; bayraklar yakılır, üstünde tepinilir ve birbirinden çirkin küfürler edilirdi. Kasaplar Derneği'nin gösterisinin daha parlağını yapmak isteyen Dericiler Federasyonu ve bilmem ne sendikası da yola dökülür, bir yarıştır başlardı.
Hele belediyeler işin içine girince, durum daha da vahimleşirdi.
Cadde isimlerinin değiştirilmesi, "İstemiyorum kardeşim, ben kendi hakkımı korumasını bilirim" demelerine rağmen Cezayirlilerin heykellerinin dikilmesi... Daha da garibi, geçenlerde olduğu gibi, Fransız okullarına teftiş heyetleri gönderilmesi gibi "tepkiler" yaşanırdı.
Yalım Eralp'in dün CNN TÜRK'teki yorumunda dikkat çektiği gibi, çok bağırarak tepki göstermek, bir noktadan sonra uluslararası kamuoyundaki inandırıcılığı da kaybettiriyor. Ama kimse bunu düşünmezdi. İçeriye dönük show yapılırdı. O zaman da ciddiye alınmamaya başlanıyorsunuz.
İşte bu nedenlerle, Başbakan'ın bu konuya genel yaklaşımı çok doğrudur.
Tabii bundan sonrasında neler yapılacağını da iyi hesaplamak gerekir.
AMMA DA ÇOK YAPTIRIM UZMANIMIZ VARMIŞ (!)
Bayılıyorum bu halimize...
Hemen her konuda fikir sahibi olup, neler yapılması gerektiği hakkında konuşmaktan hoşlanıyoruz. Bir gün hakemlerin nasıl düdük çalması gerektiğini tartışır, ertesi gün antrenörün hangi futbolcuyu nerede oynatırsa daha iyi olacağı konusunda ahkam keseriz.
Şu sıralarda en moda uzmanlık dalı, Fransa'ya nasıl tepki gösterilmesi gerektiğini anlatmak.
Aman Allahım kimler neler söylüyor.
Gazetecisinden akademisyenlere, siyasilerden sokaktaki vatandaşa kadar herkesin bir önerisi var.
Kimsenin bilgisi yok, ancak fikri var.
Yorumcularımızdan, özellikle de her şeyi bilirmiş gibi konuşan gazeteci dostlardan bazılarına özel ricamız var. Lütfen kışkırtmayın bu toplumu. Siz abarttıkça, sokaktaki insanlarımız daha da uçuyor. Sonunda kendi kendimize zarar veriyoruz"