Birand'dan bomba itiraflar!
Abone olGazeteci yazar Mehmet Ali Birand, Habertürk ekranlarındaki Doğru Açı programında Belkıs Kılıçkaya'nın sorularını yanıtladı.
Mehmet Ali Birand, medya ve devlet
ilişkilerine dönük eleştirel ve özeleştirel açıklamalarına devam
ediyor:
"Bugün de asker olgusu medyanın
kafasından gitmiş değil. Maazallah ortam değişse, medya hemen
eskiye döner, ’ne iyi oldu da geldiler’ demekten
çekinmez."
Türkiye’de özür dilemesi gereken sadece devlet ve siyasi otorite
mi? Ya medya... Kimlerden özür dilemeli? Cumhuriyet tarihinin
karanlık sayfalarında medya nasıl rol oynadı? Hüseyin Aygün,
Dersim’den 90’lı yıllarda söz etseydi, Dersim medyada kaç sütun yer
bulurdu?
Gazeteci yazar Mehmet Ali Birand,
Habertürk ekranlarındaki Doğru Açı
programında Belkıs Kılıçkaya’nın sorularını yanıtladı...
HÜSEYİN AYGÜN VE 1990’LI YILLARDA
MEDYA
"Hüseyin Aygün 1990’lı yıllarda Dersim çıkışını yapsa, medyada çok
az yer bulurdu. Partiden atılırdı, kaynayan kazanlara atılırdı, bir
daha da adından söz eden çıkmazdı. 1990’lı yıllarda Kürt meselesi
hiç konuşulmaması gereken bir meseleydi. 12 Eylül kitabını
yazdığımda darbenin bir sebebi olarak da Kürt meselesini
göstermiştim. Evren bu fikre itiraz etmedi, fakat ’’Kürt’’
kelimesini kullanmama kızdı. Kürtler’in varlığını aşikar
kılmamıza tepki göstermişti. Zira Kürt yoktu, haydutlar vardı,
Güneydoğu bizim gidebileceğimiz bir yer değildi, çok uzaktı. Genel
algı buydu."
MEDYA VE DEVLET
"Medya aslında devletin medyasıydı. Medya siyasi iktidarlara
güvenmedi. Daima devlete, devlete derken askerin ve bürokrasinin ne
dediğine baktı. Medyanın özür dilemesi gereken o kadar çok
şey var ki. 6-7 Eylül olaylarında ’namussuzlar Atatürk’ün
evinde bomba patlattılar’ diye yazdı medya.
’Vatandaş Türkçe konuş, bütün bu paraları gayri müslümler
kazanıyor. Biz çulsuz kalıyoruz.’ Bunlar yazıldı... Mesele
daima devletin yanında olmaktı. 60’larda 27 Mayıs’a destek verildi,
12 Mart’ta medya zaten işin içindeydi. Hasan Cemal yazdı bütün bu
dönemi. 12 Eylül’de ’iyi ki geldiler’ dedi medya.
Şaşırtıcı olacak ama 12 Eylül anayasasına iki kişi karşı
çıkmıştı, biri Oktay Ekşi, diğeri Nezih Demirkent."
ASKER 28 ŞUBAT VE MEDYA
"Asker her zaman her şeye hakimdi Türkiye’de. Özal askere rağmen
geldi denirdi ama Özal’ın kendisi ’Askerler bana dua edecek
onları ben koruyacağım’ diyordu.
Medya da askere bakar. ’Asker vatanı tabiki sivilden çok
sever. Asla yolsuzluk yapmaz... ’ Böyle diye diye bir
koruma altına girdi ordu.
28 Şubat da bu sayede oldu. Askerler 28 Şubat’ta medya üzerinde
yılların yatırımını kullandı. MGK’lar bütün gün avaz avaz
yayınlarla verilirdi. Güç ordudaydı, medya da o gücü yansıtmaya
çalışıyordu. Kim daha güçlü diye bakılırdı. Siyasi iktidar mı
devlet mi? Türkiye’de medya ’bizim halkımız cahil, koyun gibi
nereye çekersen oraya gider. Allah korusun bunlar irticayı da
getirir’ diye düşünür. Devlet çok gaddardır. Ben 28 Şubat’ta bir
günde işten atıldım.
Asker sever, askere inanan gazeteciler vardır. Türk medyasının
kafasından asker olgusu aslında bugün de gitmedi."
ERDOĞAN VE SİVİL OTORİTE
"Eğer Erdoğan asker üzerinde bir sivil otorite kuramamış olsaydı
bugün de yayınlar farklı olmazdı emin olun. MGK’lar da eskisi gibi
duyurulurdu, ağustos ayındaki atamalar da, ki bugün maazallah
yeniden eskiye dönüş söz konusu olsa mesela bir koalisyon hükümeti
filan gelse, medya hemen döner. ’Ne iyi oldu da askerin
gücü geldi’ derler. Koalisyonu çok sever medya; 2-3
partili zayıf koalisyonları. Hem onları birbirine düşürür, hem akıl
öğretir. Hep parlamenterleri hırpaladık. Mesela kara kuvvetleri
komutanını imkan var mı eleştirmeye. Türkiye’de medya devletin
bütün günahlarının tam ortağıdır. Benim meslektaşlarım henüz
yeterince ortaya çıkıp ’ben özür dilerim’ demedi. Kafalarında ’ya
durum değişirse, hele biraz daha bekleyelim’ düşüncesi var. Bana da
bizim cenahtan eleştiri geldi, ’sen İslamcılara prim veriyorsun’
dediler, 28 Şubat’ta nasıl kullanıldığımızı ifşa ettiğim için.
İnsan hatasını tanır ve özür dilerse büyür."