Ben sadece ekrandan ve yazılarından tanıyorum, ona
bayılıyordum.
Doğallığına, cesaretine, aşkla yaptığı haberlere,
telaşına, gaflarına, kahkahalarına hayrandım.
Onunla bu dünyada tanışmak nasip olmadı, kim bilir belki
"gerçek alem"de karşılaşırız...
Onu, dün ve bugün, öğrencileri, kendi tabiriyle "yol
arkadaşları" anlattı.
Onlar, Mehmet Ali Birand'ın arkasından neden gözyaşları
akıtıyorlar, onu sadece ekrandan tanıyanlar neden bu kadar
üzgünler, çok daha iyi anladım.
Şöyle diyordu öğrencilerinden biri;
"O kadar mütevazıydı ki, bizler ondan bir şey
öğrenebilmek için çırpınırken hiç kibirli davranmazdı, asıl ben
sizden öğreniyorum derdi bize."
Bakar mısınız?
Yaptığı işte 1 numarayken en genç muhabirinin bile ona
öğrettiklerinden bahseden, bunu söyleyen, haberin kahramanı Mehmet
Ali Birand. Kim var ki etrafınızda böyle davranabilen.
Bir başka öğrencisi şöyle dedi: "Bize bir şeyler
öğretmek için çok uğraşıyordu, bundan hiç vazgeçmiyordu. İyi
haberimizden sonra da kötü haberimizden sonra da mutlaka arar,
görüşlerini bildirirdi. Ama kırmadan, incitmeden."
O bir okyanustu çünkü...
Damla damla vermezmiş demek, oluk oluk akıtırmış
bilgisini...
Bir diğer öğrencisi geliyordu hemen mikrofona; "Hiç
sinirlendiğini görmedim, en fazla "eşek herifler" derdi.
Yanlışımızı sesini yükseltmeden düzeltirdi. Hep öğretmendi, aynı
zaman da hep de öğrenciydi."
Azarlamayı, bağırmayı, fırça atmayı motivasyon sanan milyonlarca
yöneticiye, asıl motivasyon kıran şeyin bu davranışların olduğunu
anlatmaya bu cümle yeter de artar sanırım, ekibiyle yaptığı işlerin
başarısı ortadayken.
Bir diğer öğrencisi, bir diğer yol arkadaşı şöyle diyordu:
"Ne yeyip ne içtiğimize kadar sorduğu olurdu, üşüyeceksin,
çok bekleme orada derdi."
Ekibin başında olmanın, çalışanlarını korumak, çalışanlarına
değer vermek olduğunu kavramıştı Mehmet Ali Birand. Bir baba gibi
davranarak...
Öyleydi zaten, biz ekran başında hissediyorduk onun
muhabirlerine sevgisini. Kim bilir kamera arkasında nasıl babalık
yapıyordu onlara.
Bir başka yol arkadaşı konuşuyordu sonra; "Çok iyi iş
çıkarıyorsun, maaşına zam yapılması için yönetimle konuşacağım dedi
bana. Ve gitmeden de yaptı dediğini. Çok değer verirdi
hepimize."
Burada söz konusu kesinlikle para değil. Bu davranışı bir
çalışanına verdiği değer ve onun gelişimini gözlemesi değilse
nedir?
Sonra bir başkası geliyordu mikrofona...
Ağlaya ağlaya anlatıyordu o da, "Hepimize arkadaşı gibi
davranırdı, hiç öfkelenmeden konuşurdu, hep sakindi, hep güler
yüzlüydü. Hepimizi birden kucaklardı, hiç ayrım
yapmazdı."
İşte başarının sırrı.
Ekip çalışmasında konuşma dilinin, güler yüzün, hoş görünün,
şikayet etmemenin, laf sokmamanın, elemanlarından birilerini
ötekileştirmenin önemini anlatan örnek adam.
Ve bütün yol arkadaşları aynı cümleyi kurdular sözleşmiş gibi:
"Ne olursa olsun, hasta da olsan, dertli de olsan, kendini
kötü de hissetsen haberini ver."
İşte sorumluluk.
Ölünceye kadar çalışması da, narkozdan uyanamayacağını hesap
etmeden yazısının gazeteye gidip gitmediğini sorması da mesleğine
olan aşkı ve kurumuna duyduğu sorumluluktan başka bir şey
değil.
Her cümlesi, her hareketi, her haberi örnek alınacak bir adamdı
Mehmet Ali Birand...
İkisini birden başarmıştı, hem çok iyi bir gazeteci hem
çalışanları için çok iyi bir ağabeydi.
O gitti.
İnsanlığını, kahkahalarını, gülen yüzünü, hoş görüsünü,
sevgisini, iş aşkını, mütevazılığını, hayat dolu kalbini taktı
koluna gitti.
Haberler yetim...
İzleyenler yetim...
Yol arkadaşları yetim...
Ne yazsan, ne söylesen anlatılamayacak kadar büyük bir adammış
meğer o.
Bugün cenaze törenine katılan kalabalık da aslında bunu anlattı,
onun arkasından atıp tutan insan kılığına girmiş canavarlara.
Mehmet Ali Birand'ı tapusu kendilerindeymiş gibi postaladılar
cehennemlerine, cehennem yürekliler!
Oysa cennet insanın içindedir ki, bunu hiç
öğrenemeyecekler!
Hep hatırlanacak şeyler bırakmaktır önemli olan giderken
ardında.
Ve en önemli şeydir insanın hayatında, sonsuzluğa uğurlanmalar
da...
Sen çok yaşa Mehmet Ali Birand...
Çok yaşa...
Günün sözü:
Tüm insanların ruhları ölümsüzdür, ancak erdemli
olanlarınki hem ölümsüz hem de ilahidir. (Socrates)