Birand hatırlamak istemiyor
Abone ol28 Şubat'ta Andıç kompolusuna kurban giden Mehmet Ali Birand g günleri bir kez daha yaşadı.
28 Şubat süresinde askere karşı durduğu için Andıç komplosuna
kurban giden Mehmet Ali Birand o günleri hatırlamak istemiyor.
Şeytan taşlamanın bırakılmasını isteyen Birand, Andıç bir daha
tekrarlanır mı? sorusunu sorarak herkesin olmaması için gayret
göstermesini istedi.
Yazı: Mehmet Ali Birand
Kaynak: www.hurriyet.com.tr
-1999 yılında yaşanan bir olay hala gündemde ve hala vicdanları
rahatsız ediyor. Geriye dönüp şeytan taşlamak yerine, bir daha
tekrarlanmamasına çalışalım.
Ben, geçmişte yaşanmış olayların muhasebesini yapan, durmadan
üstüne giden bir insan değilimdir. Geçmişte yaşamam, bugün ve
yarına bakarım. Ne eski başarılarımla övünüp, sürekli hatırlarım,
ne de eskiden beni yaralamış olayları gündemde tutup intikam almaya
çalışırım.
İşte bundan dolayı da, ünlü ANDIÇ (*) olayı hakkında bugüne kadar
konuşmadım, yazmadım. Öylesine bel altı vurulan bir gelişmeydi ki,
üzerine gitmeyi dahi bir zül gibi gördüm. Sanki hiç olmamış gibi
davrandım. Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst düzey komutanlarının
böylesine tamaman yalana dayanan çirkin bir komplo
hazırlayabileceklerini kabul edemedim. Aynı şekilde, Türkiye’nin en
büyük gazeteleri ve gazetecilerinin hiç sorgulamadan, araştırmadan,
“Asker diyorsa mutlaka doğrudur ve alkışlanmalıdır” mantığı ile
harekete geçip, ANDIÇ’ın hedeflediği kişilere yargısız infaz
uygulamalarını hazmedemedim.
Ancak görmezden geldim.
ANDIÇ’ı hazırlayan dönemin komutanlarını önemsemedim... Zira Türk
Ordusunu tanıyordum. Bu olayın birkaç kişiden kaynaklandığını
biliyordum. Nitekim TSK’da, bir süre sonra kendi içinde bir
temizliğe girdi ve ince ayarlarla, bu tip yaklaşımları
benimsemediğini gösterdi.
Medya’nın bir bölümünün çarpık yaklaşımı zaman içinde anlaşıldı ve
yine medya mensupları taarafından eleştirildi.
ANDIÇ olayı sırasında, benim, oğlum Umur ve eşim Cemre’nin
yaşadıklarımızı ne kadar görmezden gelmeye çalışsak dahi, tümüyle
unutmamıza imkan yok.
ANDIÇ, sadece bizleri vurmadı. Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük yara
verdirdi. Ülkenin üstüne titrediği o kurumu yaprattı, güvenirliğini
azalttı. Askerin, karanlık ilişkiler içinde olduğu söylentilerine
(gereksiz şekilde ve tamamen kendi başlarına icat ettikleri bir
komployla) güç verdi.
Yapanlar, yani gerçek sorumlu komutanlar bugüne kadar ağızlarını
açmadılar. Hala da suskunlar. Ancak kamuoyu ve TSK mensuplarının
önemli bölümünün vicdanlarında cezalandılar.
Medya’da bu komploya katılanlar ise bir süredir öz eleştiri
yapıyorlar ve pişmanlıklarını dile getiriyorlar. Özeleştiriler,
bizlerin yaşamımızda açtığı çok derin yaraları unutturmuyor, ancak
yine de doğrusunu yapıyorlar.
Kimseyi suçlamadım, ancak kimseleri de affetmedim ve
affetmeyeceğim.
Artık olanlar oldu.
Şimdi geriye dönüp şeytan taşlamak yerine, gelin bir daha ANDIÇ’lar
olmamasına çalışalım.
1999’da PKK liderlerinden Sakık yakalanmış ve soruşturma zabtına,
yalan ifadeler eklenmişti. Buna göre, Sakık’ın ağzından bazı
gazetecilerin ve sivil toplum örgütlerinin “para karşılığı PKK’ya
destek verdikleri” yazılmıştı. Sonradan bunun Genelkurmay 2 inci
Başkanı Org. Çevik Bir ve Genel sekreter Özkasnak tarafından ANDIÇ
diye adlandırılan bir yazıyla hazırlandığı anlaşılmıştı. Ancak bu
süreçte, komplonun basında geniş şekilde yansıması için de aynı
ikili etkili olmuş ve ben dahil bazı gazeteciler işyerinden
atılmışlardı. Baskıyı Org. Bir ve Özkasnak yapmış, örneğin Aydın
Doğan direnirken, Sabah gazetesi sahibi Dinç Bilgin hemen uyum
göstermiş ve bu ikilinin gerekli gördükleri temizliği
gerçekleştirmişti. Bu gazetecilerin tek kusuru Kürt sorunuyla
ilgili olarak resmi politikaya uyum göstermemeleriydi.