Birand açtı ağzını yumdu gözünü
Abone olMehmet Ali Birand sonunda patladı. Karadayı'nın Taha Akyol'a yazdığı mektup Birand'ın çok ağırına gitmiş.
28 Şubat'ın mağdur gazetecilerinden biri de Mehmet Ali Birand.
Usta gazeteci 28 Şubat'a karışmış askerlere sorusuyla
isyan ediyor.
Bugünkü yazısı net ve bir o kadar kararlı ifadeler içeriyor, lafı uzatmıyorn ve emekli generallerden özür bekliyor Karadayı'nın son açıklamaları Birand'ı çok kızdırmışa benziyor.
Karadayı'nın Andıç'tan haberinin olmadığını söylemesi Birand'ı tartışmaların içine çekmeye mecbur etti. İşte Birand'ın yazısının sonunu "Nihayet içimi döktüm ve rahatladım" dediği bugünkü yazısı:
Açıkça söylemem gerekirse, ben bu Andıç olayından artık bıktım.
Aslında umurumda bile değil, ancak tartışmalar öyle noktalara gider
oldu ki, kimse olayın özüyle ilgilenmiyor. Kim kime emir vermiş
veya vermemiş... Kim kime destek vermiş veya vermemiş...Oysa dikkat
ediyorum, olaya şu veya bu şekilde karışmış olan askerlerden
hiçbiri "Hata ettik, özür dileriz" demiyor. Üstünden 10 yıl
geçmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir Genelkurmay Başkanının aklına
basit bir özür dileme cümlesi dahi gelmedi. Artık zamanı gelmedi
mi?
Genelkurmay eski Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın, Milliyet yazarı
Taha Akyol'a yazdığı mektup olmasa, büyük olasılıkla bu yazıyı
yazmayacaktım. Ancak, doğrusu artık çok ağırıma gittiği için,
içimden haykırmak geliyor:
"Ayıptır. Yaptıklarınız yetmiyormuş gibi, şimdi de üç maymunu
oynuyorsunuz..."
Özellikle Karadayı'ya hiç yakıştıramadım.
Bugüne kadar ANDIÇ olayını hiçbir zaman kullanmadım. Fazla da
düşünmedim. Zira ben geçmişte yaşamam. Daima ileriye bakarım.
Hayatımın en güç günlerini yaşamış olmamarağmen, Çevik Bir'e dahi
düşmanlık duymadım. Bugün herhalde geri dönüp yaptıklarınabakınca,
mutlaka pişman oluyor ve "saçma sapan hareket etmişim"diyordur.
Beni isyan ettiren nedir biliyor musunuz?
Koskoca bir eski Genelkurmay Başkanı'nın kalkıp , Andıç olayından
hiç haberi yokmuş gibi davranmasıdır. Türk Genelkurmay
Başkanlığının nasıl çalıştığını birazcık bilen endeneyimsiz kişi
dahi, ANDIÇ gibi bir planlamanın 1 inci Başkanın haberi olmadan
yapılamayacağını bilir.
Sayın Karadayı eğer merak ediyorsa, bu işleri kimlerin yaptığını
hemen söyliyeyim...
Dönemin Genel Sekreteri Erol Özkasnak, bir albayın cenaze töreninde
yaptığı konuşmada kameraların önünde "Cengiz Çandar ve M.Ali Birand
gibi hainler içimizde yaşıyor" dediği için yolladığım şikayet
faksını "Siz kim oluyorsunuz da, GenelkurmayBaşkanına faks yollamak
cesaretinde bulunuyorsunuz" diye basbar bağırmış ve sinirime hakim
olamayıp, "Asıl siz kim oluyorsunuz?" diye elimdeki telefonu
duvardaparçaladığımı anlatsam, inanır mısınız ?
Aynı kişinin "Komutanım adına sizi arıyorum. M.Ali Birand'ın 32.Gün
programını ekranlarınızda görmek istemiyoruz" diyerek, defalarca
Show TV' nin o dönemlerdekisahibi Erol Aksoy'u aradığını söylesem
ne dersiniz? Aksoy buralarda. Sorun size anlatacaktır.
Özkasnak'ın "Komutanım" dediği kişi, İkinci Başkan Çevik Bir
idi.
Başka tanık istiyor musunuz?
Sabah gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu'ya
sorun...O dönemde Sabah'ın Ankara temsilcisi olan Fatih Çekirge'ye
sorun. Size kimlerin nedediğini anlatacaklardır.
10 yıldır aldırmıyorum, ancak artık bu kadarı da fazla geldi.
10 yıldır gelip geçmiş Genelkurmay Başkanlarından hiçbiri basit bir
özür dileme nezaketinidahi göstermediler. Sanki yapılanlar çok
doğalmış, gerekirse yine yapılabilirmiş gibi biryaklaşımla, ANDIÇ
olayını görmezden geldiler.
Şimdi de kalkıp emri kimin verdiği tartışması yapılıyor.
Yeter artık.
Hiç değilse bir hata yapıldığını kabul edin.
Karadayı'dan bunu beklerdim. Yaşını başını almış, olgun bir Komutan
olarak eski defterleri kapatabilirdi.
Hadi o yapmadı, bugünkü Genelkurmay da hiç düşünmedi mi?
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, herhangi bir konuşmasında bu talihsiz
olaya değinip, nezaket içinde tüm mağdurlardan özür dilemesi, bazı
yanlışlıkların yapıldığını söylemesihoş olmaz mı?
Böyle bir jest TSK'yı küçültmez, aksine büyütür.
ASKER KADAR BAZI GAZETECİLER DE SORUMLUDUR.
Bu konuya bir daha geri dönmek istemiyorum, ancak iki kelime de
kendi meslektaşlarıma edeceğim.
28 şubat döneminde kendini askerden de daha asker gören kimi
meslektaşlarımınyazılarında veya programlarında, bizleri nasıl
yerden yere vurduklarını hiçbir zamanunutmayacağım. Bunlardan
bazıları özür dileme büyüklüğünü gösterdiler. Ancak birbölümü var
ki, o günlerde yapmadıkları kalmadı, oysa bugün Ergenekon olayında
mağdur duruma düşünce "Nerdesiniz, neden bizi yalnız
bırakıyorsunuz" diye bağırıyorlar.
Arkadaşlar, bu iş böyledir işte.
Devlet bugün bana bu muameleyi layık görürse, yarın senin de sıran
gelir.
İyisi mi, gelin hep birlikte ilkeleri savunalım. Gazeteciysek,
gazeteciliğimizi bilelim. Partileriveya Güvenlik Kuvvetlerinin
üzerinden politika yapmaya kalkmayalım.
Ben hep gazetecilik yaptım ve o sayede bugün hala mesleğimin
tepesindeyim. Bir dönemhayatımı zehir eden askerler ise emekli
köşelerinde günlerini geçiriyorlar.
Nihayet içimi döktüm ve rahatladım.