Bir zamanlar kafatası ölçülmüş!
Abone olŞaka gibi görünse de gerçek! Türkiye'de bir zamanlar kafatası ölçümleri yapılmış! Yıl 1932. Ankara'da 1. Tarih Kongresi yapılyor. Gerisini Hilmi Yavuz'dan dinleyelim.
"Türkiye'de kafa tası ölçüldü mü?" Bu sorunun cevabını Türk
şiirinin usta isimlerinden Hilmi Yavuz'un bugünkü yazısı den
öğreniyoruz. Söz Hilmi Yavuz'un:
Yazı: Hilmi Yavuz
Kaynak:
Çok sevgili arkadaşım, aziz dostum Yağmur Atsız’ın, o gerçekten
benzersiz ‘Ömrümün İlk 65 Yılı’ adlı kitabının bir bölümünün
başlığı, ‘Atsız, Bir Kafatasçıydı’dır. Yağmur, ‘mutad harici bir
mizah anlayışı’ olan babasının, adı ‘kafatasçı’ya çıktığından
dolayı, onu kafatasçı zannedenleri sarakaya alıp, deyiş yerindeyse
‘gırgır geçmek için’ kafatası ölçmeye kalktığını bildirir ve
Atsız’ın, ‘gençliğinde ırkçılık teorilerine inanmakla beraber, bunu
bir kafatasçılık seviyesine indirgeyecek kadar aptal olmadığını’
ilave eder.
Gerçi, Yağmur’un kitabının bu bölümüne atıfta bulunarak, Nihal
Bey’in gerçekte ‘kafatasçı’ olup, Dr. Rıza Nur’dan kalma ‘havsala
[‘leğen kemiği’] ölçme aleti’ ile, gerçekten ve ciddiyetle kafatası
ölçtüğünü yazacak kadar, meslek etiğinden yoksun birtakım sözümona
muhabirler çıkmıştır, ama ne bu haberlerin çıktığı gazetenin
yöneticilerinin ne de anlışanlı Basın Konseyi’nin bu konuda kılını
bile kıpırdatmadıkları da bir gerçektir. Burası Türkiye, var
böyle;- geçelim!
Atsız, işi sarakaya alarak ‘gırgır olsun diye’ kafatası ölçme oyunu
oynamıştır ama, Türkiye Cumhuriyeti’nde Atsız gibi ‘gırgırına’
değil, ciddi ciddi kafatası ölçenler de çıkmıştır. 1932 yılında,
Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti’nce düzenlenen Birinci Türk
Tarih Kongresi’nin ikinci oturumunda, Türk Tarihi Tedkik Cemiyeti
azasından ve Musıki Muallim Mektebi Tarih Muallimi Afet [İnan]
Hanım, ‘Tarihten Evvel ve Tarih Fecrinde’ başlıklı tebliğini sunar.
Afet Hanım bu tebliğinde, Orta Asya’nın ‘otokton’ [yerli] halkının
Ari ırka mensup Türkler, dillerinin de Türkçe olduğunu önesürdükten
sonra şu tespiti yapar: Ari ırkın kafatası, brakisefal tip
kafatasıdır!
Afet Hanım’dan sonra İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi Antropoloji
Müderris Muavini [doçent] Dr. Şevket Aziz Kansu söz alır. Dr.
Kansu’nun, ‘büyük şefim’ diye başlayan konuşması (Konferansı
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa da izlemektedir) Afet Hanım’ın
tebliği üzerinedir ve özeti, kendi ifadesiyle, şudur: ‘Anadolu,
brakisefal buğday renkli veyahut beyaz, güzel, bazen mavi gözlü ve
kumral bir ırk tarafından iskan edilmiştir. Bu ırk Orta Asya’dan
geliyor.’
Dr. Kansu, Türklerin, ‘Alp insanı’ olarak adlandırdığı Ari ırktan
brakisefal kafatasına sahip olduklarını kanıtlamak için, dikkat
edilsin, şunları söylemektedir: ‘Keza diyeceğim ki, ilim metodla
yapılır. İlim, metodun mahsulüdür. [...] Bendeniz, Anadolu’da
gezdiğim zaman ne kadar saf, güzel velut Türk ırkına tesadüf ettim.
Aldığım ölçüler, morfolojik karakterler, bu kanaatimi sarsılmaz
imana dönüştürdü.’
Dr. Şevket Aziz Kansu, üç gün sonra, bu defa kendi tebliğini sunmak
üzere kürsüye çıkacak ve bir önceki konuşmasında sözünü ettiği
‘ölçüler ve morfolojik karakterler’den neyi kastettiğini,
‘Türklerin Antropolojisi’ başlıklı tebliğinde açıkça dile
getirecektir;- şöyle: (Birinci Türk Tarih Kongresi tutanaklarından
aynen ve harfiyen aktarıyorum): ‘1929 senesinde ilk antropolojik
tetkiklerime başladığım zaman 25 Türk kadını ve 25 Türk erkeğinin
kafasını ölçtüm. Bu ölçülerin vasatisini [ortalamasını]
Fransızların kafa ölçüleriyle mukayese etmek istedim.’
Dr. Kansu, bu ‘iki etnik grubun sefalometrik [kafatası ölçüleri]
mukayesesi’nin sonuçlarını bildirir ve bununla da yetinmez, Türk
ırkının ‘brakisefal, ince burunlu, vasati ve vasatiden uzun boylu,
buğday renkli yahut kumral’ Alp tipi’ne mensup olduğunu kanıtlamak
için, sahneye bir aileyi de çıkarır. Devamını Dr. Kansu’dan
dinleyelim:
‘Ankara’nın biraz şimalinde ‘Bağlum’ köyünden Aptullah’ı, kadınını
ve küçük yavrusunu takdim ediyorum. İşte [...] halis dağlı adam,
Alp adamı, Türk adamı (Alkışlar). Aptullah, koyu olmayan gözlere,
buğdaydan daha açık kumral bıyıklara ve beyaz bir tene sahiptir.
Fakat işte yavruları, saçları altın renkli olan bu yavru Türk
ırkına mensuptur (Alkışlar). İşte Alp adamı. Orta Asya’dan gelmiş
olan adam, bizim ecdadımıza bağlı olan adam (Alkışlar).
İnsanın havsalası almıyor, değil mi?