Bir yumruk muhalefete neler yaptırdı öyle!...

Geçtiğimiz hafta Meclis'te yumruklu saldırıya uğrayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun halini izlediğimde doğrusunu isterseniz en az onun kadar canım yandı.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Geçtiğimiz hafta Meclis'te yumruklu saldırıya uğrayan Kemal Kılıçdaroğlu'nun halini izlediğimde doğrusunu isterseniz en az onun kadar canım yandı. Safı, tarafı ne olursa olsun, hiçbir insana atılan yumruk hoş görülemez.

Kılıçdaroğlu'nun o anki ruh halini belki de en iyi hissedenlerden biriyim. Çünkü, vakti zamanında onun gibi ben de feci bir dayak yemiştim. Gerçi Kılıçdaroğlu'nun yediği yumruk, benim yediklerimin yanında yanak okşaması gibi kalır.

Üstelik bana dayak atan da bir kadındı!

Bakmayın siz kadın dediğime!

Artık nasıl bir günah işlemişsem, Allah beni Türkiye'nin en iriyarı ve en uzun boylu kadınıyla Kartal Devlet Hastanesi'nin acil servisinde karşılaştırdı.

Olayın nasıl cereyan ettiğini anlatayım.

Hastanenin gazetecilere tahsis edilen odasında otururken sedyede bir yaralı gördüm. Başı komple sargı beziyle bandajlanmış.

Tam da meraklanacak zamanı bulmuşum meğer! Fotoğraf makinasını alıp o sedyeye doğru attığım adımların beni bir felakete sürüklediğinden habersizdim. Sedyenin başucuna konulan sandalyede bir abla oturuyor.

Gazeteci olduğumu anlamasın diye, fotoğraf makinasını arkamda saklayarak, "Geçmiş olsun ablam, hayrola?" diye sordum, Karadeniz şivesiyle anlatmaya başladı.

Ben herkesin anladığı dilden yazayım:

"Lahana yemeği yapıyordum. Bizim herif, sen benden habersiz gel, düdüklünün havasını indirmeden kapak kolunu aç! Düdüklü tencere, havası kaçmış balon gibi zıplamaya başlamış iyi mi? En son kapak bunun kafaya isabet edince düşmüş bayılmış. Biz de buraya getirdik."

Beraber güldük, tekrar geçmiş olsun dileklerinde bulunarak uzaklaştım. Planım, dönüşte bir iki kare fotoğraf çekmek. Koridorun sonuna kadar ilerleyip geri döndüm ve tam sedyenin yanından geçerken baktım ki abla yerinde yok.

Fırsat bu fırsat tam iki kare fotoğraf çektim ki, arkamdan bir hırlama duydum! Dönüp aceleyle baktım ama, başım o ablanın göğüs hizasına geliyor ancak!

"Ula sen ne yapaysun daaa" dedi yırtıcı bir ifadeyle... "Abla bu lahana ve düdüklü" demeye kalmadan, "Ula al sana düdüklü" dedi ve kulağımla yanağımı komple kaplayan lavaş gibi bir el suratımda patladı.

Allah'ım!

Başım gövdemin üstünden uçtu sandım, kafası kesilmiş tavuk gibi kendi etrafımda dönüyorum! Tam sabit durmak üzereyken bir baktım ki aynı el bu kez soldan geliyor! "Abla" diye gevelemeye fırsat vermeden vurduğu gibi önce duvara yapıştım, sonra yavaş yavaş süzülerek yere kaymaya başladım!

O sırada yakınları içeri girdi!

"Ne oldu falan" diye sorduklarını hayal meyal hatırlıyorum! "Ula İlyası gazeteye basacak, fotoğrafını çekti" demesiyle bu sefer hepsi çullandı!

Aralarına aldılar mı beni?

Dışarıdan bakan, "Piranha" filminin bir sahnesi çekiliyor sanacak.  Ablanın tokası başından düşünce, upuzun saçları darmadağın oldu.. Karadenizli abla gitti, Halka filminin Samara'sı geldi. Etrafımı saranlar beni sarsmaya devam ederken, ablanın yumruğu belli aralıklarla kafama iniyor!

Polis beni bir süre sonra onların arasından alırken, üzerimdeki sıfır yaka tişörtün sadece sıfır yakası kalmıştı! Koltuk altlarıma kadar kedi tırmalamış gibi bir halde kaçırdılar aralarından!

O günden sonra yaklaşık iki ay fotoğraf makinesiyle dolaşamadım, kimsenin fotoğrafını "Yine dövecekler" korkusuyla çekemedim.

Başımdan geçen bu olayı şundan ötürü anlattım.

Dün CHP ve MHP Grup Toplantıları'nı ekrandan seyredince benim yaşadığım o korkunun emarelerini gördüm. Gerek Kemal Kılıçdaroğlu'nu, gerekse Devlet Bahçeli'yi sağında ve solunda dizilmiş 5'er adam koruyordu.

Ortaya çıkan tablo, "Beşi bir yerde, oh ne güzel siyaset" dedirtecek cinstendi.

Başta da söylediğim gibi, atılan yumruğu hoş görmek insanlıkla bağdaşabilecek bir durum değil. Lakin muhalefet liderlerinin o yumruklu saldırıdan sonra aldıkları önlemleri izleyince bizzat kendilerinin hemen her fırsatta kullandıkları o sözleri hatırladım.

"Erdoğan Koruma ordusuyla dolaşıyor. Bir lider kendi halkından korkar mı?" diyordunuz. Meclis'te halka bariyer koymuşsunuz. Neredeyse kendi milletvekillerinizle ve partililerinizle aranıza tel örgü çektirecek hale gelmişsiniz?

Hayırdır beyler?

Bugüne kadar 22 suikast girişimine maruz kalan Başbakan'ı "Neden, kimden korunuyor" diye eleştirirken, bir yumruk için 10 korumanın arkasına saklanmak da neyin nesi böyle?

Demek ki neymiş?

Demek ki mesele öyle oraya buraya "Bozkurt" işareti yapmakla olmuyormuş! 

Demek ki başa bir olay gelmeden büyük konuşmamak lazımmış!

Demek ki AK Partili bakana yumruk atan saldırganı yanağından öpüp "Helal olsun" dercesine okşamamak lazımmış!

Öyle değil mi?

Dün o korumaların arasında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu'nu dinledim. Atılan yumruk kadar hoş görülemez sözler söylüyordu.

"Atılan o yumruk bana değil, Cumhuriyet'e atıldı" diyor, bariyerin arkasında elpençe kendisini dinleyen partilileri ve vekilleri bu sözleri alkışlıyordu.

Yazık yahu!

Her yapılanı Cumhuriyet'e, rejime, Atatürk'e bağladıkları için bir arpa boyu ilerleyemediklerini hala farketmiş değiller.

Hadi diyelim ki o yumruk Kılıçdaroğlu'na atılmadı da, söylendiği gibi Cumhuriyet'e atıldı. "İyi de be adam, Cumhuriyet'e yumruk atan adamı niye affettin de davacı olmadın?" diye sormazlar mı adama?

Gezi olaylarında Başbakan'ın annesine, karısına küfredenleri alnından öpecek, kendisini Dolmabahçe'de ölü ya da diri ele geçirmeye çalışan iblisleri, "Diktatöre karşı özgürlük mücadelesi veriyorlar" diye pışpışlayacaksın. Yakana, yıkana, bankamatiği kırana, polislere taş ve molotof atana, vatandaşa, esnafa yumruk atana destek vereceksin.

Ama yumruğu yiyen sen olunca "Anam, Cumhuriyeti dövdüler" diyeceksin.

Hı hı...

60 yıldır sandıkta bu zihniyetin kafasına vuranların neden Cumhuriyet ve rejim düşmanı muamelesi gördüğünü şimdi anladınız mı?

Şükürler olsun ki saldırgan tek yumruk atabilmiş.

O tek yumrukta kendini Cumhuriyet olarak ilan eden Kılıçdaroğlu iki üç yumruk daha yese, "Ben hem Atatürk'üm, hem de İsmet İnönü'yüm" diyerek kendini bize tanıtacaktı herhalde!..

Suç onda değil, partisinde...

Dün aldıkları önlemleri Kılıçdaroğlu CHP'nin başına gelmesin diye zamanında alsalardı bu sorunların hiçbiri yaşanmayacaktı!

Neyse, artık önümüze bakalım!

Önümüze bakalım demişken benim CHP liderine naçizane bir önerim var!

Bence bir dahaki seçimlerde milletvekillerini seçerken "koruma özelliği" şartını koşarsa, yumruklu saldırılara karşı bir taşla iki kuş vurmuş olur!

Hiç de fena olmaz yani!