Birkaç gündür sosyal medyada bir çiftçinin ‘isyanına’ dair bir
video dolaştırılıyor. Bir düşünce kuruluşunun organize ettiği
“şeker zirvesinde” Türkiye’de eşine çok da rastlamadığımız bir
uygulama ile bir şeker pancarı üreticisi konuşturulmuş.
Kendine has üslubu ile isyan ediyor çiftçi. İsyan ettiği
noktaları şöyle bir sıralayayım:
1. Geleceğe dair kaygılar üst
seviyede zira şeker pancarı üretimi şeker fabrikaları üzerinden
tamamıyla devlet kontrolünde. Alınacak herhangi bir yanlış karardan
(özelleştirme) etkilenme riski çok yüksek. Bu da huzursuzluk
doğuruyor.
2. Toplantılarda asıl paydaşlar
eksik kalıyor. Yetkililerin yaptığı toplantılarda çiftçiler paydaş
olarak davet edilmiyor, çiftçilerin davet edildiği toplantılarda
yetkili kimse yok. İletişim kanalları etkin çalışmıyor.
3. Konuyla ilgili yapılan
görüşmelerde alınan kararlar sadece dilek ve temenni boyutunda
kalmakta, uygulamaya konamamakta.
4. Çiftçilerde en temel
sorunlarının başında mevcut koşullarda yabancı üreticiler ile
rekabet edememe gelmektedir. Zira üretim maliyetleri, yoğunlukla da
enerji girdileri (mazot ve elektrik) dünyadaki rakiplere göre daha
yüksek. Bu maliyetler düşürülmeden çiftçilerin üretime devam etmesi
mümkün değil.
Yukarıdaki isyan noktalarının bir kısmı sadece şeker pancarı
üreticilerini ilgilendiriyor ve bunların özel olarak daha detaylı
ele alınması gerekir. Ancak “isyan” sebeplerinin bir kısmı
çiftçilerin genel bir sitemi olarak okunmalı.
Geçen yazıda da değindiğim gibi tarımsal üretimde çiftçi
sorununa dair söz sahibi olanlar çiftçi değil, çiftçi ile doğrudan
temas sahibi bile değil. Dolayısı ile çiftçiler ile ilgi ulusal
gündemin büyük çoğunluğu çiftçinin gerçek gündemi değil.
Tarımsal üretim sorunları ile çiftçi sorunlarını dinlemek
bunların kısa sürede çözülebileceği anlamına gelmiyor maalesef.
Özellikle şeker üretimi gibi çiftçi ve devletin yanı sıra
uluslararası organizasyonlar ile yiyecek ve içecek üreticilerinin
de dâhil olduğu karmaşık bir sistemde herkesi memnun edecek makul
bir çözümün zor olduğunu biliyoruz.
Bulunacak “çözüm” sırasında sesi en az duyulacak, kaygıları en
az gözetilecek kesimin çiftçiler olduğunu tahmin etmek de çok zor
değil.
Tarım bakanlığındaki yetkililerin ve şeker üretim
endüstrisindeki paydaşların en azından nezaketen de olsa bu çiftçi
ile görüşmesi kısa vadeli ilk adım olmalı.
Uzun vadede ise bakanlığın taşra teşkilatları, gerçek çiftçiler
ile devlet idarecileri arasındaki köprü görevini daha etkin bir
şekilde yerine getirmeli. Kooperatiflerin ve diğer birliklerin
çiftçilerin gerçek gündemini aktarmada etkisizleştiği fark
edilmeli. Gerçek çiftçi sorunlarının gündeme taşınacak kanalların
açılması ve etkin kullanılması oldukça önemli bir ihtiyaç.
Bu görev zannedildiği gibi sadece iktidarın ve yöneticilerin
sorumluluğunda değil.
Muhalefet partileri de demokrasideki rolleri gereği çiftçilerin
sorunlarını dinleyen anlayan, analiz eden ve dile getiren kanallar
olmalı. Görebildiğimiz kadarı ile muhalefet de çiftçilerin
sitemlerini dinleyecek ve bunları ülke kamuoyuna aktaracak
kanalları açabilmiş, kullanabilmiş değil.
Çiftçilerin/üreticilerin gerçek sorunlarının anlaşılması çok zor
değil. Sadece doğru yere kulak kabartmak yeterli.