Bir toplumu bozmak istiyorsanız kadınları hedef alırsınız
Abone olYazar Mehmet Sabri Genç, aşk kavramının Batı ile bizim medeniyetimiz arasında farklı anlamlar taşıdığını belirterek, ’Aşk, Batı’da iki kişi ...
Yazar Mehmet Sabri Genç, aşk kavramının Batı ile bizim
medeniyetimiz arasında farklı anlamlar taşıdığını belirterek, ’Aşk,
Batı’da iki kişi arasındaki cinsel uyumluluktur, bedene
hapsedilmiştir’ dedi
Yazar Mehmet Sabri Genç, aşk kavramının Batı ile bizim
medeniyetimiz arasında farklı anlamlar taşıdığını belirterek, “Aşk,
Batı’da iki kişi arasındaki cinsel uyumluluktur, bedene
hapsedilmiştir. Bizde ise ruh uyumu ve sevgi esastır. Bizde “Leyla
ile Mecnun” onlarda “Romeo ve Juliet” vardır. Leyla ile Mecnun’un
aşkında hakikat varken “Romeo ve Juliet”te bedene hapsedilir.
‘Leyl’ Arapçada gecedir, örtendir. Mecnun da çıplaktır, örtünecek
birini arar. Mecnun’daki mana; her erkek kendini örtecek,
gizleyecek birini bulduğunda âşık olur. Bulamadığında eksik kalır.
Her kadın da örtecek gizleyecek birini bulduğunda âşık olur.
Bulamadığında eksik kalır. Eğer Mecnun Leyla yerine Juliet’e âşık
olursa bu onun için trajedi olur.” dedi.
Gaziantep Üniversitesi Felfese Bölümü öğretim görevlisi Mehmet
Sabri Genç, son kitabı Karekök Hayat üzerine Şule Yayınlarında
konferans verdi. Yazar Mehmet Sabri Genç, bu kitaptaki
kahramanların isimlerini değiştirdiğini, yalnız Salzburg Paris
London Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okurken tevafukken
karşılaştığı insanların yaşam hikayelerini kurgusal bir metin
haline getirdiğini söyledi. Yazar Genç, “Karakök Hayat” kitabındaki
kahramanları okuyucunun çok iyi tahlil etmesi gerektiğini
belirterek “Kitap akli ve duygusal gücünüze göre sizi açacaktır.
Kitapta bahsi geçen karakterler o topraklarda hala ferini
yitirmemiş ama çıkış noktası da bulamamış insanlar.” dedi.
Karakök Hayat’ta Batı medeniyetinin ruh halini, yaşama bakışlarını
ve Türkiye’den kopup da hakikat dengesini unutan insanların
bunalımlarını ve buhranlarını kaleme aldığını söyleyen Genç, “Bizim
yaşadığınız şu anki halleri Avrupa yaşadı ve sonu çok fena oldu.
Bizim hala hakikat yönümüz var. Eğer önlem almazsanız Avrupa’dan
daha fena oluruz.” uyarısında bulundu. Bu hikâyelerin çok çaplı
düşünülmesi gerektiğinin altını çizen yazar, insanın hakikat
dengesini yitirip sadece yaşamsal faaliyetleri olan yeme, içme,
barınma ve cinsellik yönünün ağır bastığında yırtıcı bir hayvandan
daha tehlikeli olabileceğini hatırlattı.
Genç, sözlerine şöyle devam etti: “İnsan beşerileşip, aklı ile
zekâsı yer değiştirmişse o zaman çok tehlikeli bir karakterdir.
Bizde Avrupa’nın aksine hürlük, özgürlük ve serbestlik farklıdır.
Hür insan akıllı ve ahlaklı olan insandır. Caddeye çıplak çıkan
insan ise serbesttir. Oysa Batı’da Neczhe’in tarif ettiği gibi
tamamen absürt bir hayat var. Dünya hayatı Batı’ya göre bir
absürttür. Bize göre dünya hayatı bir imtihandan ibarettir. O
yüzden onlarda post modern sanat dediğimiz şey insanı şoka
uğratandır. Aklınıza gelemeyecek şekillerde insanları şaşırtmak
için her şey yapılır. Mesela Viyana’da post modern sanat için grup
seks yapılır. Çoğu algıyı değiştirmek için uyuşturucu alır. Buna
post modern sanat derler. ‘Kalbi mühürlenmiş’ demenin ne demek
olduğunu çok iyi anlamak lazımdır.”
BİR TOPLUMU BOZMAK İSTİYORSANIZ KADINLARI HEDEF ALIRSINIZ
Kapitalizmin Türkiye’de ve dünyadaki oyununu felsefede Husserl’in
kurduğu görüngübilimin temeli olarak kabul edilen “yönelmişlik”
kuramıyla ön plana çıkan Alman felsefeci ve ruh bilimci Franz
Brentano’nun teorisiyle anlatan Mehmet Sabri Genç, “Her insanın
korkusu, nefreti ve sevdiği vardır. Ve her insanın bunlara
yöneldiği nesneler vardır. Siz karnıyarık seviyorsunuzdur ama size
’Karnıyarık sevme, hamburger sev’ derler. Şuanda Türkiye’de bunu
yapıyorlar. Avrupa, nefsi ve cinsellik odaklı bir hal alırken bizim
ülkemizde de cinsellik meseleleri TV aracılıyla insanların beynine
yerleştiriliyor. Çünkü bir insanın cinselliği ile oynadığınızda
ruhunun nefsine müdahale etmesi zorlanır. Avrupa’da ruh, akıl ve
iyilik yok olduğu için cinsel olarak bakarlar. O yüzden Avrupa’da
iki kişi aşk olduğu zaman cinsel olarak birbirine uygun anlamı
çıkar. Bizde ise daha farklı bakılır. Ruh uyumu ve sevgi vardır.”
diye konuştu.
“Bir toplumu bozmak istiyorsanız kadın konusunda oynama
yaparsanız.” ifadesini kullanan Genç, Türk televizyonlarındaki
programlar takip edildiğinde bunların açıkça görüldüğünü söyleyerek
“Evdeki kadınların izlediği programlara çok iyi bakın. Bir sürü
kişi ‘Kim, kime tecavüz etmiş, kim kime ne yapmış.’ bunu izliyor.
Nefsin fenomenleri altüst oluyor. Psikoloji ise bir nefis
bilimidir. Ruh bilimi değil. Milyarlarca insanını nefsi birdir.
Amerika’daki insanla Türkiye’deki insan tek tip olsun ki, onlara
pazarlama yapılsın. Sen kendi hazinenden haberdar olmazsan senin
tüketirler. Tüketim kültürlerinin olduğu yerde suçlar ve acılar
olacaktır. Buna karşı bir karantina ve önlem alınması
gerekmektedir.” şeklinde konuştu.
BİZİM LEYLA’MIZ JULIET OLMASIN
Kitabındaki karakterler arasında yer alan Muşlu Fesih’in yabancı
bir kadına âşık olduktan sonra yaşam ile hayat arasındaki dengeyi
kaybettikten sonra intihar ettiğini belirterek “Avrupa gidip diğer
insanlara olan etkileşimde bazı şeyleri gözetmezseniz sonu hüsran
olabilir. ‘Gece Kumar Oynayan Körler’ yazımda Muşlu bir karakter
vardı. Gördüğünüzde içiniz cız edecek bir adamdı. Kültürleri
karıştırdı. Leyla’sını arıyordu ama Juliet’ine âşık oldu. Juliet’in
hakikat yanı yoktu. Sonra intihar etti. Avrupa’da bu haber olmadı.
Çünkü intihar haberleri yasaktır.” dedi.
Genç, bizdeki Leyla ile Mecnun’un Romeo ile Juliet’ten farkını
şöyle anlattı: “Bizdeki aşk hikâyesinde neden Leyla ile Mecnun
geçer biliyor musunuz? Çünkü ‘Leyl’ Arapçada gecedir, örtendir.
Mecnun da çıplaktır, örtünecek birini arar. Mecnun’daki mana da her
erkek kendini örtecek, gizleyecek birini bulduğunda âşık olur.
Bulamadığında eksik kalır. Her kadın da örtecek gizleyecek birini
bulduğunda âşık olur. Bulamadığında o da eksik kalır. Oysa Romeo ve
Juliet’te bu yoktur. Ben, o mekâna ilk Fesih’le gitmiştim. Fesih
geceleri uyumazdı çünkü kendini örtecek biri yoktu. Leyla’sını
ararken Juliet’e âşık olunca bu da onun sonu oldu. Çünkü Juliet’in
dünyasındaki aşk ile onun dünyasındaki aşk farklıydı. Aşkın beden
hapsedildiği bir toprakta o, ruhi bir aşkı yeşertemezdi.
Yeşertemeyince kurudu. Kendisi Mecnun idi. Ancak çölde Juliet’i
arıyordu. Buraya geldiğimizde bugün ülkemizde bunlar olmuyor mu?
Leyla olarak gördüğümüz kızlar Juliet çıkmıyor mu? Bizim Leyla’mız
Juliet olmasın. Mecnun’larımız da Leyla’larını iyi tanısın. ”
Dramlardan birinin de “Şijofronik Gogito” hikâyesinde yaşandığının
altını çizen Genç, 21 yaşındaki Julia’nın yaşadıklarını anlattıktan
sonra önce aklının almadığını ve daha sonraları bu olayı çok fazla
sorgularını ifade etti. Genç, sözlerine şöyle devam etti: “Aynaya
baktığında yüzüne tüküren ve felsefe tahsili yapan bir kız. Bir
bunalım yaşıyor ama çıkış bulamıyor. O kız bir meczup olan Gregor’a
sığınmaya çalışıyordu. Annesi babası öğretmen, hali vakti yerinde
olmasına rağmen Julia’yı yanlarında istemiyorlardı. Julia, “21
yaşımdayım ve babam artık bana harçlık vermiyor. Hatta evden çıkmam
için beni zorluyorlar. Annemle babamın yanında da ben bedava
kalıyorum.’ diyordu. Ve para kazanmak için barlarda kendine içki
ısmarlattığı erkeklerle birlikte oluyordu. Ben “Şizofronik Gogito”
yazısındaki Julia’nın başına gelenlerin bizim kızlarımızın da
başına gelmesini istemediğim için yazdım. Biz de kızın evlenmesi
için ailesi zorluyor. Sonra sigortalı bir iş buluyor ki, orada
belki bir talibi çıkar, diye düşünüyor aile. Sonrasında ise kız
baskılara dayanamayıp sevmediği biriyle evleniyor.”
(İHA)