Gülen terör örgütüne karşı kapsamlı operasyonlar devam
ediyor.
Ancak gerek kamu kurumları, gerek vakıf ve özel teşebbüs
işletmelerinde, gerekse örgütün basın ve yayın ayağında süren tüm
bu operasyonlar, kalıcı çözüm için yeterli değildir.
İktidarı, muhalefeti ile tüm siyasiler, kalıcı ve yeterli çözüm
üretebilmek için öncelikle ideolojik beklentilerinden tamamen
arınarak cemaatleşme kavramına hukuk devleti gözüyle ve bir bütün
olarak bakmalıdırlar.
Çünkü cemaat ve cemaatleşme eğilimi, tüm Ortadoğu da olduğu gibi
Türkiye’de de çatışma üretebilecek yapılanmalara dönüşmüştür.
Kelime anlamı; bir imama uyarak namaz kılan topluluk olan
cemaatin, pratikte de toplu namaz kılınan alanlarda ve namaz
esnasında görevliye uyan topluluk olması beklenir.
Oysa mevcut haliyle cemaatleşmelerde bu beklentinin tamamen
dışına çıkan bir yapı söz konusudur.
Ortak özellikleri; vakıflar aracılığıyla ve kapalı ilişki ağı
kurularak sürdürülen faaliyetler olup, özünde tamamen nüfuz
kazanmak ve çıkar üzerine inşa edilmiş fırkalaşmalardır.
15 Temmuzda yaşadığımız ve ağır sonuçları ile toplumun her
kesimini etkileyen darbe girişimine bakıp bir tek cemaate
yoğunlaşmak ve bu temelde çareler aramak yanlıştır, eksiktir.
Yukarıda da belirttiğim üzere, cemaatleşme kavramı bir bütün
olarak ele alınmalı ve cemaatleşmenin toplumsal yaşam içinde hangi
ihtiyaca cevap verdiğine dair yanıt aranmalıdır.
Buradan yola çıkarak, “şayet cemaatler varsa 7-8 bakanlığın
bütçesinin toplamından daha fazla pay alan Diyanet İşleri
Başkanlığı niçin var?”diye sormak mümkündür.
Aslında bu türden soruların cevabı, Mustafa Kemal Atatürk’ün
tekke ve zaviyeleri kaldırma ve yasaklama gerekçeleri içinde zaten
bulunuyor.
O halde din üzerinden popülist politikalardan uzaklaşılarak
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu iradesinin tüm uygulama ve
gerekçeleri doğru okunmalı ve bir an evvel hayata
geçirilmelidir.
Bugün, Gülen cemaati devletin kılcal damarlarına sızarak darbe
girişimi ile devleti ele geçirmeye teşebbüs etmiştir.
Peki ya yarın…
Yarın Nur cemaatinin devleti ele geçirme girişiminde
bulunmayacağının garantisi nedir.
İcmalci, Menzilci, Süleymanc, Hizb-ut Tahrirci, Melamiler,
Halveti, Nakşibendi ya da Cerrahilerin devletin kılcal damarlarına
sızmaya kalkışmayacağını kim garanti edebilir?
Hiçbir katma değer üretmediği halde toplumun önemli bir kesimini
etkileyen, devletin göz yumduğu, koruyup kolladığı bu yapılar, kamu
yararı ve devletin bekası gözetilerek niçin denetlenmiyor?
@tmrduran1