Bir PKKlı teröristin günlüğü
Abone olÖrgütten defalarca kaçma girişiminde bulunan, sonunda yakalanıp Türkiye'ye teslim edilen PKK'lının şok itirafları;
Arif Kaçım, 18 kardeşin 11’incisi olarak dünyaya geldi. 2005
yılında ağabeyi Müslüm ile birlikte PKK’ya katıldı. Örgütten iki
kez kaçma girişiminde bulundu, ama yakalandı. Üçüncü kaçışında
İran’a gitti. 10 ay cezaevinde yattıktan sonra Türkiye’ye teslim
edildi. Arif, yaşadıklarını, PKK’nın Kandil üssündeki son durumu ve
ibretlik öyküsünü tüm ayrıntılarıyla anlattı
Abdullah’dan olma, Hanım’dan doğma Şanlıurfa-Suruçlu Arif Kaçım, 18 kardeşin 11’incisi olarak 1989’da dünyaya geldi. Sevdiği kızdan yüz bulamayınca, para sıkıntısı da çekince, hele bir de ağabeyi Müslüm’ün ‘dağa gideceğini’ öğrenince, o da heveslendi, PKK’nın dağ kadrosuna katılmaya. Ağabeyine, “Ben de geleceğim, götürmezseniz PKK’ya gideceğini babama söylerim” dedi. Müslüm, konuşmayı kimsenin duyup duymadığını anlamak için sağa-sola baktı.
‘ARİF OLAN ADIM DOĞAN OLDU’
Suruç’tan ayrılalı yıllar olmuştu. İran’da yakalanıp Hakkâri’nin
Yüksekova İlçesi’nde Türk yetkililere teslim edildiğinde, örgüte
nasıl katıldığı aklına geldi. Az sonra, sorgucunun da benzer bir
soru yönelteceğini tahmin ediyordu. Sorgucu, ilk detaylı soruları
yönelttiğinde; o gün, ders kitaplarını eve bırakışı, üzerindeki
elbiseleri çıkarıp eskilerini giyişi gözünün önüne geldi. Gözlerini
tavana dikti ve o günü anlatmaya başladı:
“29 Mart 2005 günü okul çıkışında, işyerimiz olan kasap dükkânına
gittim. Biraz sonra, bizi dağa götürecek olan Tuncay telefonla
aradı, ‘Şanlıurfa Otogarı’na gelin’ dedi. Ağabeyim, ‘Oğlum, bak
gelme’ dediyse de ben diretince, ‘Eve git, üzerini değiş gel, hemen
çıkalım’ dedi. Üzerimdeki elbiseler yeni sayılırdı. Kardeşlerim
giysin diye eski elbiselerimle değiştirdim. Dükkâna, küçük kardeşim
Abdullah’ı bırakarak Suruç Otogarı’na gittik. Cep telefonlarımızı
da yanımıza aldık. Buradan otobüsle Şanlıurfa Otogarı’na geldik.
Bizi Tuncay karşıladı.”
O gece, Tuncay’ın bir akrabasının evinde kaldılar. Arif’in içinde
bir pişmanlık belirmişti; “Ağabeyim kızar” diye bir şey de
söyleyemiyordu. Evden ayrılırken, annesi nereye gittiğini
bilmiyordu, gözleri yağmur bulutu gibiydi. Elinin tersiyle
gözlerini sildi, anlatmaya devam etti:
“30 Mart 2005 gecesi, terminalde Şırnak otobüsüne bindik. Silopi’yi
geçtikten sonra, adını bilmediğim bir yerde inerek, Irak
istikametinde 1-2 km yürüdükten sonra, üç kişilik terör örgütü
grubuyla karşılaştık. Bu örgüt mensuplarıyla, Tuncay daha önce
telefonla görüşerek anlaşmış. Ben bu arada üzerimdeki cep telefonu
ile gizlice aileme mesaj attım; ağabeyim Müslüm ile birlikte örgüte
katılmak üzere olduğumuzu, pişman olmamıza rağmen geri
dönemediğimizi, bize yardım etmelerini yazdım. Bana, karakollara
haber verdiklerini belirten mesajlar gönderdiler. Örgüt
mensuplarının elinden kurtulamadık. Bizi, o bölgenin sorumlusu
olduğunu söyledikleri ‘Ferman’ kod adlı örgüt mensubuna götürdüler.
Yaklaşık 4-5 saat sonra söz konusu yere geldik. Üzerimizde bulunan
cep telefonu, kimlik, fotoğraflar ve paraları aldılar. Bana
‘Doğan’, ağabeyime ‘Şehmuz’ kod adını verdiler.”
Örgüt, ağabey-kardeşi de ayırmıştı. Kamp yerleri de sık sık
değiştiriliyordu. Bir seferinde, nöbet yerindeyken, bir terörist
“Buradan 8-9 saat yürüyüşle Türkiye’ye gidilir” dediğinde
heyecanlandı. Arif Kaçım, ilk kaçış denemesini şöyle anlatıyor:
“2005 Nisan ayı ortalarında, altı kişi ile birlikte, akşam yemek
saatinde kaçmaya karar verdik. Bize daha önceden söylenilen
istikamet ile Türkiye’ye doğru kaçabileceğimizi düşünüyorduk. Zaten
kampın bulunduğu yerdeki Abdilkofil Dağı’nın zirvesine
çıkıldığında, Türkiye sınırı görünüyordu. Ancak bulunduğumuz yerle
Türkiye sınırı arasında yaklaşık 9-10 saat yürüyüş mesafesinde bir
ova bulunuyordu. Altı kişi kamptan gizlice kaçarak dağa doğru
yürümeye başladık. Bir süre sonra hepimizi yakaladılar. Bizim
ellerimizi bağlayarak ait olduğumuz kampa geri getirdiler. 5-6 gün
ellerimiz bağlı kaldık. Sonra tekrar serbest bıraktılar. 2005
Haziran ayı sonunda eğitimler bitince, herkese PKK/KONGRA-GEL terör
örgütü üyesi olduğumuza dair kimlik verdiler. Eğitim devresi
bittiği için bir eğlence düzenlediler. Sonra da görev alanlarımıza
dağıttılar.”
TABUR HUZURUNDA MAHKEME
‘Doğan’ kod adlı Arif, ilk denemesinde yakalanmıştı; ama kaçma
düşüncesinden vazgeçmemişti. 2005 Ekim ayında hemşerisi olan
‘Şervan’ kod adlı teröristle konuşurken, onun da niyetinin kaçmak
olduğunu anladı.
Saat 01:00-02:00 nöbetindeydiler. Bulundukları kampla, Duhok kenti
arasında ‘Ş. Ahmet Kampı’ vardı. Arif o geceyi şöyle anlatıyor:
“Kamptan, silah teçhizatımızı bırakarak kaçtık. Kadın nöbetçi,
kaçtığımızı yaklaşık iki saat sonra anlamış. Hemen telsiz ile Ş.
Ahmet Kampı’na haber vermişler. Bizi yakalayıp, Ş. Faik Kampı’na
götürdüler. Ellerimizi bağlayarak sabaha kadar beklettiler. Sabah,
taburun huzurunda mahkemeye çıkardılar. Mahkeme sonucunda bir daha
kaçmamak şartıyla bizi serbest bıraktılar. Durum böyle olunca,
onların güvenlerini kazanmak amacıyla daha çok çalışarak gözlerine
girmeyi denedim ve başardım. Beni her türlü göreve göndermeye
başladılar. Bu görevler genellikle lojistik oluyordu.”
Örgüte katılalı bir yılı geçmişti. Ancak kaçma fikrinden hiç
vazgeçmemişti. Ağabeyi Müslüm’ün de örgütten kaçtığını öğrendi. Bu
durum, onu cesaretlendiriyordu.
İranlı Aram kod adlı terörist de kaçmak istiyordu. Aram’la birlikte
karargâhtan lojistik malzemeleri getirmekle görevlendirilmişlerdi.
‘Görev’ için saat 04:00 civarında uyandırıldılar. Hava
aydınlanmamıştı. Yanlarına aldıkları üç katırla birlikte Kandil
karargâhına doğru yola çıktılar. Kamptan 10-15 dakika uzaklaştıktan
sonra yönlerini değiştirip, İran tarafına yöneldiler. Bazı yerlerde
koşuyor, bazı yerlerde sine sine, ürke ürke yürüyorlardı: “1
Haziran 2006 günü sabaha karşı İran tarafındaki Behdinan Köyü’ne
yakın bir yerde koyunlarını otlatan bir aileye ait çadıra denk
geldik. Ailenin reisiyle görüştük, kendisinden giyebileceğimiz
birer tane pantolon, biraz da harçlık aldık. Aynı gün saat 10:00
sıralarında Piran şehrine girdik. Ben arkadaşıma, teslim olmamız
gerektiğini söyledim. Arkadaşım, kendisinin Salmas’lı olduğunu,
oraya giderlerse kendilerine akrabalarının yardımcı olacağını
söyledi. Saat 16:00 civarında Salmas Çarşı Karakolu’na gidip
durumumuzu anlattık. Bizi nezarete koydular. Sabah İran
istihbaratçılarına teslim ettiler. Üç gün bizi sorguladılar,
işkence yaptılar. Bileklerimize vurdukları kelepçelerin izleri,
aradan 10 ay geçmesine rağmen hâlâ silinmiş değil.”
“PKK'DA FÜZE VAR"
Suruçlu Arif, örgütte çok şeylere tanık oldu. O yüzden
sorgucuların sorularını cevaplandırıyordu. İşte Arif’in
cevaplarından bazıları:
Telsiz kodları: Örgütte devamlı aynı telsiz kodu bulunmuyor. Telsiz
kodları, öldürülen teröristlerin isimlerinden oluşuyor. Ayda bir,
şifresi ve adı değiştiriliyor. Bu kodlar üst düzey örgüt mensupları
tarafından kullanılıyor. Ayrıca, Türk Ordusu’nun kullandığı
telsizleri de dinleyebiliyorlar. Bunun yanı sıra, milisler
aracılığıyla askeri birliklerin hareketleri hakkında bilgi sahibi
oluyorlar.
Kullanılan silahlar: Taburlarında füzeler bulunuyor. Örgütte genel
olarak Doçka, Kannas, Bixi, roketatar, M-16, G-3, Kalaşnikof piyade
tüfeği ile tabancalar ve bunların mühimmatları bulunuyor. Patlayıcı
olarak da C4, TNT ve korteks tipi maddeler mevcut.
Barzani’den destek: Örgüt, Rusya’dan silah ve mühimmat, Barzani
tarafından ise lojistik destek alıyor. Hafif yaralı teröristleri
kendi içerisinde oluşturduğu revirlerde tedavi ettiriyor, ağır
yaralılarını ise Duhok, Ranya ve Süleymaniye’deki anlaşma
yaptıkları hastanelere gönderiyorlar.
ABD’liler geliyor: Irak bölgesindeki Hakurk Kampı’nın sorumlusu
Reşit. Orada 500 civarında örgüt mensubu bulunuyor. Kandil
Kampı’nın sorumlusu Amed. Orada da 350-400 örgüt mensubu bulunuyor.
Murat Karayılan, Cemil Bayık isimli örgüt mensupları Barzani ve
Amerika’dan gelen şahıslarla görüşüyorlardı. Bu görüşmenin detaylar
gizli tutuluyordu.
Kampa aileler de geliyor: Irak’taki kamplara gelip çocukları ile
görüşen aileler vardı. Görüşmeye, örgüt mensubunun hal ve
hareketlerini değerlendirdikten sonra karar veriyorlar. Örgüt
mensupları istedikleri zaman aileleri ile irtibat kuramazlar. Örgüt
içinde faaliyet gösteren her 100 kişiden 50’sinin Türkiye’ye dönmek
istediğini biliyorum.
Arif Kaçım, örgütteki adıyla ‘Doğan’ artık Türkiye’de. Yetkililer,
bu kişinin yakında serbest kalabileceğini de belirtiyorlar.
HEM ASKERİ HEM SİYASİ EĞİTİM
PKK’nın önemli merkezlerinden Kandil’deki günlük yaşamı anlatan
‘Doğan’ kod adlı Arif Kaçım, kampta kaldığı süre içinde askeri ve
siyasi eğitimler gördüklerini belirtti, günlük işleyişi şöyle
anlattı:
- Sabah kalkış: 06:00
- Kahvaltı: 07:30
- Askeri eğitim: 08:00’den 11:00’e kadar
- İstirahat ve yemek: 11:00 - 13:00 arası
- Siyasi eğitim: 13:00’ten 17:00’ye kadar
- Serbest saat: 17:00’den 21:00’e kadar
- Yatış: 21:00’de yatış ve nöbet faaliyeti
Kandil’in girişinde ve çıkışında birer saat arayla nöbet tutuluyor.
Kampta değişik silahlar bulunuyor. Ayrıca örgüt mensuplarının
barınması için taştan yapılmış beş adet bina, bir adet yemekhane ve
derslik olarak kullanılan yer bulunuyor.
Kaynak: Hürriyet