Bir oğlu IŞİD'de bir oğlu PKK'da
Abone olHabertürk gazetesi IŞİD dosyasını açtı. Yazar Nevzat Çiçek'in yazı dizisi kamuoyunda yankı uyandıracak.
Gazeteci-yazar Nevzat Çiçek,
Hizbullah geleneğinden gelen ve silahlı mücadeleyi benimsemiş
gruplar ile ABD'nin Irak işgaline karşı cihat için savaşma
arzusunun IŞİD'e katılımı artırdığını yazdı.
Çiçek, Güneydoğu'nun dindar
Kürt gençlerinin örgüte nasıl katıldıklarını
anlatıyor.
IŞİD’i anlamanın yolunun Irak işgali sonrası ortaya çıkan Tevhid ve Cihad örgütünün oluşumu, onun öncesinde de Afganistan ve El Kaide gerçeğini irdelemekten geçtiğini savunan yazar, "IŞİD, giriş kısmı Afganistan, gelişme kısmı Irak, sonuç bölümü Suriye üzerinden okunabilecek bir örgüt. Sonuç bölümünün Suriye ile sınırlı kalmayacağını, yeni bir “Küresel Cihat ve Hilafet” hareketiyle karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor." diyor.
Yazar Çiçek, örgütün nasıl nerede ve ne zaman kurulduğunu, katılımın hangi yöntemlerle sağlandığını, Türkiye'den gençlerin bu yapıya nasıl dahil olduğunu ayrıntılarıyla aktarıyor. İşte o yazı:
TARİHÇESİ
IŞİD’in ilk temelinin atıldığı örgüt “Cemaat el-Tevhid vel-Cihad”
idi. Ekim 2004’te “Tanzim Kaidat el-Cihad fi Bilad el-Rafidayn” ya
da daha çok bilinen “Irak el Kaide’si” adını aldı. Ocak 2006’da
birkaç küçük grupla birleşerek “Mücahidin Şûra Konseyi” oldu ve
daha sonra ismi Ekim 2006’da “Irak İslam Devleti” olarak değişti.
Nisan 2013’te “Irak ve Şam İslam Devleti” Haziran 2014’te ise
hilafet ilanı ile birlikte İslam Devleti ismini aldı. İlk başta
önce Irak, daha sonra Irak ve Suriye’nin birleştirilmesi ile “Irak
Şam İslam Devleti” oluşturulurken, daha sonra sınırları Irak,
Suriye, Ürdün, Filistin ve İsrail olarak belirlendi. “İslam
Devleti” ve hilafet mekanizması ile sınırlar evrenselleşiyor, bu
aynı zamanda savaşçılarına bir motivasyon sağlıyordu.
Aslında 2003 yılından itibaren yapılan bir çalışmanın ürünü var karşımızda. Tekfiri bir silah gibi kullanan, ulusal sınırları aşan bir ideolojiyi somutlaştıran, duygusal kopuş yaşayan gençlere ulaşabilen, sosyal medyayı çok iyi kullanan, dünyada iyi örgütlenen ve kendine göre bir İslami anlayışı yaşadığını iddia eden ve bunu yayan bir örgüt bu. IŞİD’in yaptığı hiçbir şey planlanmadan yapılmış değil. Onlar altı aşamalı bir plan çerçevesinde hareket ediyor ve kendilerine inananlara “Bir İslam devleti ve onun uğrunda öldüklerinde cennet” vaat ediyor.
1.5 YILDIR SAHA ARAŞIRMASI YAPILDI
Okuyacağınız yazı dizisi yaklaşık bir buçuk yıldır üzerinde
çalışılan, saha araştırmaları olan, değişikzamanlarda bu örgüte
katılan ya da sempati duyanlarla yapılmış görüşmelerin yanında
özellikle Irak, Suriye, Türkiye ve Tunus’ta derinlemesine yapılan
araştırmaların, değişik zamanlarda Somali, Mısır, Bangladeş, Sudan,
Pakistan ve Filipinler’de hem saha araştırmaları hem de çeşitli
örgütlerle yapılan görüşmelerin yansımalarından oluşuyor...
Bugün IŞİD’i anlamanın yolu Irak işgali sonrası ortaya çıkan Tevhid ve Cihad örgütünün oluşumu, onun öncesinde de Afganistan ve El Kaide gerçeğini irdelemekten geçiyor. IŞİD, giriş kısmı Afganistan, gelişme kısmı Irak, sonuç bölümü Suriye üzerinden okunabilecek bir örgüt. Sonuç bölümünün Suriye ile sınırlı kalmayacağını, yeni bir “Küresel Cihat ve Hilafet” hareketiyle karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor.
DERNEKLERİN TAZİYE İLANLARI OLMASAYDI
İSTANBUL’da hemşeri derneklerinin en önemli vasıflarından biri,
düğün ve ölümleri anında nerede olursanız olun size duyurmasıdır.
1990’ların başında Adıyaman’dan göç etmiş ailemin de elektrik, su
ve internetten önce ilk yaptığı işlerden biri, hemen hemşeri
derneklerimizin bilgi kayıt sistemine telefonu kaydetmek olmuştu.
Böylece kim evlenmiş, kim ölmüş hepsini öğrenme şansınız oluyor.
Eğer derneklerimizin taziye ilanları olmasaydı belki de özellikle
Kürt gençlerinin önce El Kaide’ye sonra IŞİD’e nasıl katıldıklarını
bu kadar ayrıntılı öğrenme şansım olmayacaktı. Telefonla vefat ve
taziye mesajları ile gelen bilgi aslında IŞİD’in iliklerimize kadar
nasıl geldiğinin de habercisiydi. Artık hemşeri bağından dolayı
Fatiha okumaya gittiğimiz birçok cenazede “Pamuk toplamaya gider
gibi IŞİD’e katılan” gençlerin hikâyelerini dinleyecek, çocuğunu
PKK’dan kaybetmiş akrabalarla IŞİD’den kaybetmiş akrabaların
arasına ideolojiden ziyade “din bağının” nasıl girdiğini görecek,
bu insanların birbirlerine nasıl düşmanca baktıklarına şahit
olacaktık. Evet ırkı için yapıldığı söylenen savaş, din için
kısmına evrilmişti...
MÜSLÜMAN VE MÜRTED AYRIMINA GİDEN AYRIŞMA
Bir zamanlar Türkiye’de sık sık anlatılan “Bir oğlu askerde, bir
oğlu dağda” söyleminin yerini artık “Bir oğlu IŞİD’de, bir oğlu
PKK’da ya da Peşmerge’de” söylemine bırakacağını tahmin etmek hiç
de zor değil ve bu yeni durum Kobani başta olmak üzere birçok yerde
karşımıza çıkıyor. IŞİD üzerinden yeni bir tehlikenin kapımızı
çaldığını, köy odalarında IŞİD örgütlenmesi üzerine yapılan
tartışmalarla birlikte görmemiz gerekiyor. IŞİD’e destek verenler
ya da vermeyenler gibi bir ayrımdan “Müslüman” ve “mürted” ayrımına
giden bir ayrışma, yeni kriz alanı olarak karşımızda. Özellikle
Güneydoğu’da IŞİD’in Kobani saldırılarıyla başlayan protesto
eylemlerinde IŞİD algısı üzerinden bölgede insanların nasıl kolay
hedef yapıldığını gördüğümüzde, IŞİD üzerinden kamplaşmanın nasıl
kolaylıkla yapıldığını da anlarız...
Bütün bunları ve IŞİD’i anlamak için çok uzaklara değil Irak’ın ABD tarafından işgaline bakmamız gerekiyor. “Yeni cihat alanı” olarak öne çıkan Irak ve sonrasında Suriye’de kimin “ne ekip ne biçtiğini” görmeliyiz. Gelin filmi önyargısız başa saralım...
HEM ABD HEM DE ‘İŞBİRLİKÇİLERLE’ SAVAŞ
Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesiyle birlikte Türkiye’de
özellikle silahlı mücadele yöntemini benimsemiş ve “cihat kültürü”
almış kişiler için yeni bir kapı açıldı. Daha önce Afganistan,
Bosna, Çeçenistan gibi “cihat bölgeleri”nden farklı olarak Irak
coğrafyasında hem ABD’ye karşı savaşılıyordu hem de “işbirlikçi”
olarak suçlanan yönetim ve gruplara karşı ciddi bir silahlı
mücadele yürütülüyordu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’dan çok sayıda
genç, ABD’ye karşı mücadele vermek ve “işbirlikçi” diye
suçladıkları yöneticileri devirmek için Irak’a koşuyordu.
Bu gençlerin hikâyesine Güneydoğu’nun en sakin ama aynı zamanda en dindar olan şehirlerinin başında gelen Adıyaman’dan başlayalım. İstanbul’a göç etmiş Adıyamanlılarda gördüğüm tablo aslında Tunus başta olmak üzere, Irak, Suriye, Türkiye, Üsküp ve daha birçok yerde gördüğüm tablo ile aynı özelliği taşıyordu...
Adıyaman gibi Osmaniye, Kırşehir, Konya, Sakarya, Ankara, İstanbul, Bingöl, Batman, Van gibi yerleşim alanları da fotoğraf karelerinin diğer yerleri olarak Türkiye’de karşımıza çıkıyordu.
ADIYAMANLI GENÇLERDEN TAZİYE HABERİ
GELİNCE...
Güneydoğu’nun en sakin illerinden Adıyamanlı gençlerin Irak’a
koştuğunu ancak onların taziyelerinden haberdar olmaya
başladığımızda fark ettik. Dernekten gelen her mesajdan sonra
gidilen taziyelerde, gençlerin Irak’ta savaşarak “şehit” oldukları
anlatılıyordu. Bu gençlerin büyük bir kısmının hemşerilerimizin
yoğun olarak yaşadıkları İstanbul Altınşehir’den gitmesi ise
dikkatlerden kaçmıyordu. Biz taziyelere gidip gelmeye devam
ederken, İstanbul’da Temmuz 2008’de ABD Başkonsolosluğu önündeki
polislere saldırı yapılmış ve üç saldırgan hayatını kaybetmişti. Bu
üç kişiden ikisinin kimliklerinin Bitlis ve Batmanlı çıkması
gözleri tekrar Kürt gençlerine çevirmişti... Peki ne olmuştu da
Kürt gençleri o dönemki El Kaide’ye katılmıştı?..
2008 YILINDAN BUGÜNE DEĞİŞMEYEN MERKEZ:
ALTINŞEHİR
Bu sorunun cevabını 2008 tarihli bir analizimde şöyle belirtmiştim:
“El Kaide’nin özellikle Kürt illerinden destek görmesinde iki unsur
çok etkili oldu. İlki, Hizbullah geleneğinden gelen ve silahlı
mücadeleyi benimseyen örgüt üyelerinin silahlarını yeraltında
muhafazaları ve sonrasında ortaya çıkan boşlukta bir kısmının hücre
örgütleme yoluna gidip bu hücrelerin “El Kaide Üst Yapısına” dahil
olmalarıydı (Zira, dernekleşme üzerinden yasal hareket etmeyi kabul
etmediler).
KÜRT OLMALARINA RAĞMEN
İkinci önemli unsur ise ABD’nin Irak işgali sonrasında “Cihat” için
Irak’a gidip orada savaşan militanların El Kaide’yle temasta
olmalarıydı. Bu iki yapıya daha farklı silahlı yapıların
eklemlenmesi de El Kaide’nin Türkiye’de büyümesine yol açtı. El
Kaide’nin nasıl eleman kazandığına en somut örnek İstanbul’da
Küçükçekmece İlçesi’ne bağlı Altınşehir’den Irak’a savaşmaya
gidenlerin sayısındaki yoğun artış oldu. Genellikle konfeksiyon
işçisi ya da gıda işiyle uğraşan kişilerin büyük bir kısmı, Kürt
olmalarına rağmen ‘işbirlikçi’ oldukları savıyla, Talabani ve
Barzani’ye karşı El Kaide safında savaşmaktan çekinmiyordu...”
PARTİLEŞMEYENLER IRAK'A GİTTİ
Nitekim Türkiye’de Hizbullah hareketinden gelenlerin de içerisinde
olduğu Mustazaflar Derneği partileşme kararı aldığında, kendisinden
kopanların bir kısmının o günlerde Irak yolculuğu başlamış
oluyordu.
IŞİD EVLERE KADAR GİRMİŞ
Bugün İstanbul Altınşehir gibi birçok yerde IŞİD evlere kadar
girmiş. Okuma yazması olmayan aileler, IŞİD saflarında savaşarak
ölen çocukların ailelerini ziyaret ediyor, “Oğlunuzla gurur duyun,
o şimdi cennette” diyerek bir dayanışma sergileyebiliyor ve küçük
çocuklarını da büyütüp bu yolda feda edeceklerini ifade
edebiliyorlar. Elbette sembol olarak dile getirdiğim Altınşehir
gibi tabloların bir benzerini Erbil, Tunus, Doğu Türkistan,
İngiltere, Fransa vb. birçok yerde görebiliyorsunuz...
Bütün bunları hatırlatmamın sebebi, bugün IŞİD’in iliklerimize kadar geliş sürecini anlamak. Filmi, çok gerilere gitmeden başa saralım; her şey Irak işgali ile başladı...