Bir Kürt de cumhurbaşkanı olsun!
Abone olBakanlığı sırasında Kürt olduğunu söylediği için hapse giren Şerafettin Elçi, Radikal'den Neşe Düzel`e konuştu.. Elçi, Türkiye'deki Kürtler'in hedeflerini anlattı.
1980 öncesi bakanlığı sırasında Kürt olduğunu söylediği için
hapse atılan ama her zaman şiddete karşı çıkan, siyasi tavrıyla da
en saygın isimlerden biri haline gelen Şerafettin Elçi, Neşe
Düzel`in sorularını cevaplandırdı.
``Kürtler ayrılmak istemiyor. Kendi temsilcisini yönetimde istiyor.
Türkleri savunmak doğalsa, birilerinin Kürtleri Meclis`te savunması
da doğal olmalı. En makul çözüm federasyon. Özerk bölge de
olabilir. Yerinden yönetim de bir çözümdür. Ama halk hiçbirini
istemez ve merkezi yönetim diyebilir. AB`deki gelişmelerden sonra
her halkın kendi devletini kurması artık anlamsız. Farklı halklar
AB gibi siyasi birliklerde çıkarını daha rahat sağlıyor.``
Neden Şeraffettin Elçi?
Türkiye yıllardan beri
çözemediği sorunları yavaş yavaş ardında bırakıyor. Televizyonda
Kürtçe yayının başlaması, DEP`li milletvekillerinin serbest
bırakılması, yasaklardan ve şiddet anlayışından, artık fikirlerin
tartışılacağı daha normal günlere geçmeye çalıştığımızın önemli
işaretleri. Görülüyor ki, Avrupa Birliği yolunda yürürken, bu
birliğin anlayışına uygun olarak `en aykırı fikirleri bile barışçı
bir ortamda tartışma` imkânına kavuşabileceğiz. Kürt vatandaşların
ve onların kanaat önderlerinin görüşleri, demokrasi çerçevesindeki
tartışmalarda yerini alacak. 1980 öncesinde bakanlığı sırasında
`Kürt olduğunu` söylediği için hapse atılan ve her zaman şiddete
karşı çıkan, siyasi tavrıyla da en saygın isimlerden biri haline
gelen Şerafettin Elçi, demokratik bir çerçevede neler
tartışılabileceğini ortaya koyan ilk isimlerden biri olarak göze
çarpıyor. Şerafettin Elçi, kelimelerden ve kavramlardan korkmadan,
şiddetin önünün özgürlüklerle kesilebileceğini göstererek, yeni
tartışmaların yolunu açıyor.
DEP`li dört eski milletvekili uzun bir tutukluluktan sonra
serbest bırakıldı. Bunun, toplum hayatımızda nasıl bir etkisi
olmasını bekliyorsunuz?
Bu kararın, PKK`nin ateşkesi bozduğu bir döneme denk gelmesi,
gergin havayı yumuşatmak açısından önemli. Bu adım, Kürt sorununu
siyasi yolla çözme umutlarını artıracak. Şiddet alternatifi güç
kaybedecek. Ayrıca Yargıtay`ın, iç hukukun yasakçı kalıplarını
aşıp, uluslararası anlaşmaları bir üst norm olarak kabul etmesi de
çok ciddi bir gelişme. Artık Türkiye`de hukukun üstünlüğünün
yerleşebileceği, uluslararası hukukun bizim için de bağlayıcı
olduğu yönünde bir işaret bu. Ama gene de Türkiye ilginç bir
ülkedir. Çok sevindirici bir adımın peşinden bütün umutları
söndüren bir gelişme olabilir.
Ne gibi mesela?
Bizim devlet henüz tam şeffaf
değil. Sivil hükümetler de tam iktidar değil. Devletin içinde
kümelenmiş, hukukun üstünlüğünden ürken, hukuksuzluktan medet uman,
çıkarlarını hukuksuz ve huzursuz ortamda gerçekleştirebilen güçler
var. Bunlar, bu yumuşama sürecini bozmak, engellemek için her şeyi
yapabilir. Bu şiddet yanlısı karanlık güçler toplumu, devleti ve
PKK`yı manipüle etme şansına sahip.
DEP`li milletvekillerinin serbest bırakılması Kürt
vatandaşlarımızı nasıl etkileyecek?
Devlete olan umut
güçlenir. Şiddete yönelmelerinde engelleyici olabilir.,
Kürtler arasında olumlu süreçten rahatsız olan var mıdır peki?
Vardır. Bir yüksek amaç uğruna başlatılan hareketler sonra bazı
insanların çıkar örgütüne dönüşebilir. Bazı kişiler, kendi
çıkarlarını, toplumdaki egemenliklerini o örgütün varlığına bağlar.
Diyelim ki, PKK safhında böyle profesyonelleşmiş, onu geçim kaynağı
ve toplumda yer edinme aracı haline getiren insanlar var. Onlar
olumlu gelişmeleri, normalleşmeyi istemez. Çünkü Kürtlerin
siyasallaştığı, silahlı alandan çekildiği bir düzende onlara yer
kalmaz. 20 yıl durmadan savaş ortamında beyinleri, ruhları savaş
kültürüyle yoğrulmuş insanların siyasi ortama adapte olması çok
zor. Şiddet ortamında lider olanlar, yarın siyasi alana
döndüklerinde çok sıradan insanlar olduklarını görecekler çünkü.
Ayrıca PKK içinde görüş ayrılığı var.
Ne gibi?
Birileri `Biz savaşla başarı elde
edemeyeceğimizi anladık. Silahı bırakalım, dağdaki insanları
dağıtalım. Biz de normal yaşama dönelim. Silahlı güç olarak varlık
sürdürmenin artık anlamı yok` derken, diğer yanda birileri de,
`Hakları elde etmede devletin anladığı tek dil silahtır. Yeniden
silahlı mücadeleye dönmeliyiz` diyor. Şiddet yanlısı görüş, diğer
kesimi tasfiye etti. Böylece ateşkesi bitirme kararı çıkabildi.
Kürt vatandaşlarımız ateşkesin bitmesini destekliyor mu
peki?
Hayır desteklemiyor. Kürtler ateşkesin
bitmesinden çok rahatsız. Silahlı mücadelenin toplumsal desteği şu
anda çok zayıf, yok gibi. Toplumsal desteği olmayan bir hareketin
de başarılı olma şansı hiç yok. Kürt halkı 5-6 yıldır rahat bir
nefes aldı. Şiddet ortamının tekrar doğmasını, huzurunun kaçmasını,
çocuklarının ölmesini, cezaevlerinde çürümesini istemiyor.
Devlet, Kürt sorununu tümden bitirmek, kesin bir huzur
sağlamak için hangi adımları atmalı?
Toplumda uzun
yılların şartlanmışlığı var. Bunlar, toplumu alıştıra alıştıra,
yavaşça olmalı. Mesela Kürtçe yayın özel radyo ve televizyonlarda
serbest bırakılmalı. Kürtlüğü ifade eden, Kürtlerin tarihini,
coğrafyasını tanıtan, Kürt dili ve kültürünü anlatan yayınlar
serbest olmalı. Ama bu ciddi bir zihniyet değişimini, bölünme
kompleksinden kurtulmayı gerektiriyor.
Türkiye`nin Kürt vatandaşları Türkiye`den ayrılmak istiyor
mu?
Hayır istemiyor. Türkiye`de reel olarak bir bölünme tehlikesi yok
gibidir. Ama Kürt vatandaşlar ilanihayet devletten umudunu keserse,
bu devlet bizi temsil etmiyor, bize rahat vermiyor düşüncesine
sürüklenirse, bir kurtuluş yolu arayabilir. İnsanların kendini
rahatça ifade edebilmesi, Kürtlüğünden dolayı cezalandırılmaması,
horlanmaması lazımdır. Bu ülkede Kürtlük normalleşmeli ve
meşrulaşmalı. Bu ortam yaratılıdığında Kürtlerin ayrılma nedeni
kalmaz. Yayın hakkı, Kürtlüğün meşrulaşmasının ilk adımıdır. Ayrıca
dünyada modası geçmiş merkezi devlet yönetim anlayışı da
değişmelidir.
AKP`nin Kamu Yönetimi Reformu, merkezi devlet anlayışını
değiştirmiyor mu?
Bu, göstermelik bir değişim. Sen
yine devletin yetkilerini, devletin bölgeye atadığı valiye
bırakıyorsun. Yerinden yönetim, atadığın valiye merkezdeki bakanın
yetkilerini devretmek değil ki. Esas değişim, yerel halkların kendi
kendini yönetmesidir. Kendi seçtiği, denetlediği, görevden
alabildiği yöneticiler tarafından yönetilmektir. Bunun için vali,
kaymakam ve emniyet müdürünü halk seçmelidir. Yerinden yönetim
budur. Ama AKP`nin değişimine bile `Bu, üniter devleti bozar` diye
itiraz eden güçler var.
Kürt vatandaşlar siyasi yapıda ne tür değişiklikler istiyor
peki?
Kürtler, Türklük adına bölgeden gelenleri değil,
kendi temsilcilerini devlet yönetiminde, Meclis`te görmek istiyor.
Bir Türk`ün Meclis`te Türkleri savunması ne kadar doğalsa,
birilerinin gelip Meclis`te Kürtlerin hakkını, hukukunu savunması
da doğal olmalı. Türkiye, dil, ırk ve inanç açısından farklılığı
olan bir toplum. Devlet, bu toplumsal çoğulculuk dikkate alınarak
yapılanmalı. Kuruluş aşamasında Mustafa Kemal ve hareketin
liderleri, kurulacak devletin Türklerin ve Kürtlerin devleti
olacağını vaat ettiler.
Ben daha net sorayım. Size göre soruna çüzüm federasyon mu?
Türkiye`nin AB standartlarında bir demokratik hukuk devleti
olması çözüm için yeterli değil mi?
Şu anda kimsenin
Kürtler adına temsilci sıfatıyla konuşma hakkı yok. Halk ancak
özgür iradesiyle temsilcilerini seçtiği zaman, o temsilciler
onun adına karar verme yetkisine sahiptir. Değişik çözüm formülleri
vardır. Hepsi gündeme gelir. Özgür tartışma ortamında halk karar
verir. Halk bunlardan hiçbirini uygun görmeyebilir de... `Merkezi
yönetime bağlı kalırım` diyebilir. Bizler şu anda kanaat
önderleriyiz. Kendi düşüncelerimizi söylüyoruz. Bence en makul
çözüm federasyon. Federasyon `devletin bölünmesi` değildir. Bu bir
iç yapı düzenlemesidir. Federasyona ulaşmanın ara merhaleleleri
olabilir. Özerk bölge de tatmin edebilir. Yerinden yönetim de bir
çözüm formülüdür. Gerçek anlamda hem çoğulcu hem katılımcı bir
yönetim anlayışıyla ciddi bir demokrasi gelecekse Kürt sorunu
çözülür. Çoğulculuğun gerekleri yapılmalıdır.
Çoğulculuğun gerekleri neler?
Çoğulculukta en
önemli faktör kültürdür. Bir kültürün yaşayabilmesi, gelişebilmesi
için de onun eğitim dili olması, kendi okullarını açabilmesi
gerekir. Çoğulcu toplumsal yapısı olan bütün devletlerde bu
böyledir. Mesela Fransa, Korsika`ya özerklik veriyor. Mesela
İspanya, üniter devlet ama Bask, Katalan gibi özerk bölgeleri var.
O bölgelerin resmi dili Baskçadır, Katalancadır. Çoğulculuk budur.
Çoğulculuk, `Biz çoğulculuğu tanıyoruz. Bu bizim zenginliğimiz`
gibi laflarla olmaz. Çoğulcululuk, çoğulculuğun ve yönetime
katılmanın gereklerini yerine getirmekle olur. O zaman Kürt sorunu
çözülür ve Kürtler bu devletin bütünlüğünün korunmasına herkesten
daha fazla sahip çıkar.
Güneydoğu`da durum nasıl? Bölgede baskı sürüyor
mu?
1999`daki ateşkesten sonra baskı çok azaldı, ciddi
bir yumuşama var.
Kürt sorununun çözümünde önemli adımlar atan AKP,
Güneydoğu`daki oylarını artırır mı?
Artırır. CHP`deki
bazı anti-Kürt söylemler AKP yöneticilerinde yok.
Kuzey Irak`ta bir Kürt devleti kurulması söz konusu.
Türkiye ise buna kesinlikle karşı. Sizce Türkiye buna neden karşı
çıkıyor?
Irak`ta Kürtlerin elde ettiği geniş hakları, Türkiye`deki Kürtlerin
de isteyebileceğinden, federasyon talep edebileceğinden endişe
ediliyor.
Kürt vatandaşlarımız,Türkiye`nin bir Kürt devletine karşı
çıkmasını nasıl değerlendiriyor peki?
Rahatsızlar.
`Türkiye Kıbrıs`ta eşit, iki bölgeli, iki milletli devleti
savunuyor. Kuzey Irak`taki Kürt oluşumuna ise karşı çıkıyor. Eğer
üniter devleti savunmak gerekiyorsa, o zaman sen niye Kıbrıs`ı
bölüyorsun` diye soruyorlar.
Eğer Türkiye`nin güneyinde bir Kürt devleti kurulursa,
Türkiye`deki Kürtler de bağımsız bir devlet kurmak ya da kurulan o
devlete katılmak ister mi?
Hayır. Mutlu ettiğin
vatandaş, kendi devletinden kopmaz. Bu, Türkiye`nin performansına
bağlı. Türkiye kendi vatandaşını mutlu ediyorsa Kuzey Irak,
Türkiye`deki Kürtler için çekim merkezi olmaz. AB`ye doğru giden
Türkiye, Kürtler için daha ciddi çekim merkezidir. AB`ye girmiş bir
Türkiye`de Kürtlerin kendi haklarını siyasi yoldan savunmaları daha
kolaylaşır.
Bildiğim kadarıyla siz Kürtlüğüyle birlikte dini
inançlarına da vurgu yapan bir anlayışın temsilcisiniz. Kürtler
arasında dini konularda görüş farklılıkları var mı?
Var, ama genelde Kürtler dindardır. Sünni Kürtler Türkiye
ortalamasına göre daha dindar ve muhafazakârdır. Kürtlerin
tercihlerinde din faktörü çok ağırdır. Etnik kökenin önündedir.
Güneydoğu`da Barzani`nin partisi KDP`nin çok etkili ve
güçlü olduğu söyleniyor. Bir başka ülkenin siyasi partisinin, bir
başka devletin vatandaşları üzerinde etkili olması ve o partinin
desteklenmesi biraz tuhaf değil mi?
Türkiye`de
Kıbrıs`ın ulusal mücadelesini veren Denktaş`ı destekleyen geniş bir
kitle yok mu? Barzani ismi Kürtlerde çok saygındır. Molla Mustafa
Barzani, Kürtlüğün bittiği bir dünyada Kürt ulusal hareketini büyük
zorluklarla yürüten bir efsanevi kahramandır. O partiyi destekleme,
onun emrinde, güdümünde olma diye değerlendirilmemeli. Ama onlar da
Kürt, buradaki de Kürt. Birilerinin zannettiği gibi Irak, Türkiye
ve Suriye`deki Kürt bölgeleri ayrı bölgeler değil. İnsanları da
ayrı insanlar değil. Halk, aynı halk. Bu tek parça bir coğrafya.
Benim hâlâ Suriye ve Irak`ta yakın akrabalarım var. Bölgemizde
Suriye`de kalan tarafa hâlâ Suriye denmez. Buradakine de Türkiye
denmez. Aynı coğrafyadan bir hat geçmiş, halkın dilinde Suriye`de
kalan bölgenin adı hattın altıdır. Türkiye`de kalan bölgeninki de
hattın üstüdür. Siyasi sınırlara rağmen hem coğrafi, hem ulusal
bütünlük kurulmuştur. Onun için, bir bölgedeki gelişme diğer
bölgeyi mutlaka etkiler.
Bu son gelişmelerden sonra Güneydoğu`da silahlı çatışma
ihtimalinin artık ortadan kalktığını söylemek mümkün olur
mu?
Hayır. PKK halen bir güçtür. Kendisine bağlı,
kullanabileceği bir kitle hâlâ var. Silahlı mücadele, geçmişteki
gibi çok yaygın toplumsal destek bulmaz, ama PKK silahlı mücadele
başlatabilir. Devlet bunların üstüne daha şiddetli gidebilir. Onlar
da hareketlerini daha yoğunlaştırabilir. Hele ifade ettiği gibi
bundan sonra büyük şehirlere, turistik alanlara yönelirse, olayın
boyutu farklı yönde gelişebilir. Bugüne kadar yaşanmayan Türk-Kürt
çattışmasını belli yerlerde belki bu körükleyebilir.
Peki Kürtler artık kendilerini bu ülkenin birinci sınıf
vatandaşları olarak görüyorlar mı yoksa henüz bu aşamaya gelmedik
mi?
O aşamadan çok uzağız. Eşitlik lafla olmaz.
Eşitlik, temsilde, hakları kullanmada, devletin nimetlerinden pay
almada eşitliktir. Kimlik de insanların onurudur. Bu kimliğin rahat
ifade edilmesini, yasalarda ve devlet yönetiminde yansımasını
görmedikçe, sen kendini eşit göremezsin.
Sizce bir gün `Kürt olduğunu` söyleyen, kendi Kürt
kimliğine sahip çıkan bir vatandaşımız devletin zirvelerine
yükselebilecek mi?
Kürtler de bu devletin normal vatandaşları görüldüğünde, Kürt
olarak, Kürt kimliğiyle devletin en tepe noktalarına gelebilir,
cumhurbaşkanı olabilir. Bir gün bu olacak.
Kürt olmak hâlâ tehlikeli mi?
Müthiş
tehlikeli. Kürtlüğünle ortaya çıktığın zaman her yerde önün
kesilir. Gazeteciysen kesilir, iş hayatındaysan kesilir. Hak
ettiğin yere kolay gelemezsin. Ecevit Kürt ama özellikle 1980`den
sonra fanatik Kürt düşmanlığı yaptığı için devletin zirvesine
gelmesinde kimse sakınca görmedi. İsmet İnönü`nün Kürt kökenli
olması kimseyi rahatsız etmemiş. Çünkü Türkçülerden daha fazla
Türkçülük yapmış.
Gelecekten ümitli misiniz?
Ümitliyim. Olumlu
süreç sürerse, Kürtlere kültürel hakları verilecek. Sadece kültürel
hak yeterli değil. İnsanların kendi kendini yönetme hakkı da
olmalı. O aşamalara da gelinecek. Bu ademi merkeziyetçi sisteme
geçmek olur, özerk bölge, federasyon veya eyalet sistemi olur.
Gelişme sürecinde kendini belirler. Ama bunlara doğru gidilecek.
Çünkü dünyadaki gelişme bu yönde. Bundan herkes etkileniyor.
Bağımsızlık endişesine ise takılmamak lazım. Çünkü 20`nci asrın son
çeyreğine kadar her halkın kendi devletini kurması bir özlemdi. Ama
AB`deki gelişmelerden sonra bunun çok anlamsız olduğu görüldü.
Farklı halklar geniş siyasi birliktelikler içinde çıkarlarını daha
rahat kullanabiliyorlar artık.