Bir imparatorun çöküş öyküsü
Abone olBir zamanlar 13 şirketlin patronuydu. Galatasaray'ın efsane başkanıydı. Boğaz'a nazır villada yaşıyordu. Her şey üç yıl önce değişti. Ve Faruk Süren'in çöküşü başladı.
Faruk Süren bir zamanlar 13 şirketli bir holdingin patronu,
Galatasaray Kulübü'nün UEFA kupalı tarihi başkanıydı.
Beylerbeyi'nde Boğaz'a nazır villada yaşıyordu... 9 ŞİRKETİNİ
KAYBETTİ Her şey üç buçuk yıl önce değişti. Süren'in çöküşü
başladı. Şirketler birer birer kapandı, mallar satıldı, villa da
elden gitti. "Hayali ihracat" iddiaları büyük sarsıntı yarattı.
KURUŞLARIN HESABI Süren şimdi "bir evim bile yok" diyor. Gebze'deki
fabrikanın misafirhanesinde yatıyor. Her şeyi kuruşuna kadar
hesapladığını söylüyor. En çok kayağı özledim * Artık isviçre'de
kayağa gidemiyorum. Ama giyim kuşamımdan taviz vermem. *
Yöneticilerime güvenmekle yanlış yaptım. Hatta içlerinden biri
benim makinelerimle fabrikatör oldu. Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı
kazandığı dönemdeki başkanı olarak tarihe geçen Faruk Süren'in başı
borçlarıyla dertte Borçlarını ödemek için Beylerbeyi'ndeki
trilyonluk yalısını da satan Faruk Süren, fabrika misafirhanesinde
kalmaya başladı. Bir zamanlar Faruk Süren Galatasaray tarihinin en
önemli başkanlarından, sahibi olduğu on üç şirketle iş dünyasının
en güçlülerindendi. Başkanlığı döneminde Galatasaray'ın UEFA
Kupası'nı kaldırması, Faruk Süren'i Türk futbol tarihinin
unutulmazları arasına sokmuştu. Ancak son üç buçuk yılda işler
Faruk Süren için hiç de istediği gibi gitmedi. Bir dönemin en
önemli ve en zengin isimlerinden Süren'in adı önce 'hayali
ihracatçı'ya çıktı. Süren şimdilerde 13 şirketinden geriye kalan 4
şirketiyle bankalara olan borçlarını ödemeye çalışıyor. Bunun için
İstanbul Beylerbeyi'ndeki lüks villasını satmak zorunda kalan Faruk
Süren'in şu an bir evi bile yok. Halen Gebze'de bulunan
fabrikasındaki misafirhanede yatan Süren'in eşi Hatice Süren ise
ablasının kiraladığı evde kalıyor. Eski başkan, herşeye rağmen
moralini kaybetmediğini söyleyerek, "Borçları kapatıp ticaret
hayatıma devam edeceğim" diyor. GEMİMİ TERK ETMEDİM Faruk Süren
yurtdışı tatillerinin, yat gezilerinin, boğaz manzaralı ev keyfinin
yaşandığı varlık günlerinden, yokluk günlerine geçişteki 3.5 yıl
için sadece kendine kızdığını söylüyor. Şirketlerinin başındaki
yöneticilere güvenmekle hata ettiğinin altını çizen Süren,
"Galatasaray'a konsantre olup işleri ikinci plana atmanın cezasını
çekiyorum" diyor ve ekliyor: "Galatasaray'da ilkleri yapalım diye
uğraştığımız dönemde kendi işlerimle hiç ilgilenmedim. Biz
Galatasaray için ilkleri yaparken öbür tarafta olan oldu. İşyerinde
geminin kaptanı bendim ama ikinci, üçüncü kaptanlar, çarkçıbaşılar
hata yaptı. İyi niyetli ya da değil, profesyonelce yaklaşmamaktan
hatalar yapıldı. Bu kabahatler silsilesinin içinde bir darboğaza
girdik. Tabii ki bu benim sorumluluğumu hafifletmez, sorumluluk
yine benimdir. Gemiyi de en son terk eden kaptan olmalıdır. Ben
gemimi terk etmedim." NAYLON SÜREN DEDİLER Faruk Süren, Orhan
Aslıtürk ve Muhammed Ciğer'le adının karıştığı hayali ihracat
iddialarının da tüm bu çöküşe ivme kazandırdığını belirtiyor. Ben
Orhan Aslıtürk'ü tanımam, o belgelerin hiçbirinde benim imzam da
yok. Burada arkadaşlarda yanlış bir şey yapmamışlar. Bir tek biz
yapmadık ki bunu, bizim 30 milyon dolar gibi bir ihracat kapatma
olayımız oldu. Ama sanki çete reisi benmişim gibi lanse ettiler"
diye konuşan Süren sözlerine şöyle devam ediyor: "Naylon Süren
falan dediler. Çok haksız bir yargılama ama yapacak bir şey yok.
Ben katiyen hayali ihracatçı değilim. Son derece basit bir işlemdir
taahhüt kapatma. Bizim yaptığımız da buydu." TÜM EVRAKLAR GERÇEK
Sahtekarlıkla suçlanmasının 'haksızlık' olduğunu belirten Faruk
Süren, "Biz ihracata dayalı bir kredi almıştık. Kendi döviz
girdimiz karşılamayınca bu taahhütü başkasının ihracat fazlasını
kendi üzerinize geçirerek kapattık. Bu işlem Orhan Aslıtürk'ün
şirketleri aracılığıyla yapıldı. Orhan Aslıtürk, bizden tahsil
etmiş olduğu vergileri ödemedi." diye konuşuyor. Süren şöyle devam
ediyor: Orhan Aslıtürk ve Muhammed Ciğer bunu yolsuzluk için
organize etmiş olabilirler, bunu yargı bilir. Fakat burada
aldatılan biri varsa o da biziz. Çünkü bize ihracat fazlası olan
firmaların faturaları kesildi, vergi beyannameleri verildi,
elektrik sarfiyatları hakiki, gümrük çıkışları gerçek. Döviz alım
bordroları da gerçek. Bizim sahtekarlıkla suçlamak hakkaniyete
sığmaz." Faruk süren bu noktaya nasıl geldi? Yöneticilerin
kendisinin yokluğunda gayri ciddi davrandıklarını ve onlara
güvenmekle hata ettiğini belirten Faruk Süren'in, sürekli zarar
eden Makine Takım ve Transtürk Holding şirketlerinin finansmanı
2001 krizi ile imkânsız hale geldi. Faizlerin yüzde 7 binlere
çıktığı dönemlerde Süren'in şirketleri bu faizden zararını
fonluyordu. Sonuçta 1994 yılında özvarlığı 50 milyon dolar olarak
açıklanan şirketler borç batağına sürüklendi. Trilyonluk yalı
borçlara yetmedi Trilyonluk yalısını elden çıkarmasına rağmen
borçlarını kapatamayan ve fabrikada misafirhanede kalmaya başlayan
Faruk Süren yaşanan süreci şöyle anlatıyor: "34.8 milyon dolar olan
borcumuzu gayrimenkul satarak, ailenin imkânlarını seferber ederek
23.3 milyon dolara düşürdük. 670 bin doları ödeyemedik, nakit
eksikliğinden dolayı. Bunun için 'altı ay bir süre tanıyın' dedik.
Ama 'temerrüde düştünüz' dediler, anlaşmayı feshettiler. Bu
ekonomik değil, irrasyonel bir şey." 'Fabrikada yatıyorum, kayağa
da gitmiyorum' Çok zor dönemler geçirdiğini anlatan Süren her şeye
rağmen pes etmediğini söylüyor. "Harcamalarımın hepsini kıstım"
diyen Süren birçok zevki gibi kayağa da borçlarını ödeyene kadar
ara verdiğini belirterek, "Ben en çok kayak yapmaktan hoşlanırım.
Ama onu yapamıyorum. Artık İsviçre'ye kayağa gidemiyorum. Hem maddi
olarak mümkün değil, hem de seyahat kısıtlamam var. Hem yasal
olarak kısıtlandı, hem de imkan meselesi" diye konuşuyor. Yaşadığı
sıkıntılara da değinen Süren şöyle devam ediyor: "Her şeyin kuruş
kuruş hesabını yapıyoruz. Ama önemli olan devam edebilmek. Burası
sağlıklı ve satış problemi olmayan bir şirket. Şu an evim dahi yok.
Ben fabrikada kalıyorum. Bazen şehre gidip baldızımda kalıyorum.
Önemli olan yatacak yer değil huzurlu uyumak. Allah sağlığımı
bozmasın yeter." KAYNAK: SABAH GAZETESİ