Bir entellektüel askere gitse...
Abone olSelahattin Yusuf'un askerde geçmeyen zamana karşı verdiği kavga
Askerlik de entellükellik de ciddiyet ister. Her iki sahanın da
hafife alınması ölümcül sonuçlar doğurur. Ama bir entellektüle
günümüz şartlarında askerlik yaptırmanın ne kadar ciddiyeti
olabileceği alabildiğince tartışmaya açık. Sivil hayatında farkına
vardığı, gördüğü her olguyu incelemesine irdeleyen ve başkalarının
bakış açıları ile kıyaslamadan huzur bulamayan entellektüel ruh,
emirlerin sorgulanmayacağı bir sahada nasıl rahat edebilir?
Rainer Maria Rilke'den ilham alarak, "sırf geçişle bile insanı
yaralayan zamanı bir insanın nasıl özelleştirebileceğini" soran
yazar, günlüklerinin de belki bir parça bunu yapmaya çalıştığını
söylüyor. Zaten yavaş olan zamanın, askerlik zamanını biraz daha
yavaşladığında ilginç olup olmadığını görmek gibi bir eğlencenin
ürünü olarak ortaya çıkan Selahattin Yusuf'un şafaktan çon önceki
ve biraz sonraki günlerini içeren güncesi, Timaş yayınlarınca ""
adıyla kitaplaştırıldı.
Siirt'te askerliğe ilk adım attığı ve üniformalarının dağıtıldığı
andan, tezkereyi aldığı güne kadar hafızasında derin yer eden
anıların doğurduğu düşünceleri kendine has üslupla kağıda döken
Selahattin Yusuf, mekanın insan zihnini etkilediğini keşrediyor ve
İstanbul'da yazdıkları ile Eruh'ta yazdıklarının farklı olduğunu
dile getiriyor.
"Tanrımızaaa hamdolsun - milletimiz vaa - olsun- afiyet olsun -
sool!!" şeklinde okunan yemek duası sırasında arkalardan rütbesiz
bozuk Türkçe'si ile bir erin duruma itiraz edip "Allah, onun'ğadı
Allah, tanrı deel" sözleri üzerine kızan çavuşun halinden yola
çıkarak, "Allah" ve "Tanrı" kavramlarının mücadelesinin ilginçliği
üzerine düşünnen Yusuf, "Tepki nerelere kadar inmiş, ne kadar
derinlere işlemiş" diyor.
17 Eylül Salı günkü Eruh'taki nöbetinde hayli melankolik duygulara
dalıyor ve şunları düşünüyor yazar: "Bir merminin bir vücutla
buluştuğu an. Bir kulübenin içinin, şaşkınlıktan buz kestiği o an.
Bu olmazsa devam edersin ve nöbetin biter. Ne kadar garip, kesin ve
soğuk: Yaşarsın biter nöbetin. Saatin çalışırsa değil. Ama şu daha
garip olurdu. Artık sen yaşamıyorsun ve kolundaki saat çalışmaya
devam ediyor."
11 Ekim Cuma günü ise hayli matrak bir anıyla selamlıyor okuru:
"... Silah başına emri verildi. Koştuk.
'Hazır ol'da iken arı soksa dahi kıpırdanmaz, ölmedikçe hazır ol
duruşu bozulmaz. Gelgelelim, Yılmaz'ın içinde bir grizunun
oluştuğu, olgunlaştığı muhakkaktı. Arkamda dikilmiş ağzını
şapırtatıyor, beynini kontrol etmeye çalışırken çeşitli sesler,
hırıltılar çıkartıyordu. "Rahat"
Ve patladı Yılmaz: - "Hocam" diye eğildi omuzuma. "Hocam Osmanlı
parçalanırken Mısır'da alimler oturmuş, - seccadeye sinek konsa
namaz bozulur mu. bozulmaz mı - onu tartışıyorlar!"
"Ulan o sineğin de sizin de... hayvan herif...." HAZZ-ROLL!!...
sessizlik...."
"Nöbetler, rüyalar, sıkıntılar, hüzünler, komik anlar, Rilke,
Goethe, Wittgenstein, Ece Ayhan, İsmet Özel sayıklamaları arasında
geçen askerlik günlerinden 1 Kasım Cuma günü Eruh'un bir köyünde
başına gelenleri yazan Selahattin yusuf ilginç bir portre
sunuyor:
Köylerine gelen askerlere lavaş ekmeği pişiren ve Türkçe
konuşamayan Kürt kadınların nasırlı güzel elleri askerlerce Kürtçe
öpülüyor. Çat- Pat Kürçe bilen bir amcaya Komutan hangi partiye oy
vereceğini soruyor. Adamcağız önünde bağladığı ellerini çözmeden,
büyük bir alçakgönüllülükle, sammiyetle ve bir hediyenin kabulünü
rica ediyormuş gibi yürekten, "Elbet DEHAP'tır" diyor. Askerler
konumatana bakıyor. O da tutamıyor kendini. Hep beraber
patlatıyorlar kahkahayı...
İyinin ve doğrunun "o" olduğuna o kadar inandırılmış ki askerlerin
ve komutanın da "DEHAP"a oy vereceğini düşünen bu amcanın yaşadığı
heybetli kayalıkların altındaki apaçi çadırlarından ibaret gibi
görünen köyde Kürt sorunu yazarın beyninin kılcal damarlarına doğru
ilginç bir kan basıncı olarak yürüyor...
"Şafak'tan Çok Önce" Meksika Sınırı ile tanıyıp sevdiğiniz,
Aktüel'deki köşe yazıları ile yakından tanıdığınız Selahattin
Yusuf'un geçmeyen zamana giriştiği, trajik ve yer yer ironik
kavgayı anlatan, ilginç bir deneme günlük...
Yazarına sorulduğunda, kitabı hakkında bunları söylüyor:
“Şafaktan Çok Önce” kitabı, Selahattin Yusuf’un
2003 yılında askerlik yaptığı Siirt ve Eruh’ta tuttuğu notlardan,
yazdığı denemelerden oluşuyor. Askerliği sonrasında bir süre daha
devam eden bu günlüklerde, edebiyatla ve sanatla harmanlanmış bir
yavaş çekim zaman algısı öne çıkıyor. Bu kitapta, edebiyatın deneme
türünü sevenlere, özellikle somut gündelik yaşamdan kalkarak
çıkılmış zihinsel yolculuklara katılmak isteyenlere, ilginç bir
serüven daveti var.