Bir dönemin 'Karakutusu' konuştu
Abone olBir dönemin 'karakutusu' olan Ali Baransel, deprem yaratacak sözler etti. Türkeş'i Evren'in hapisten çıkardığını iddia eden Barensel, Aksiyon Dergisi'ne konuştu..
Ali Baransel, Çankaya Köşkü’nde yalnızca Kenan Evren’li yıllara
tanıklık yapmadı. 16 yıl boyunca Ankara’daki ‘iktidar oyunu’nun
göbeğindeydi. Kendi deyimiyle bir dönemin “karakutusu” olan
Baransel’in açıklamaları, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan “Star Medya
grubunun başına geç” teklifi almasına kadar uzanıyor. TRT’nin
parlamento muhabiri Ali Baransel, 1974’te Cumhurbaşkanı Fahri
Korutürk’ün basın danışmanı olarak Çankaya Köşkü’ne çıktığında 32
yaşındaydı. 16 yıl sonra Kenan Evren’le birlikte Çankaya’dan
ayrıldığında, hastalıklarla “vücudunun yarısını” orada bırakacak
kadar hızlı bir tempoda, devletin zirvesinde yaşanan olayların
aktörlerinden biri olmuştu. ABD’deki “Beyaz Saray sözcülüğü”
anlayışını Çankaya Köşkü’ne taşıyan, Köşk’ü medyaya ve sanatçılara
açan kişi olan Baransel, Evren’in o kadar askerî danışmanı içinde
Çankaya’nın sivil yüzüydü. Çankaya’dan ayrılmasından sonra dört yıl
Koç Holding’in Ankara temsilcisi olan Baransel, 28 Şubat sürecinde
bu sefer Enver Ören’e ait TGRT televizyonunu “dönüştüren” ve
reytinglere sokan kişi olarak isminden söz ettirdi. Günde 150-200
telefon almasına rağmen, Çankaya’dan ayrıldığı günün gecesinde
evindeki üç telefonun hiç çalmamasıyla; Ankara’da sahnelenen
‘iktidar oyunu’ndan çıkan oyuncuların birdenbire nasıl bir
yalnızlığa sürüklendiklerinin acısını da yaşamış olan Baransel’le
önce 11 Eylül 1980’e uzandık: “İhsan Sabri Çağlayangil
cumhurbaşkanı vekili idi. 12 Eylül’den bir gün önce Genelkurmay
Başkanı Kenan Evren, haftalık olağan görüşmesi için Köşk’e geldi.
Başbakan Süleyman Demirel, ‘Komutanın havasını bir yokla bakalım,
askerin durumu nedir? Bir istekleri var mı, terörün önüne geçmek
için yapmamız gereken bir şey var mı?’ diyor. Çaylar, kahveler
içildikten sonra Çağlayangil Evren’e, ‘Siz ve sıkıyönetim
komutanları büyük hizmet veriyorsunuz. Hükümet olarak ne
yapılabilir, bize bir görev düşer mi, bunu söylerseniz memnun
olurum’ diyor. Evren, ‘Hiçbir talebimiz yok. Gayet iyi gidiyor.
Hükümet ile asker arasındaki birlik ve beraberlik sürüyor. Herhangi
bir sorunumuz yok.’ diyor. Gece saat bire doğru telefon çaldı.
Nöbetçi Yaver Binbaşı Utku Güney aradı. Aliciğim kapının önünden
tanklar geçecek. Silahlı Kuvvetler bir askerî harekât
gerçekleştirdi. Saat üçe doğru televizyonu aç, Evren Paşa’nın
açıklamasını dinleyeceksin dedi.” Bıyıklarını nasıl kurtardı?
İhtilalden sonra, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in “Devlet
Başkanı” unvanı almasıyla Köşk’ün yapısı birdenbire değişmiş.
Ağaçların kökleri beyaza boyanmış, giriş çıkışlar bir askerî
karargâhı andırmaya başlamış. Hatta o günlerde Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreteri Halûk Bayülken’i ziyarete gelen Milli Savunma eski
bakanlarından Hasan Esat Işık, “Köşk 15 gün içinde garnizon oldu.
Burası çok değişmiş” diyor. İşte o günlerde yaşanan ilginç
olaylardan biri de Evren’in, Köşk personeline “bıyıklarınızı kesin”
emrini vermesiydi: “Köşk personeli bıyıklarını kessin diye bir
genelge yayımlandı. Benim bıyıkla özdeşleşmiş bir kişiliğim var.
Eve geldim. Hanıma, çok ısrar ederlerse buradan gideriz, dedim.
Ertesi gün Evren’in damadı Erkan Gürvit’le karşılaştım. Baktım,
onun da bıyıkları duruyor. İki gün sonra Evren Paşa bir konu
sebebiyle beni huzura çağırdı. Sen bıyıklarını kesmemişsin dedi.
Sayın cumhurbaşkanım, bıyıkları kesmem önemli değil ama, bir
eziklik duygusuna kapılacağım. Zaten Erkan Gürvit de kesmemiş
dedim. Öyle mi, hadi o zaman, ikiniz görünmeyin dedi. Böylece bıyık
kesmekten kurtulduk.” Evren’in damadı Erkan Gürvit, Belçika’da
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Brüksel temsilcisi olarak görevli
iken, Evren’in Köşk’e çıkmasıyla Köşk’teki MİT irtibat görevlisi
olmuştu. Eşi Şenay Gürvit de MİT görevlisiydi. Gürvit’ten önce de
var olan Köşk’teki bu görev, MİT’le ilgili çalışma ve raporları
Cumhurbaşkanı’na sunmak, gerektiğinde MİT Müsteşarı’nı Köşk’e
çağırmak içindi. Erkan Gürvit’ten önce bu görevi, aynı zamanda eski
bir milli binici olan Albay Kemal Özçelik yapıyordu. O dönemin
tarihî olaylarından biri, Erkan Gürvit, MİT’in dış operasyonlar
biriminde yönetici olarak çalışan eşi Şenay Gürvit ve Hiram Abas’ın
yönettiği, Ermeni Terör Örgütü ASALA’ya yönelik yurtdışındaki
örtülü operasyonlardı. Baransel’in bu noktada karakutuluğu ağır
basıyor ve bu olaylar hakkında bilgisinin olmadığını söylüyor.
Türkeş’i hapisten Evren Paşa çıkardı 12 Eylül’den sonraki en dikkat
çekici gelişmelerden biri, Kenan Evren ile Harp Okulu’ndan sınıf
arkadaşı Milliyetçi Hareket Partisi lideri Alparslan Türkeş’in
karşı karşıya gelmiş olmasıydı. Askerlik hayatlarında, 27 Mayıs
1960 darbesinde “Kudretli Albay” Türkeş çok ön plana çıkarken;
Kurmay Albay Kenan Evren, istikbalini parlak görmüyor ve ordudan
ayrılmanın planlarını yapıyordu. Ama sadece 20 yıl sonra, Evren
ihtilalin lideriydi, Türkeş ise “sanık” pozisyonundaydı. Türkeş, 12
Eylül’de diğer liderler gibi hemen teslim olmamış, birkaç gün
beklemişti. Ardından da önünde uzun bir cezaevi hayatı bulmuştu. Bu
gelişme üzerine ülkücü kesimde Türkeş’i cezaevinden kaçırmak, hatta
Evren’e “suikast düzenlemek” seçenekleri bile tartışılmıştı. Ali
Baransel, Evren-Türkeş ilişkisine yepyeni bir boyut getiriyor ve
Türkeş’in cezaevinden çıkarılması talimatını Evren’in verdiğini
açıklıyor: “12 Eylül’den sonra yargılanan siyasi parti genel
başkanları birer birer beraat edip çıktı. Sadece Alparslan Türkeş
içeride kalmıştı. Her sabah Evren Paşa’ya basında çıkan haberlerden
bir brifing verirdim. O gün, gazeteler içeride sadece Türkeş’in
kaldığını yazıyor dedim. Öyle mi dedi. Cumhurbaşkanlığı Hukuk
Dairesi Başkanı Tümgeneral Muzaffer Başkaynak’a talimat verdi.
Türkeş için, sağlık sorunu öne sürülerek sıhhî heyet raporuyla
cezaevinden çıkarma mekanizmasının işletilmesini istedi. Türkeş,
onun direktifiyle bırakıldı. Eğer Evren devreye girmeseydi, Türkeş
daha fazla içeride kalabilirdi... Evren Paşa ile Türkeş arasında
öyle pek sıcak bir ilişki görmedim. Süleyman Bey’e, Erbakan’a karşı
da bir sıcaklığını hissetmedim. Evren’in, sadece Ecevit’e sevgisi
vardı. Yasakların kalkmasından sonra, galiba bir 29 Ekim
resepsiyonuydu. Ecevit, Demirel, Türkeş siyasi yasaklı halleri
bittikten sonra ilk defa Köşk’e geliyorlardı. Daha önceki
dönemlerde geldiklerinde etraflarında yüzlerce kişi halka olurdu.
İnanır mısınız kapıda kimse karşılamadı. Salona geldiler, herkes
vebalı gibi onlardan kaçtı. Ama Evren Paşa’nın en yakınındaki bir
adam olarak onları ben karşıladım, salona götürdüm. Onlarla beşer,
onar dakika durdum. Havayı ısıttım. Manevralarla, onları Evren Paşa
ile yan yana getirdim, tokalaşmalarını sağladım.” İnönü’nün
mahkemedeki zor dakikaları Liderlerin 12 Eylül maceraları içinde
Erdal İnönü’nün de yeri var. İhtilalden sonra kurulan Sosyal
Demokrat Halkçı Parti SODEP’in başkanı olan İnönü, bir toplantıda
konsey üyelerini hedef alan sözleri sebebiyle soruşturmaya uğruyor.
Erdal İnönü’nün sanık olarak duruşmada ifade vermesi olayını ve
Evren’in tepkisini Baransel şöyle anlatıyor: “İlk duruşmasında
hakim karşısında İnönü’nün eli ayağı zangır zangır titremiş. Ağzı
kurumuş, ifadesini suratı sararmış bir şekilde tamamlayabilmiş.
Bitkin düşmüş. O gün biz askerî uçakla bir geziden dönüyorduk. Bunu
Evren Paşa’ ya ilettiler. Evren Paşa, Konsey üyelerine dönüp, ‘Ben
size söylemiştim. Erdal İnönü, beyefendi bir insan, iyi bir ilim
adamı, ama lider olacak özellikler yok. Çok vesveseli ve ürkek.
Çünkü el bebek, gül bebek yetiştirilmiş. Göreceksiniz politikadan
çok çabuk ayrılacak’ dedi. Hakikaten aradan az bir zaman geçti,
İnönü politikayı kendiliğinden bıraktı.” Fahri Korutürk, 1974’te
Baransel’i Köşk’e aldığında, “Burada devletin bir çok sırrına vâkıf
olacaksın artık gazeteciliğin bitti” demişti. Baransel, “Ben bir
karakutuyum. Anılarım bir aysberg gibi. Derinliklerdeki çok önemli
olayların tanığıyım. Cumhurbaşkanı Evren’in yanındaki iki üç
kişiden biriydim” diyor, ama hemen peşinden bu karakutunun hiçbir
zaman açılmayacağını vurguluyor. Çünkü üzerinde çalıştığı
anılarını, “karakutu” dışındaki olaylardan seçmiş durumda.
Baransel, Ankara’da ayrı bir toprak parçası, insan ilişkilerinin
çok farklı olduğu bir dünya olarak nitelendirdiği Çankaya Köşkü’nün
bir saray gibi olduğunu, doğal olarak bu sarayda zaman zaman
çeşitli entrikaların yaşandığını belirtiyor. Baransel bu olaylar
sebebiyle iki defa Evren’le yollarının ayrıldığını, ancak Evren’in
isteği üzerine tekrar geri döndüğünü vurguluyor: “Cumhurbaşkanının
yanına herkes giremez, iki veya üç kişi direkt girer. Randevusuz,
telefon edersin, ben geliyorum dersin, seni alırlar. Birisi o
dönemde bendim. Bir tanesi genel sekreter, bir tanesi de özel kalem
müdürü. Özel kalem müdürü de dışişlerinden kripto gelir, önemli bir
şey gelir, girer. Bir de Erkan Gürvit girebilirdi. Şimdi
cumhurbaşkanı da insan. Gidiyorsun, bir şey söylüyorsun,
etkiliyorsun. Onun dışarıya yansıması, politikaya yansıması oluyor.
Bu yüzden Çankaya Köşkü’nde cumhurbaşkanının çok yakınında görev
alan her kişi bıçak sırtında gider. Ben bunu tam on altı yıl
yaptım. Bu kadar yakın ilişkinden rahatsız olanlar, seni devre dışı
bırakmak için çeşitli senaryolar üretirler. Mesela bir bakarsın,
Evren Paşa seninle her şeyi konuşurken hiçbir şey konuşmaz, soğuk
davranır. O zaman ayrılmayı düşünmeye başlarsın. Bunları yaşadım.
Dışlandığını anlarsın. Bir bakıştan, ilginin azalmasından, görev
verilmemesinden, yurtiçi ve yurtdışı resmi ziyaretlerde isminin
olmamasından bunu anlarsın. Böyle şeyler yaşadım. O zaman Köşk’ten
ayrılmaya karar verdim. Bazı şeyler bana ters geliyor, ayrılacağım
dedim. Evren ‘olur’ dedi. Evde bavulları topladık, bekliyoruz. 20
gün sonra beni çağırdı. Aradım taradım, senin yerine adam
bulamadım, sen dürüst bir adamsın, burada kal dedi.” Tahsin
Şahinkaya, Evren’e neden küstü? Peki ihtilalin lideri Kenan Evren
ile dört Konsey üyesinin ilişkileri sonraki yıllarda nasıl bir
seyir izledi? Konsey üyelerinden dönemin Jandarma Genel Komutanı
Sedat Celasun dışındaki üç komutan şu anda hayatta. Dönemin Hava
Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ile Deniz Kuvvetleri Komutanı
Nejat Tümer İstanbul’da yaşıyor. Eşini kaybeden dönemin Kara
Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin Ankara’da mütevazı bir hayat
sürerken, Evren Marmaris ile Bodrum arasında gidip geliyor. Araya
giren yıllar, “dört ihtilalci” komutanın eskisi kadar beraber
olmalarını engelliyor. Daha çok bayramlarda, önemli günlerde
birbirlerini arayıp hatır soruyorlar. Fakat Evren ile Şahinkaya’nın
uzun yıllardır görüşmedikleri, yani küs oldukları ortaya çıktı.
Peki Evren ile Şahinkaya birbirlerine neden küstü? Olayın perde
arkası şöyle: Cumhurbaşkanı Evren’in görevinin son yıllarında
Şahinkaya ile ilgili yolsuzluk iddiaları giderek yoğunlaşınca,
Şahinkaya hazırladığı bir metni cumhurbaşkanına sunar ve bunun
cumhurbaşkanlığı basın sözcülüğü tarafından açıklanmasını ister.
Evren, Ali Baransel’i çağırarak metni gereğinin yapılması için
verir. Baransel metni okuduktan sonra, “Sayın Cumhurbaşkanım bu
kişisel bir konu. Cumhurbaşkanlığı sözcülüğü sadece makamla ilgili
açıklamaları yapmakla yükümlüdür. İzin verirseniz, bunu
açıklamayalım” der. Evren de bu görüşe katılır. Bunun üzerine,
hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddialarına karşı, Evren’in
kendisine sahip çıkmadığı duygusuna kapılan Şahinkaya, o tarihten
itibaren Evren’le ilişkisini dondurur. Evren, 12 Eylül ihtilali ile
ilgili çok ilginç bir bilgiyi de yıllar sonra Baransel’e anlatır.
İhtilal tarihi belirlendikten sonra, ihtilalin ardından
televizyonda okunacak bildiri önüne geldiğinde bir cümle özellikle
dikkatini çeker. Bu cümlede, “İhtilalin emir komuta zinciri içinde
gerçekleştirildiği” belirtilmektedir. Evren’in bu cümle hakkındaki
yorumu şöyledir: “Önüme getirilen metindeki bu ifade, harekatın bir
numaralı sorumlusu olarak beni tanımlıyordu. İstesem bu cümle
üzerinde düzeltme yapabilirdim. Oldum olası esnek davranmayı
sevmem, o yüzden gerek görmedim, metni onayladım.” Evren’in yorumu
manidârdı. Çünkü yönetime el konulmasında bütün sorumluluğun
kendisine yıkılmış olması dikkatini çekmişti. Konsey’in kurmay
albayları Baransel’in anılar demetinde, Silahlı Kuvvetler’de şu
anda üst komuta kademesini oluşturan komutanların neredeyse tamamı
yer alıyor. Çünkü bu komutanların çoğu, konsey döneminde kurmay
albay rütbesiyle çeşitli önemli görevlerde bulunuyorlardı. Örneğin,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, kurmay albay rütbesiyle
Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık’ın
özel kalem müdürüydü. Baransel, “Haydar Paşa çok titiz bir adamdı.
Özkök Paşa’nın onun özel kalem müdürü olması başlıbaşına bir
hadiseydi. Onun yanında çalışmak çok zordu, çok donanımlı olmak
gerekiyordu. Demek ki hepsini Hilmi Paşa’da görmüş.” Kara
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt o zaman Evren’in
muhafız alayı komutanıydı. Sonradan Deniz Kuvvetleri Komutanı olan
Salim Dervişoğlu Konsey’in Basın ve Halkla İlişkiler Daire
Başkanıydı. Kurmay Albay Tuncer Kılınç da onun yanındaydı. Çevik
Bir, Evren’in hem başyaveri hem de özel kalem müdürüydü. Baransel,
“Çevik Paşa, son derece sportmen, boylu poslu ve gösterişli bir
subaydı. İngilizcesi çok iyiydi. O Muhafız alayı komutanı olunca
Evren’in özel kalem müdürlüğünü Büyükelçi Üstün Dinçmen, ondan
sonra Büyükelçi Baki İlkin, sonra da Büyükelçi Ali Tuygan yaptı”
diyor. Haber: Faruk Mercan Kaynak: Aksiyon Dergisi