Bir darbenin anatomisi
Abone olİsmet Bozdağ'ın, 27 Mayıs mağduru Celal Bayar ile yaptığı söyleşiler kitapta toplandı.
''İnsanların cenneti, cehennemi dünyadaki hayatlarıdır. Biraz da
hakları var, bazen insana en büyük ceza, kendi hatalı hayatı
oluyor. Eğer, İsmet Paşa, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı bir
tek olaya dayanarak, çıkarttığı bir tek kararname ile merkez ve
şubeleriyle birlikte kapatmamış olsaydı, Meclis'in tahkikat
encümeni kurmasından belki hiç kuşkulanmayacak, kendisi ve
partisinin komünistlerle iş birliği yaptığı belgelenmeyecek ve
böylece Türkiye demokrasi tarihine 27 Mayıs ayıbı hiç
girmeyecekti''... Bu sözler, Türkiye Cumhuriyeti'nin 3.
Cumhurbaşkanı,'' 27 Mayıs''ın ''birinci derecede muhatabı'' Celal
Bayar'a ait.
1986 yılında Tercüman Gazetesi'nin ''27 Mayıs''ı yazı haline
getirmesini istediği İsmet Bozdağ'ın görüştüğü Bayar'ın anlatımında
27 Mayıs ile ilgili bazı bilinmeyenler gözler önüne seriliyor.
Bozdağ'ın, Bayar ile yaptığı söyleşilerden oluşan ''Bir Darbenin
Anatomisi-Celal Bayar Anlatıyor'' adlı kitap okuyucuyla buluştu.
Kitapta, Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin uyguladığı
politikalar ile Adnan Menderes ve İsmet İnönü hakkında ilk elden
bilgiler yer alıyor. Kitapta, ayrıca dönemin sosyal ve kültürel
atmosferi deneyimli politikacının bakış açısıyla veriliyor.
''BİR BAKIMA DOĞRUDUR''...
Kitapta, Celal Bayar'ın anıları, ''27 Mayıs ve Gerekçeleri'' adlı
söyleşiyle başlıyor. Bayar, 27 Mayıs ile ilgili düşüncelerini ilk
olarak şöyle özetliyor: ''Beni 27 Mayıs'ın mağduru sayarlar, bir
bakıma doğrudur. Bu yüzden hapsedildim, bu yüzden -kollarım arkamda
bağlı- idam sehpasının altına kadar gittim. Bu yüzden insanlık
haklarım elimden alındı ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüm.
Bunca cefaya ve kahra uğramış insana 'mağdur' demek, elbette yanlış
olmaz. Fakat bunca iftiraya, bunca kasıtlı suç yamama gayretlerine,
bunca yalan yayınlara, demeçlere, yorumlara rağmen, -bir adalet
mercii olmaktan çok- bir 'siyasi hesaplaşma kurumu' vasfında olan
Yassıada Mahkemesi'nden sonra yüzünün akı ile topluma geri dönmek
ve mağduru olduğu bir 'dönem' hakkında fikri sorulur kişi olmak,
hangi kula nasip olmuştur. Hiç tereddütünüz olmasın. Devletimin
uğradığı bu kazanın, bu 'fiili durumun' muhasebesini, bir 'mağdur'
gibi değil, dünyada aradıklarını, beklediklerini bulmuş, yaşını,
başını almış, tecrübeli bir devlet adamı dikkati ve sorumluluğu ile
yapmaya çalışacağım.''
''27 MAYIS ANAYASASI''
''27 Mayıs nedir?'' sorusuna kaleme aldığı ''Başvekilim Adnan
Menderes'' adlı kitapta yanıt bulduğunu belirten Celal Bayar,
''1961 Anayasası'na '27 Mayıs Anayasası' diyenler vardır, bu
görüşün doğru olduğunu sanmıyorum'' diyor. Bayar, bu yöndeki
görüşlerini de şöyle aktarıyor: ''Çünkü 27 Mayıs, Halk Partisi ile
Demokrat Parti arasında sürdürülen Anayasa tefekkürü buhranının
milleti usandırıp bezdirdiği bir anda alınmış 'fiili bir durumdur'.
Türk Silahlı Kuvvetleri adına radyolara el konduğu andan itibaren,
durmadan tekrar edilen slogan, 'hareketin hiçbir parti ve zümreye
karşı yapılmadığı' ve 'kardeş kavgasını önleme' gerekçesiyle
hareket edildiğinden ibarettir. ...
Buna bir 'ihtilal' diyebilir miyiz? Tabii ki 'hayır'. Çünkü
ihtilal, mevcut devlet statüsünü temelinden değiştiren bir fikre
dayanır. Bir tefekkür kaynağı ve bu tefekkür kaynağının beslendiği
bir halk tabanı vardır. İktidara, kendi fikrini uygulamak,
devlet-vatandaş münasebetlerini yeniden çizmek için gelmiştir. 27
Mayıs'ta bunlar yoktur. Öyleyse, buna 'ihtilal' diyemeyiz.'' Bayar,
1961 Anayasası'na ilişkin görüşlerini de, ''Ben memleketimin
gerçeklerine saygısı olan bir insanım. 1961 Anayasası'nın
demokratik hiçbir temel fikrine karşı olmadığımı, bu düşüncelerimin
içinden ifade etmek isterim'' şeklinde dile getiriyor.
''ASILMAYA GİDİYORDUK''
Yassıada'da ölüme mahkum edildikten sonra kararın infazı için bir
hücumbot içinde İmralı Adası'na doğru yola çıktıklarında
yaşadıklarını da Bozdağ'a anlatan Bayar, o sırada yaşanan bir olayı
da şu cümlelerle özetliyor: ''...Arkadaşların hepsi, büyük bir
vakar içinde sükunetlerini muhafaza ediyorlardı. Bu kadar yıl sonra
açıkça söylüyorum; korkmamıştım, arkadaşlarımda da hiçbir korku
belirtisi yoktu. Belki o anda her biri, zihinlerinde bir muhasebe
yapmakta ve ailesini düşünmekteydi. Sessizliği dağıtmak için son
kabinemizin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya yüksek sesle
sordum: 'Fatin Bey, işi bıraktığımız zaman Ortak Pazar için
yaptığımız müracaat ne safhadaydı?' Sorumu duyan muhafızlar
şaşırdılar, adeta duyduklarına inanmadılar. Biz asılmaya gidiyorduk
ve konuştuğumuz mevzu, Ortak Pazar'a yaptığımız müracaattı.
Rahmetli Zorlu, çok sakin bir sesle anlatmaya başladı, arkadaşlar
dikkatle dinliyorlardı. İmralı'ya böyle geldik...''
''İNSANA EN BÜYÜK CEZA''
Kitaptaki, ''İnsana En Büyük Ceza Kendi Hayatıdır'' başlıklı
bölümde ise Celal Bayar, 27 Mayıs ile ilgili farklı görüşlerini
şöyle aktarıyor: ''İnsanların cenneti, cehennemi dünyadaki
hayatlarıdır. Biraz hakları da var, bazen insana en büyük ceza,
kendi hatalı hayatı oluyor. Eğer, İsmet Paşa, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası'nı bir tek olaya dayanarak çıkarttığı bir tek
kararname ile merkez ve şubeleriyle birlikte kapatmamış olsaydı,
Meclis'in Tahkikat Encümeni kurmasından belki hiç kuşkulanmayacak,
belki yapılan tahkikat sırasında, kendisi ve partisinin
komünistlerle iş birliği yaptığı da belgelenmeyecek ve böylece Türk
demokrasi tarihine 27 Mayıs ayıbı hiç girmeyecekti. Ve yine -hiç
şüphe etmiyorum- bir 27 Mayıs olupbittisi başarıya ulaşmamış ya da
hiç yapılmamış olsaydı, ne ordu içinde cuntalar kurulacak, ne 12
Mart, 12 Eylül müdahaleleri yapılacak, ne de demokrasi dejenere
edilebilecekti. Ama ne yazık ki, çivi bir kere yerinden oynadı.
Bence, 27 Mayıs düğümünün çözüldüğü nokta, Meclis Tahkikat Encümeni
kurulması kararı alındığı gün İsmet Paşa'nın Meclis'te yaptığı
konuşmadır...'' Emre Yayınları'ndan okurla buluşan kitap, 112
sayfadan oluşuyor.