Çok değil, bundan yaklaşık iki ay önce Diyarbakır Emniyet
Müdürü, “dağda ölen teröriste ağlamıyorsanız, insan
değilsiniz.” demişti.
Emniyet Müdürü’nün ifadelerine hükümet adına ilk tepki
Bülent Arınç’tan gelmişti. Arınç “takdir ettiğini”
söyleyerek, kişisel desteğini belirmişti.
Başbakan Erdoğan ise, “Evlatlarımıza kasteden ve bu
yolda mücadele ederken ölen terörist için ağlamadık,
ağlamayız!” demişti. Ve özellikle Bülent Arınç’ın ve
Hüseyin Çelik’in açıklamalarından sonra kamuoyunu şaşırtan bir
söylemde bulunmuştu.
Hükümet bu düalist yolu, bilinçli olarak ya da bir gereklilik
nedeniyle sıklıkla kullanıyor.
Mesela Başbakan Erdoğan, bir gün “idam cezasının geri
gelmesi” gibi radikal öneriler ortaya atarken, öbür gün
tam tersi bir perspektiften “silah bırakma olursa üçüncü
ülkelere geçişin olabileceğinden” bahsediyor.
Bir yandan “hükümet, bölücü örgütle asla ve kata
müzakere yapmaz” derken, diğer bir yandan devletin belirli
organlarının “müzakere süreci içerisinde olduğu”
ses kayıtlarından ortaya çıkıyor.
Yani AK Parti, Kürt sorununun çözümü adına irade sergilerken;
mutlak suretle milliyetçi kesimin ve şehit ailelerinin duygularını
zedelememeye, hatta desteklerini kazanmaya çalışıyor. Buna mukabil
reform paketlerini de bir bir parlamentoda yasalaştırarak kesintili
de olsa açılım sürecini devam ettiriyor.
Bu nedenle, tüm söylemleri yan yana getirip, dışardan bir gözle
bakıldığında, AK Parti’nin Kürt sorununun çözümünde yol alma şekli
“iki adım ileri, bir adım geri, bir adım ileri, iki adım
geri” gibi bir görüntü veriyor.
Bir tür denge politikasıyla süreci götürmeye çalışıyor.
Hal böyle olunca, çözüm kapısını açan ve kapatan tüm argümanlar
aynı anda siyaset arenasının bir aracı haline geliyor. Bu da ister
istemez çatışmalara, kırılmalara neden oluyor.
Geçtiğimiz 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde ise Siirt Valisi Ahmet
Aydın, öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmasında “dağda
kurşun sıkılan da bizim evladımızdır” dedi.
Yani devlet aklından yine pek alışık olmadığımız bir söylem
duyduk.
Tam valinin bu adımının ardından "hükümet tarafından ne
reaksiyon gelir acaba?" diye beklerken,
Başbakan'ın “BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını
kaldıracağız.” sözü geldi.
“AK Parti yapar mı bunu, olur mu dersin?”
dedik.
“Gerek var mı? Bir yaraya merhem
olur mu” diye hayıflandık.
"Daha önce denendi de sonuç alındı mı?" diye
sorduk.
Yine şaşırdık.
Yani tüm bu tabloya bakınca anlaşılan; hükümet, macera
filmlerinin en karizmatik sorgu yöntemi olan “İyi
polis - kötü polis” tekniğini kullanmaya
çalışıyor.
Başbakan, kafaları karıştırmayı seviyor.
Bu nedenle yukarıdaki sorularımızın cevaplarının ne olduğunu ve
AK Parti'nin bir sonraki hamlesini ben de sizler gibi merakla
bekliyorum.
O zaman bu heyecanlı macerada bir sonraki bölüme hazırlanırken,
sormamız gereken tek bir soru var.
“Bakalım kahramanımız, gelecek bölümde, içine düştüğü bu
durumdan kurtulabilecek mi?”