Bir cellatın inanılmaz hikayesi
Abone olCellat Abdurrahman'ın hayat hikayesi film değil gerçek. Dram, ihanet, terkedilmişlik, umursamazlık, sefalet ve acı son.
Aktüel dergisi Kadir İnanır'ın bir celladı canlandırdığı film
gündeme geldiğinde biz de 12 Eylül döneminde görev yapmış olan
cellatların izini sürdü.
Bengüç Özerdem'in 2002 tarihli "Bir Celladın Anıları" adlı
kitabının sayfaları okundu. Özerdem, 1983 yılında Afyon'da
cellatlık yapmış olan ve altı kişiyi asan Abdurrahman Balakan'ın
hayat hikâyesini aktarıyor kitabında.
Derginin muhabirleri Bengüç Özerdem'in kapısını çaldı ve yüz yüze
görüşerek kaleme aldığı cellat Abdurrahman'ın hikâyesini bir de
ondan dinledi.
İşte toplum tarafından itelenen, ötekileştirilen, yalnızlığı,
hayalleri ve alkolü kendisine arkadaş olarak kabul eden cellat
Abdurrahman'ın "Bu kadarıda olmaz" dedirten hikâyesi:
Zengin olma hayali
Abdurrahman Balakan sokaklarda doğmuş, sokaklarda büyümüş, kısa
yoldan zengin olma hayali ile şeytanın aklına uyup arkadaşları ile
birlikte mağaza soymaya kalkmış ve ilk işinde yakayı ele vererek
hapishaneyi boylamış bir Roman çocuğu. Hapishaneye adım atar atmaz
hırsız olduğu gerekçesiyle "eşek sudan gelinceye kadar" dayakla
karşılanmış, ilerleyen günlerde de gerek mahkûmlar, gerekse
gardiyanlar tarafından en ağır dayaklardan geçmiş, en ağır
koşullarda çalıştırılmış bir mahpus.
İdam hükümlüsü Halil'in kanatları altında
Altı aylık hapishane sürecinin üçüncü ayında idam hükümlüsü Halil
F.'nin güleryüzle kendisine ikram ettiği bir sigara, hapishanedeki
kâbusların da sonunun gelişinin işareti olur. İdam hükümlüsü
Halil'in koğuştakilere "Zaten ölmeyi bekliyorum. Bu çocuğa kötü
davranan olursa hazır giderken yanımda iki-üç kişiyi daha götürmem
benim için hiç de zor olmaz" tehdidini savurmasıyla beraber diğer
mahkûmların da Abdurrahman'a karşı olan yaklaşımlarında gözle
görülür değişiklikler olur.
Halil'den "kimsenin canını alma" tavsiyesi
Bu sayede hapisteki son üç ayını, ilk üç ayın tersine oldukça rahat
geçirir. Bu arada süreç içinde Abdurrahman ile Halil'in dostlukları
da her geçen gün biraz daha güçlenir. Öyle ki, Abdurrahman'ın
tahliye günü geldiği zaman Halil, "kefenin cebi yok" diyerek tüm
parasını bir kese içinde Abdurrahman'a verir. Bir iş bulana kadar
kendisine ve annesine bu para ile bakabileceğini söyler.
Vedalaşırken de Halil'in Abdurrahman'a son sözü "Hayatta ne olursa
olsun elini kana bulama, kimsenin canını alma" olur; sanki iki ay
sonra celladı olacak olan Abdurrahman'ı bu meslekten caydırmak
istercesine
Boyacılıktan cellatlığa
Abdurrahman hapishaneden çıktıktan sonra bir süre hapis arkadaşı
Halil'in verdiği para ile idare eder. Ancak zaman içinde bu para
tükenince iş aramaya başlar. Ne var ki, "zenciden siyah yüzü",
Roman oluşu ve eğitimsizliğinin üstüne bir de siciline işlenen
hırsızlık suçu eklenince iş bulmak iyice zor bir hâl alır
Abdurrahman için. Hele hayatı boyunca hayalini kurduğu devlet
memurluğu artık tamamen imkânsızdır. Nereye gitse, hangi kapıyı
çalsa karşısına hep sicili çıkar. Ancak alınteriyle para kazanıp
namusuyla bir hayat sürmeyi kafasına koyduğu için hapishane öncesi
mesleğine geri dönmeye karar verir. Bir boya sandığı alarak tekrar
sokaklarda ayakkabı boyamaya başlar. Her ne kadar şartlar zor olsa
ve zengin olma hayalinin çok uzağında olsa da karnını doyuracak
kadar para kazandığı için halinden memnundur.
Karakolda cellatlıf teklifi alır
Bir gün iş sonrası eve döndüğünde annesi polislerin geldiğini ve
komiserin kendisini karakolda beklediğini söyler. Polisin kendisini
aradığını duyunca Abdurrahman'ın eli ayağı boşalır. Ne yapacağını
bilemez. Bir an için şehirden kaçmayı bile düşünür. Ancak kaçsa
bile yakalanacağı endişesiyle çaresiz, karakola gider. Komiser
kendisini güler yüzle karşılayıp, çay, sigara ikram edince çok
şaşırır. Sonuçta hırsızlık suçundan hapishaneye girdiği zaman faili
bulunmamış olan başka hırsızlık olaylarının da sorumluluğu üstüne
kalmış olduğundan yine böyle bir durumla karşılaşacağını
düşünürken, karakolda güler yüzle karşılanmasına bir anlam
veremez.
Düşünmek için süre ister
Komiserin kendisine işleri düştüğünü söylemesi üzerine
Abdurrahman'ın, "Hepinizin ayakkabılarını boyarım abi" demesiyle
beraber karakolda bir kahkaha tufanı kopar. Polislerin bu sıcak
tavrının arkasındaki gerçek nedeni öğrenmesi fazla uzun sürmez.
"Çok gizli devlet görevi" adı altında, hatırı sayılır bir para
karşılığı kendisinden cellat olması istenir. Komiser, bu görevi
kabul etmesi durumunda çok para kazanabileceğini, eğer kabul
etmezse de bu işi yapacak başka birini nasıl olsa bulacaklarını
anlatırken Abdurrahman'ın aklından hapishane arkadaşı Halil'in
"Hayatta ne olursa olsun elini kana bulama, kimsenin canını alma"
sözleri geçer. Komisere düşünmek için süre istediğini söyler.
En yakın dostunun celladı
Aradan birkaç gün geçer ve bir öğleden sonra evinin kapısı yeniden
çalınır. Abdurrahman kapıyı açtığında karşısında polisleri görür.
Polisler "Bu gece infaz var; cezaevine gitmemiz gerekiyor" derler.
Abdurrahman başta bu işi yapamayacağını, başka birini bulmalarını
söylese de daha sonra inat etmenin anlamsızlığını fark eder ve
araca biner. Cezaevine ulaştığında doğrudan müdürün odasına çıkar.
Burada da ilk başta cellat olmak istemediğini, kimsenin canını
almak istemediğini söyler. Ancak müdürün nasıl olsa bu işi birinin
yapacağını, ayrıca kafasında kukuleta olacağı için kendisini
kimsenin bilmeyeceğini ve alacağı paraya bakmasını söylemesi
Abdurrahman'ı ikna eder. İnfaz saatine kadar alacağı 15 bin lira
ile neler yapabileceğini düşünür. Ev ve araba alma hayalleri kurar.
Taksicilik yapmayı düşünür. İnsanlara, cellatlıktan para
kazanıyorum diyemeyeceğine göre, kazandığı paranın kaynağı olarak
bir meslek göstermek gerekir diye düşünür ve bu düşünceler
kendisini iyi hissetmesini sağlar.
Halil'le göz göze gelir
Ancak infaz saati geldiği zaman Abdurrahman'ın başından aşağı
kaynar sular dökülür. Emin adımlarla idam sehpasına doğru yürüyen
mahkûm, kendisine zor hapishane koşullarında destek olmuş, tahliye
olurken bütün parasını ona vermiş olan en yakın arkadaşı Halil'den
başkası değildir! Ağlayarak cezaevi müdürüne bu durumu anlatmaya
çalışır. Ancak müdürü ikna edemez ve kendini Halil'in idam
sehpasının başında, kukuletalı bir cellat olarak buluverir. Her ne
kadar o an Halil'in gözlerine bakmama kararı alsa da dayanamaz ve
yağlı ilmiği Halil'in boynuna geçirdikten sonra bir an göz göze
gelir onunla. Bir daha hayatı boyunca unutamayacağı bu bakışların
verdiği suçluluk duygusuyla Halil'in altındaki tabureye öyle bir
tekme atar ki, tabure yere düşene kadar Halil'in cansız vücudundaki
son titremeler bile biter.
Aldığı parayla meyhaneye koşar
Abdurrahman artık resmen cellattır. Üstelik ona son söz olarak "bu
hayatta kimsenin canını alma" diyen en yakın arkadaşının celladı...
İnfaz sona erdikten sonra müdürün odasına çıkıp bir zarf içinde
bekleyen 15 bin lirasını alır, koşar adımlarla bir meyhanenin
yolunu tutar ve sanki geçmişte bu meyhanelerde yaşadığı
itilmişliğin öcünü almak istercesine meyhaneyi kapattırır. 10
dakika içinde meyhanede kendisi dışında tek bir müşteri kalmayınca
daha önce yiyemediği mezelerden, yemeklerden söyler; rakı üstüne
rakı içer.
İkinci infaz için pazarlık
Sabah olur. Hâlâ meyhane masasında rakı içerken içeri polisler
girer ve Abdurrahman'a yeni bir infaz olduğunu söylerler. Akşam
olunca Abdurrahman istemeye istemeye de olsa hapishaneye gider,
kafasından "Bu işi ha bir kere yapmışım ha iki kere" diye geçirir
ve cezaevi müdürüne 15 bin yerine 20 bin lira istediğini söyler.
Müdür başta bu teklife kesin bir dille karşı çıksa da,
Abdurrahman'ı 18 bin liraya ikna eder. İnfaz biter ama
Abdurrahman'ın pişmanlıktan ayakta duracak hali kalmamıştır. Doğru
eve gider. İki gün boyunca yataktan hiç çıkmaz. Hayata geri
döndüğünde annesi pantolonunun cebindeki yüklü miktar parayı
gösterir ve yine nereyi soyduğunu, ne işler karıştırdığını sorar.
Abdurrahman'ın cellatlık yaptığını itiraf etmekten başka bir
seçeneği kalmaz. Ancak beklediğinin aksine, annesi sırf devlete
çalıştığı ve illegal işler yapmadığı için sevinir bu habere.
Haydan gelen huya gider
Yaşadığı sıkıntıları unutabilmek için kazandığı parayla birkaç
günlüğüne büyük şehre gidip eğlenerek ister ve İzmir’e doğru yola
çıkar. Burada gittiği bir meyhanede çevredine toplantığı insanlar
içki ısmarlar. Yalnız kalmak o an için dayanabileceği en son şey
dolduğundan bol bol para harcayarak çevresinde bir kalabalık
oluşmasını sağlar. Gece meyhanede edindiği arkadaşları ile beraber
pavyonun yolunu tutar ve orda da en güzel masada en kaliteli
içkiler ve en güzel kadınlarla felekten bir gece çakar. Ertesi gün
de aynı tempo ile sıkıntılarını unutma yolunu seçince adam asmaktan
kazandığı 18 bin lirayı iki gün içinde tamamen tükettiğini fark
eder. Bunun üstüne son parasıyla gerisin geri Afyon’un yolunu
tutar; ne cebinde beş kuruş parası kalmış ne adam astığı için
yaşadığı vicdan azabından kurtulabilmiş ne de hayatının
gerçekliğinden sıyrılabilmiştir. Üstelik annesinin bütün nasihatine
rağmen onca paradan tek kuruş ayıramamış ne ev ne araba ne de bir
iş kurabilecek birimi kalmıştır.
Ancak “şans” Abdurrahman’a bir kere daha güler. Eve gelen polisler
akşam gerçekleşecek olan infazın haberini getirirler. Abdurrahman
12 gün içinde bir en yakın arkadaşı olmak üzere iki idam
gerçekleştirmesine rağmen bu sefer öncekilerin aksine çok da
umursamaz bu durumu. Onun için artık öncelikli olan kazanacağı
paradır. Ve bu sefer parayı meyhanelerde pavyonlarda harcamamaya
kararıdır. Annesinin sıkı nasihatleri eşliğinde infazı
gerçekleştirmek üzere evden çıkar ve hapishaneye gider.
İnfazdan sonra kahkaha atıyor
Öncekiler gibi bu sefer de mahkum koğuşunda avluya getirdikleri
imam doktor askerler hazır bulunur ve Abdurrahmen’ın tabureye tekme
atması beklenir. Ancak tekmeyi tabureye savurmasıyla beraber
Abdurrahman’ın son iki haftadır altüst olan sinir sistemi patlar ve
taburenin havada dönerek uçması bu esnada da mahkumun oracıkta
boynunun kırılarak ölmesi Abdurrahman’a çok komik gelir.
Kontrolsüzce kahkahalarla gülmeye başlar. Avluda esen buz gibi
havayı yaşlı bir gardiyanın suratına atığı şiddetli tokat
keser.
Ne arayan ne soran var
Abdurrahman hayatında hiç böyle bir utanç yaşamadığını düşünerek
müdürün odasına gidip parasını alır ve sokaklarda delice koşarak
uzaklaşır hapishaneden. Ancak yaşadığı duygu yoğunluğu kendini yine
ev yerine meyhanede bulmasına yol açar ve ertesi sabah komalık
olana kadar içer. Bu geceden sonra bir ay boyunca kimseyle görüşmez
ve evden çıkmaz. Yaptığı işin getirdiği bir ruh halinin içine
hapsolmuştur. Bu ruh hali bir ay sonra gelen üç kişinin idam
cezalarının infaz edileceği haberi ile bozulur. Üç kişinin infazı
45 lira anlamına gelmektedir bu parayla hayatını düzene koymaya
karar verir. Ancak işler hiç de beklendiği gibi yürümez. Cezaevi
müdürü ona üç idam için 30 bin lira verir ve bir daha da
Abdurrahman’ı ne arayan olur ne de soran.
Meyhanede ölüyor
İlerleyen yıllarda cellat olmanın verdiği vicdan azabını bu sırrını
afişe ederek üstünden atmaya çalışır. Herkesin cellat olduğunu
öğrenmesi yalnızın itilmişliğinin ve alkole olan arkadaşlığın
günden güne kuvvetlenmesini de beraberinde getirir. Cellatlıktan
kazandığı son para ile Afyon sokaklarında mütemadiyen sarhoş gezer
ve bir süre sonra da her zaman gittiği meyhanede kalbi alkole ve
vicdan azabına daha fazla dayanamayarak ölür.