Bir bilen Birand umutlu
Abone olMehmet Ali Birand'ın Avrupa'yı çok iyi bildiğini herkes kabul ediyor ve ağzından çıkan her kelimeye pür dikkat kesiliyor. Gelin 'Bir bilen' Birand'ı bir kez daha dikkat
Akşam'ın Pazar eki için Oray Eğin'le konuşan Mehmet Ali Birand,
diyor. Peki Birand neye güveniyor?
Çok fazla söze gerek yok, Birand'ın 32 yıllık mesleği her şeyi
anlatıyor bize.. İşte bu yüzden sizi Oray Eğin'in yaptığı
röportajla başbaşa bırakıyoruz:
Mehmet Ali Birand'la Avrupa Parlamentosu'nun koridorlarında
konuştuk. Onun çok aşina olduğu, benim hayli yabancısı olduğum bir
bina. Kolay değil, Birand tam 32 yıldır Avrupa politikalarını takip
ediyor. Sürekli olarak. Ve Türkiye'de Birliğin işleyişini en iyi
bilen gazeteci olduğunda herhalde herkes hem fikirdir. Zaten öyle
bir ilişkisi var ki AB'yle: Bütün parlamento üyelerini yakından
tanıyor, Türkiye hakkında yabancı basın da en çok onun görüşlerine
başvuruyor. Hatta pek çok parlamenter 32.Gün'e konuşmak için bizzat
haber gönderiyor.
Onu çok uzun zamandan sonra gerçekten çok saf, çok dürüst, üzerine
makyaj yapılmamış bir heyecan içinde gördüm. Birand, 32 yıldır pek
çok şeyin yanısıra Avrupa haberleri vermekle kalmadı, emin olun,
olası evet'e bizzat katkıda bulundu.
32 senedir Avrupa işiyle uğraşıyorsunuz. Nedir bu Avrupa
tutkunuz?
Bir tutku değil. Ben Türkiye'nin Avrupa'nın ekonomik, sosyal ve
demokratik sistemine girmediği taktirde; Türk toplumundan
çıkarabildiğimiz politikacılar ve onların ortaya koydukları
uygulamaları ortada. Ben bu şekilde Türkiye'nin bu şekilde birinci
lige çıkabileceğine inanmıyorum. Ancak AB sistemi içinde birinci
lige çıkabileceğine inanıyorum. Türkiye'nin bu bölgede süper güç
olmasının tek yolunun Avrupa'yla birlikte hareket etmesinden
geçtiğini gördüm, biliyorum ve sonuna kadar da bunu
destekliyorum.
Peki 32 yıl çok uzun bir süreç değil mi? Sonuçta Avrupa
gündemimizden çok daha çabuk çıkmalıydı.
Keşke Turgut Özal daha önce gelseydi, Türkiye'nin başına gelseydi
bu sorun daha çabuk çözümlenirdi. Zaten Avrupa'ya yürüyüşü
Türkiye'nin tamamen Özal'ın attığı adımlardan sonra
başlamıştır.
17 Aralık'a çok az bir zaman kaldı. Buradaki hava nasıl?
Şimdi herkes basın üzerinden pazarlık ediyor. Ankara abartıyor.
Hollanda dönem başkanlığı tasarılara mümkün olduğunca diğer
ülkeleri tatmin edecek cümleler koymaya çalışıyor. Ankara da buna
karşı çıkıyor. Medya önünde bir pazarlık yapılıyor. Şimdi bu
birinci ya da ikinci taslakmış diye kafa yormaya gerek yok. Çünkü
belki beş-10 tane daha taslak olacak. Sonuç 16'sında belli olacak.
Dünyada hiçbir medya böylesine ayrıntılarla uğraşmaz. Sonucun
çıkmasını bekler.
Burada Türk medyasındaki manşetlerden ya da iktidarın
açıklamalarından rahatsız oluyorlar mı?
Hayır, gülüyorlar. Türk medyası mutfağa girmeye çalışıyor. Onlar da
'Gereksiz sinirleniyorsunuz' diyorlar.
Karar verilmiştir, herhalde son dakikaya bırakmamışlardır?
Hayır, kararlarını vermiş değiller. Bu süreç son dakikaya, 16
Aralık akşamına kadar gider.
Oscar yarışı gibi nefes nefese mi izleyeceğiz gelişmeleri? Dakika
dakika...
İşte aslında öyle izlenmemesi gerekiyor. Normal olanı karar çıkar
ondan sonra tartışılır. Ama biz virgülü bile tartışmaktan
hoşlandığımız için heyecan içinde izleyeceğiz.
Burada arka arkaya sergiler, paneller oldu. Sanki bir tür Türkiye
bombardımanı vardı. Bundan rahatsızlık duyuldu mu acaba? Türkiye
abarttı diye...
Yo, bunlar olumlu şeyler. Çünkü Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye
daima ya dövülür ya da itilip kakılırdı. İlk defa Türkiye'nin
olumlu yönlerini gösteren insanlar çıktı. Ben ilk defa bu kadar
Türkiye'nin lehinde konuşulduğu bir konferans görüyorum.
Katılanlar marjinal bir kesim mi yoksa yoğun katılımı genel havaya
yorabilir miyiz?
Yoğun bir katılım var tabii. Bugün Türkiye hakkında ne dersiniz
deyin Türkiye hemen ilgilerini çekiveriyor. İnsanlar ilk defa
Türkiye'yi keşfetmeye başladılar.
Pratik olarak 32 yıldır buraya girip çıkıyorsunuz, nelerin
değiştiğini gördünüz?
Türkiye çok değişti. Asıl değişen Türkiye oldu. AB o kadar
değişmedi; daha kalabalık oldu, büyüdü. Türkiye ise zindancı,
işkenceci ülke olmaktan çıktı, insan haklarına önem veren,
işkenceyi sıfır toleransla karşılayan bir ülke durumuna geldi.
Türkiye büyük bir aşama kaydetti. Bu inanılır gibi değil. Ben daima
büyük bir sürprizle karşıladım, 'Olmaz yapamayız' dedim. Bugün
tarih verdikleri zaman birçoğunun 'Canım, Türkler bunun altından
kalkamazlar, bu işi yapamazlar, o yüzden kötü kişi olmayalım tarih
verelim de aramız bozulmasın' diye düşünüp evet veriyor.
17 Aralık'a kadar evet-hayır lotosunun yanlış olduğunu mu
düşünüyorsunuz?
Hayır, evet-hayır diye bir şey yok. Evet! Kesinlikle söyleyeyim,
tarih verilecektir. Müzakerelerinin başlama tarihi verilecektir.
Özel statü değil, bunların tam üyelik müzakereleri olduğu
söylenecektir. Biz böylesine önemli asıl hedefimizi görmeyip
ayrıntılarla uğraşıyoruz. Kıbrıs'ı tanımanız bekleniyor
deniliyor.
Tanıyın denmiyor.
Bekleyin deniyor. Çözüm olursa tanınır. Komşularla sorunlar Adalet
Divanı'nda çözülmeli deniliyor. Kopenhag'da da dendi, bir daha
dense ne olacak? Bunlar o kadar ufak ayrıntılar ki, biz bunlardan
müthiş alınıyor, komplo teorileri kuruyoruz.
Komplo teorilerinden biri de tarih verilecek ama hiçbirimiz
göremeyeceğiz, 2030 gibi deniliyor.
Hayır, böyle bir tarih verilemez. Buna zaten Türkiye'nin hayır
demesi gerekir o zaman. Bu saatten sonra mümkün değil.
Katılımımızı da haber verecek misiniz?
Vallahi istiyorum. Bence müzakereler süresince Türkiye'nin
ekonomisi iyi giderse, müzakereler yedi-sekiz senede biter. Türkiye
2012-2013, en geç 2015'de tanınır.
Buradaki yaşamı merak ediyorum. Bürokratlar kimler, parlamenterler
kimler? Herkesi tanıyorsunuz...
Bürokratlar olaya bizim kadar heyecanla bakmıyorlar. Onlar için bir
iş. Önlerinde bir dosya var, bu dosyanın içindeki sayfaları
değerlendiriyorlar.
Binalar yapılıyor ya yeni üyeler için, biri de Türkiye için
deniyor. Bunlarla heyecanlanıyor burada Türkler.
Derler ya görmemişin oğlu olmuş... Böyle şeyler oluyor ama buna da
alışacağız. Bazı Eurocrat'lar Türkiye'den nefret ediyor, bazıları
ise başlarında taşıyor. Böyle... Yunanistan tam üye olmadan önce de
bizim gibiydi. Her şeyde komplo arardı. Her konuda 'Avrupalılar
benim üstüme geliyor, beni mahvedecek' diyordu. Ne zaman ki tam üye
oldu, aradan bir 10 sene geçti, normalleşti. Türkiye de böyle
olacak.
Atina'yı da çok iyi biliyorsunuz. Yunanistan pişman mı AB'ye
girdiğinden?
Ben AB'ye girip de pişman olan kimseyi görmedim. İnsanlar
'Hayatımız daha pahalılandı' diyorlar. O zaman ben de 'Hadi çıkın
tek başınıza yaşamaya kalkın' diyorum. Hiç kimse de bunu göze
alamıyor.
Ne değişecek hayatımızda? Kokoreç olmayacak, o olmayacak... Öyle
mi?
Türk toplumu nefret ettiği bir disiplinli sistemin içine
girecek.
Becerebilecek mi?
Becermek zorunda kalacak. Çünkü beceremediği taktirde bu defa
zenginleşemeyecek.
Avrupa Birliği, Brüksel gibi mi? Çok sistematik, sıkıcı... Hani o
zaman almasak...
Türkiye ne kadar sistematik ve sıkıcı olabilirse o kadar olacak.
Brüksel gibi olamaz. Biz Türk'üz onlar Belçikalı. Brüksel'de
insanlar kırmızı lambada duruyor, ileride Türkiye'de de durmak
zorunda kalacak. Çünkü bir sistem dönmeye başladı mı dönecek.
Niye Brüksel'de yaşamayı tercih ettiniz bir dönem?
Milliyet gazetesi o zaman Brüksel'e gidersen sana para veririz
dedi; ben de o yüzden buraya geldim.
Pişman oldunuz mu?
O dönemde NATO'dan AB'ye ve Türk işçilerine tüm Avrupa'yı
izleyebileceğim Belçika gibi bir ülke yoktu. Bir de Fransa, Almanya
gibi büyük bir ülke olmadığından dolayı Belçika'nın sorunlarındansa
uluslararası sorunlarla ilgileniyorsunuz.
Türk medyasında ekonomik kısıtlammlardan dolayı dış büroların önemi
azaldı mı? Hep Washington, Atina ve Brüksel bürolarının çok güçlü
olması beklenirdi.
Çok pahalıya mal olmaya başladı. Ayda yedi-sekiz bin dolar
harcayarak bir büroyu ayakta tutan bir gazete, o bürodan gelen
yedi-sekiz haberle karşılaştırdığı zaman pahalı buluyor. Daha çok
ekonomik nedenlerle kısıtlamaya gidildi.
Peki bir de dış haber satmıyor mu artık?
Satan da var, satmayan da. Eskiden Kıbrıs, Yunanistan satardı.
Şimdi Kıbrıs satmıyor, Yunanistan'la barış içinde olduğumuz için
ilginç bir ülke olmaktan çıktı. AB şimdi satıyor. Satacak da, çünkü
günlük yaşantımızı çok etkileyecek. Tarımdan fiyatlara kadar her
şeyi etkileyecek. İnsanlar hala günlük hayatlarını nasıl
etkileyeceğini anlayamadı.
Paneldeki konuşmanızda Türkiye'nin AB içinde olması lazım dediniz.
Tezkere krizi çıktığında da Türkiye'nin ABD'nin yanında yer alması
gerekiyordu demiştiniz. ABD'nin yanında mı olmalıyız, Avrupa'nın
mı?
Böyle net bir ayrım yok. İkisinin de yanında olacağız. Ama birinin
içinde olacağız. ABD'nin içinde olmamız mümkün değil fiziki olarak.
Çok uzakta. Bir de ABD'nin isteklerini tam olarak karşılayamayız.
Jandarma gibi kullanır. Bunun tek bir çıkar yolu var: Avrupa'nın
içinde yer alırsak jandarma olarak kullanılmaz üstelik yine ABD'nin
yanında oluruz. Türkiye için tek çıkar yolu budur.
Türk halkında da devlette olduğu gibi bir paranoya var mı?
Türk toplumu komplo teorilerinden çok hoşlanır.
Peki şu da muğlak: Türk toplumu istiyor mu yoksa istemiyor mu?
Yoksa bilmiyor mu isteyip istemediğini?
İstiyor. Ama herkes farklı nedenlerle istiyor. Biri Fransız
kızlarla flört etmek için, öbürü Paris'e daha kolay gitmek için,
bir başkası zenginleşmek için, diğeri demokrasi için, Kürtler
haklarını daha kolay elde edeceklerini düşünüyor. Herkesin ayrı bir
hesabı var. Bundan dolayı da AB bir rüya. Bu rüyanın ne olduğunu da
daha kimse bilmiyor. Bu rüyaya ulaşmak için müthiş bir enerji
birikimi var. Bu enerji birikiminden dolayı da bunu durdurmak çok
zor.
Siz burada yaşadınız. İyi bir şey mi Avrupa'da yaşamak?
Son 70 yılda yaşadığımız Türkiye iyi bir şey değildi. Ondan daha
kötüsü olamaz.
Heyecanlı mısınız?
Çok.
Bu Cumhuriyet tarihimizin en önemli olayı mı?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından, Atatürk devrimlerinden sonra
tarihimizin en önemli olayıdır.
Ne hazırladınız 17 Aralık akşamı için? Rahat durmazsınız siz...
Bütün 32 yılın belgeselini çıkartacağız 16 Aralık akşamı.
Oray EĞİN oray.egin@aksam.com.tr