Bir Avrupa ülkesi daha alarm verdi
Abone olİsveç Maliye Bakanı Anders Borg'un açıkladığı sonbahar bütçesi yakın gelecekle ilgili umut yerine, İsveç'in üzerini de karamsarlık bulutlarının kapladığının işaretlerini verdi.
Aslında maliye bakanının bütçeyi sunuşu ve rakamlar sürpriz
yaratmadı.
Ekonomik durumun parlak olmadığı, inişe geçildiği aylar öncesinden belli olmuştu.
Bu yüzden hükümetin yeni liberal politikalarına öteden beri destek veren köşe yazarları ve iktisatçılar en az üç aydan bu yana yeni bir vergi indiriminden vazgeçilmesini önermekteydiler. Hükümet 2006'dan bu yana gelir vergisini dört kez indirmişti.
Geçen yıl yapılan seçimden önce de beşinci kez indirime gidileceği sözü verilmişti.
Aybaşlarında cüzdanlarına daha fazla para girmesinden hoşnut
kaldığı belli olan seçmen de koalisyon partilerine dört yıl daha
iktidar olanağı vermişti.
Vergi indirimiyle bütçenin yıllık girdisini 68,5 milyar kron düşüren hükümet, küresel ekonomik krizin İsveç'i de etkisi altına alacağından ürkmüş olmalı ki yeni vergi indirimi vaatlerinden geri adım attı.
Küresel krizin etkileri önce büyüme rakamlarına yansıdı.
Bu yıl beklenenin altında gerçekleşen büyümenin gelecek yıl 1,3'e düşmesi bekleniyor.
Büyümenin durgunlaşması öncelikle kaçınılmaz olarak en hassas sorunlardan biri olan işsizliği olumsuz yönde etkileyecek. Maliye bakanı da gelecek yıl işsizliğin artacağını itiraf etti.
İşsiz sayısı saklanıyor
İşssizlik konusu İsveç için özel bir hassasiyet taşıyor çünkü sosyal demokratlar 2006 seçimini, sağ partilerin bu konudaki taarruzu yüzünden kaybetmişti.
Koalisyonun büyük partisinin adı Moderat, türkçesiyle ılımlı, ama Başbakan Fredrik Reinfeldt liderliğindeki hükümet en katı yeni liberal politikaları uyguluyor.
Moderat 2006 seçimlerinde sosyal demokratları 1 milyonu aşan işsizle toplumda dışlanmışlardan oluşan yeni bir sınıf yaratmakla suçlamıştı.
Yeni sağcıların bu argümanının popülizmden başka bir şey olmadığı şimdi ortaya çıkıyor.
Aftonbladet gazetesinden Lena Melin, sonbahar bütçesinin açıklanmasından sonra yayımlanan ''Hükümetin politikası fiyaskoya çok yakın'' başlıklı yazısında, işsizliğin azaltılması için ne yapıldığını sorguluyor.
Sosyo-politik konularda usta analizleriyle tanınan köşe yazarı, 2006 seçimlerinden sonra işsiz sayısında sadece 37 bin düşüş sağlandığını ama hala 1 milyon 200 bin kişinin değişik adlar altındaki sosyal ödentilerle geçinmek zorunda kaldığını hatırlattı.
Hükümetin işsizlik oranını yüzde 6,6 olarak gösterdiğine dikkat çeken Lena Melin, bu oranın gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü.
Melin, maliye bakanlığının, istatistik müdürlüğünün, üniversitenin, sendikaların ve değişik kurumların 'işsiz' tanımından hareketle farklı rakamlara ulaştığına işaret etti. Lena Melin'e göre işi olmayan insanların sayısı 1 milyon 200 bin'in üzerinde ve bu da çalışabilir nüfusun yüzde yirmisinden fazla.
Felçliler bile çalışmak zorunda
Sonbahar bütçesiyle hükümetin sosyal sigorta yasasında değişiklik yapmayacağı da ortaya çıktı.
Oysa parlamento çoğunluğu daha birkaç ay önce hastalık sigortasının değiştirilmesi yolunda karar almıştı.
2008'de yürürlüğe giren yasa adeta hasta olmayı yasaklamakta.
Sonbahar bütçesinde yasanın değiştirileceği yolunda hiçbir işaret bulunmaması doktorları da isyan ettirdi.
Doktorlar tarafından yazılan hastalık raporlarının sigorta tarafından kaale alınmamasına isyan eden doktorlar, politikacıların doktorluk mesleğini hiçe sayarak en temel etik kuralı çiğnediklerini ileri sürmekteler.
Yasaya göre felçliler bile kendilerine uygun bir işte çalışmak zorunda.
Çalışamayanlar ise hastalık ödentisi yerine sosyal yardım almaya zorlanıyor.
Hükümetin politikasını 'hastalık ve işsizlik ödentilerini minimuma indirmek' diye yorumlamaktan başka seçenek yok.
Hükümet 'çalışanı ödüllendirmek' adı altında gelir vergisini düşürken, sosyal devletin temel ilkelerinden biri olan sosyal güvenlik yasalarını 2006'dan bu yana yeni liberal politikalarla budadı.
Muhtaç insanlardan kesilenler ise fonksiyonu tartışılır yeni kurumlara aktarıldı.
Bunlardan en ilginci de çok iyi çalışan İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun atıl hale getirilerek işsizlerin mantar gibi türeyen iş bulma şirketlerine yöneltilmesi.
Parodilere konu olan bu özel şirketlerin işsizlere öğrettiği ise adeta komedi.
Bu şirketlere başvuranlara iş bulmak yerine, kendilerini iş görüşmelerinde nasıl tanıtacakları öğretiliyor.
Bütçeden milyarlar akıtılan bu şirketlerin işsizlik sorunundan çok imaj yaratmakla uğraşan aktrist ajanslarına benzetilmesi pek yanlış olmasa gerek.
Seçmen popülizme prim veriyor
Bütün bunlara rağmen, son kamuoyu yoklaması dörtlü koalisyonun büyük ortağı yeni liberal Moderat Parti'nin oy tabanında yüzde 4'lük artış olduğunu gösteriyor. Anketi yanıtlayanlar küresel krize rağmen İsveç'te sarsıntı yaşanmadığından dolayı koalisyonun büyük ortağını desteklerini söylüyorlar.
Sonuç sol partileri ve toplum bilimcileri şaşırtıyor.
Şaşkınlık yaratan olgular şunlar: -Hastalık ödentisinde tavan 2006'da 2 bin kron düşürüldü. Sosyal demokratlar iktidara gelseydi tavan 2 bin kron yükseltilecekti. Dolayısıyla hastalık ödentisi alanların kaybı iktidar değişikliği yüzünden 4 bin kron.
-İşsizlik ödentisi alanlar için de aynı rakamlar geçerli. -Son seçimden önce emeklilerden kesilen verginin düşürüleceği vaat edildi ama bu konuda hala adım atılmadı.
-Yeni emeklileri bekleyen bir başka tehlike de borsadaki düşüş. Çalışanlar için emeklilik kasasına aktarılan primlerin yüzde 2,5'u borsadaki şirketlere yatırım olarak aktarılıyor. Borsadaki genel düşüş dolaysız olarak emeklilik maaşlarına da olumsuz yansıyacak.
-Çalışanların cüzdanlarına gelir vergisinin düşürülmesi nedeniyle daha fazla para giriyor ancak, beş yıl içinde sağlık hizmetleri ve ilaç için kişilerin yaptığı ödemelerin tavanı yükseltildi. Kamu ulaşımına defalarca zam yapıldı. Ev kiraları arttı. Ev sahibi olanların bankalara ödediği fazilerin oranı son iki yılda üç kat yükseltildi.
-Yüksek gelirlilerle, düşük gelirliler arasındaki fark uçuruma döndü.
Bu olgulara bakarak seçmenin popülizme oy verdiğini ileri sürmek abartılmış bir iddia olmasa gerek.